Her ÖZETİ| devrin insanı ya da birülkenin, bir kasabanın, belki yalnızca küçük bir köyünbiricik düşmanı olmak... Herkesin adamı olmaktan kaçarken üstünebaşına “çamur” bulaştırmak, kahraman olmaya çalışırkenantikahramana dönüşmek. Kötülüğün kol gezdiği çoraktopraklarda iyiliğin peşindeki beyhude bir arayışla avcıyken avolmak, adaletin kendisiyken, o “adaletten kaçmaya” çalışmak...Emin Alper yeni filmi KurakGünler’de Norveçli yazar Henrik Ibsen’in “Bir Halk Düşmanı”eserinden hareketle öylesine vahşi bir alegori kurguluyor kiküçücük bir kasabanın halkının sırtındaki kambur(lar)dan,bir su krizinden, koca bir toplumun sosyokültürel ve siyasalgediklerini ifşa ediyor. Esin kaynaklarını günümüze ve kendihalkının “çelişkilerle” dolu mirasına uyarlarken büyükoranda çağdaş toplumun yeni oyuğu otoriter popülizmden referansalıyor ve bunu homofobi, kadın düşmanlığı, yargı veyönetimdeki yozlaşma ile ataerkillik gibi kavramlarlabağdaştırıyor. Alper’in yarattığı cehennemin kaynağındakiateşe gelince: Misafirperverliğin altındaki düşmanlık, sevgigösterisinin altındaki nefret, merhametin altındaki gaddarlık...Başka bir deyişle, karşıtlıklarla harmanlanmış bir analojiKurak Günler’in özünü oluşturuyor.Her ne kadar kinayeli birüslubun mutlak hâkimiyeti öne çıksa da yönetmenin kartlarınıilk sekanstan itibaren açık oynadığını da vurgulamak gerek.Çünkü bir sırt planıyla tanıştığımız ana karakterimizEmre’nin önünde durduğu ve “güzel ama korkutucu” olaraktarif ettiği devasa obruk, öykünün çekirdeğini ilk andan açığaçıkarmaya katkı sağlıyor. Yeraltı sularının çekilmesiyleaniden ortaya çıkan bu obruklar, Yanıklar kasabasına yeni atanmışsavcı Emre’nin karşılaşacağı sorunların somut ayağı...Gelgelelim, uzaktan pastoral bir bakışla izlediğimiz kasabanın“sakin ve sevimli” görüntüsü, ana karakterimizinyaklaşmasıyla soyut anlamını yüklenmeye başlıyor.Fonda duyulan silah sesleri,kasabanın içiyle dışı arasındaki ilk tezatı görünürkılarken halkın çerçeveye dahil oluşuyla tanık olduğumuzvahşet, kasabalının düşman bellediklerine yaklaşımının birtezahürü oluyor. Arabasıyla yoldaki kanı takip eden Emre’ningözünden gördüğümüz yaban domuzu ana karakterimizin “olası”kaderine işaret ederken finale dek anbean yükselecek tehditalgısının da ilk ayağını simgeliyor. Bu kusursuz girizgâh,Alper’in kısa süre sonra öyküsüne eklemleyeceği yeni birsimgeyle de uyumlu çünkü zamanla bir ava dönüşecek Emre’nintehdit hissini besleyen fare sesleri, dolaylı olarak toplumun“hasarlı” tabakalarına vurgu yapıyor. İlk kez, tüm öykününkırılma noktasını oluşturan ve Selahattin Paşalı ile ErolBabaoğlu’nun karşılıklı performans düellosuna dönüşerekgerilimi katmerleyen akşam yemeğinden sonra karşılaştığı fareimgeleminin, bilhassa tehlikenin yükseldiği anlarda ortaya çıkmasıtesadüf değil. Öyle ki finalde ayyuka çıkan bu sesler, linçedenlerin“gürültüsüne”karışıyor, belediye başkanının evindeki “masum” bir yemekkötülüğe evriliyor. Şüphe yükseldikçe iyi ile kötüarasındaki ayrım kalkarken protagonist ile antagonist arasındakisınırlar da silikleşiyor.TOKSİK ERKEKLİKKurak Günler, toplumun,adaletin, siyasetin ve yargının çatlaklarını tasvir ettiğiobruklara ise o çok iyi bildiğimiz düşmanlarını atıyor: Birizihinsel engelli olduğu söylenen ve dahi tecavüze uğrayan, diğeride adaletin çürümüşlüğünün ifadesi bir hâkimle öyküsüneyalnızca iki kadın konumlandırarak kadın düşmanlığına;anlatıyı ele geçiren toksik erkekliğin hüküm sürdüğü birkasabaya gizli eşcinsellik yerleştirerek homofobiye, adına esinveren kuraklık kavramıyla da zalimliğe, tiranlığa ve zorbalığaatıf yapıyor.Kurak Günler’de, yazınortasında, sıcağın ve susuzluğun kavurduğu bir kasabadainsanlar kendi adaletlerini temin ediyor; kötü iyiyi boğuyor,sevgisizlik kıyameti getiriyor. Ve Emin Alper, adaletin mezarınaçevirdiği obruklarla bezeli anlatısıyla sadece iyi bir filmyapmakla kalmıyor, aynı zamanda Türk sinemasına “karanlık”bir başyapıt armağan ediyor.Puanım: 9/10
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER