Robert ÖZETİ| Louis Stevenson’ın klasik gerilim romanından uyarlanan ve ünü sınırları aşmış bir Broadway müzikali olan Dr. Jeykıll, Mr Hyde’ın Zorlu PSM’de sahneleneceğini duyunca bütün sanatseverler heyecanlanmıştı. Hele başrol oyuncularının Hayko Cepkin ve Elçin Sangu olduğunu öğrenince. Bu tür prodüksiyonlarda olmazsa olmaz, çok pahalıya çıktığı için gişeyi hareketlendirecek ünlü isimler gerekiyor. Onlar her zaman müzikal oynama yetisine sahip olmayabildiği için oyunun başarısını tehlikeye düşürüyor. Müzisyen Hayko Cepkin’in sahnesini beğenirim. Değişik bir müzik tarzı ve şovu var, aslında tipi de tam Dr. Jeykıll! Elçin Sangu’nun güzelliğine, aurasına ise kim hayran değil ki, şu andaki şöhretinden çok daha fazlasını hak ediyor. Acaba sahnede ne olacak, bu zor prodüksiyonun altından kalkabilecekler mi, sesleri yetecek mi diye çocukları müsamereye çıkan anne telaşıyla seyretmek istiyorum. Bir yandan da bu sahnede kimilerinin nasıl yok olduğunu, prodüksiyonun nasıl gümlediğini bildiğim için korkuyorum. Oyunun üçüncü gösterimine gidebildim. Ve çok mutlu oldum: Herkes işini iyi yapmış, çok başarılılar! Dr Jeykıll, kendini bilime adamış, iyi bir insan. Nişanlısını deneylerine dalıp ihmal etmesine karşın çok da seviyor. Ama karşısına çıkan kabare şarkıcısı Lucy de çok çekici. Hele yaptığı deney, Dr. Jeykıll’ın içindeki kötülüğü zapt edilemez hale getirince! Sonrası? Sahnede! Zaten bir müzikalde öykü ikinci planda kalıyor.
Kadro gerçekten dört dörtlük: Hayko Cepkin, Elçin Sangu, Nermin Koçak, Umut Kurt, Cenk Bıyık ve Fatih Al, Tuncay Çağıl, Işık Tolgay, Miray Akovalıgil, Alper Alpman, Buket Bahar, Elerki Taşkın, Oğuz Turgutgenç, ana kadro. Ama 18 kişilik “Ensemble” da hem dansları hem koro olarak büyük bir alkışı hak ediyorlar. Bu o kadar önemli ki, bazen iki başrol oyuncusu harika olur, dansçılar amatör kalır! Burada tıkır tıkır işleyen bir koreografi ve başarıyla dans edip şarkı söyleyen bir ekip var ki onları izlemek de zevk veriyor.
Tabii büyük bir alkış içinden bir müzikal yıldızı çıkaran Hayko Cepkin’e. Sadece iyi söylemiyor, çok iyi de oynuyor! Ki çift kişilikli bir karakteri canlandırmak kolay değil, hem şeytan hem melek olabiliyor, üstelik de oyunun bütün yükünü omuzlarında taşıyor. Kabare şarkıcısı Lusy rolünde Elçin Sangu, o kadar güzel ki hiçbir şey yapmasa da seyrederim ben onu, şarkı söylerken de ezilmiyor ama nişanlısı rolündeki Nermin Koçak’ın vokalinin daha başarılı olduğunu teslim etmek gerek. Dekor ve kostümün de dönemi çok iyi yansıttığını ve o koca sahnede, oyuncuların dans ederek dekor değişimine katkıda bulunmasını ilginç bulduğumu eklemeliyim. Frank Wildhorn’un müziğini, alıştığımızın aksine, perde gerisinde değil de sahnenin sol yanında konuşlanmış orkestra çalıyor. Sahneye Taner Tuncay koymuş, eline sağlık. Sonuç olarak New York ya da Londra’ya gitmeden de onlardan aşağı kalmayan nitelikte bir müzikal seyredebildik ki, ne mutlu sanatseverlere! Üstelik Ankara’da da oynayacaklar, elbette biletler pahalı ama bu prodüksiyonlar böyle. Her güzelin bir bedeli oluyor.
Editor : Şerif SENCER