Uzay, ÖZETİ| geçen hafta “el ayakağız hastalığı” diye bir şeye yakalandı. İlk gece yirmidakikada bir uyandı ve çok mızmızdı. Haftalardır mışıl mışıluyuyan çocuğun uykusu düzensizleşince, bu durumu girdiği onuncuatağa, bir türlü çıkaramadığı dişlerine ve uyuyamadığında,tüm gece kendisini bana kucakta taşıttırdığı için onu birazfazla şımartmış olmama yordum düşüncesizce. Ertesi günateşlenince bir derdi olduğu ortaya çıktı. Bir gece önce demuhtemelen boğazı ağrıyordu yavrumun. Çok zor geçen iki gün vegecenin ardından ateşi düştü. Neşesi de yerine geldi. Ama yenibir dert bizi bekliyordu: Ateşle azalan iştahı tamamen kesildi.Çünkü ishal başlamıştı ve dilinde yaralar çıkmıştı.İştahtan yana doğduğundan beri hiçbir sıkıntı yaşamayanoğlum üç gün, bir iki kaşık pilav ve yoğurt dışında hiçbirşey yemedi. Öyle ki 15 aylıkken üç yaş boy ve kilosundayken beşgün içinde iki kiloya yakın kaybetti. “Çocuklar böyledir”diyordu çevremdeki deneyimli anneler, “Bir gün yiyecek bir günyemeyecek”. Ama bunu bir de bana anlatın… En sevdiği yemekleribile ağzını sımsıkı kapatıp başını iki yana sallayarakreddedince yaşadığım düş kırıklığını anlatamam. Tektesellim hâlâ emmeye devam etmesiydi. O anlarda “İyi ki DünyaSağlık Örgütü’nü dinleyip iki yaşına kadar emzirmeyikesmemişim” diyordum. Beslenmesi için anne sütü az kalsa da hiçyoktan iyiydi ve en azından antikor alıyordu. Aslında yememesi çokbeklenen bir süreçti: El-ayak-ağız hastalığında -adı üstünde-ateşin ardından ağız içinde aft, ellerde ve ayaklarda yaralarçıkıyordu. Hani biraz altıncı hastalık gibi... Neyse kidoktorumuzun söyledikleri ve araştırınca gördüklerim içimirahatlattı: “Yememesine hiç üzülmeyin lütfen. Onun depolarıona yeter zaten. Anne sütü bile yeterli, yeter ki ishal açısındansusuz kalmasın.”Çevremdeki büyüklerin bilepek bilmediği el ayak ağız hastalığının tedavisi yokmuş,sabırla geçmesini bekliyorsunuz. Bazen on günü bulsa da geneldebir haftada bitiyor. Hapşırıkla, tükürükle, lezyonların olduğuderiye yakın temasla ve idrar-dışkı yoluyla bulaşabiliyor.Coxsacki virüsünün yol açtığı bu bulaşıcı hastalık 10yaşından küçük çocuklarda oldukça sık görülüyormuş.Parkta oynamaya bayılan oğlumun elleri hemen hemen her yerdeakabinde de ağzında olduğu için, ben temizleye yetişemedenvirüsü kapmış olmalı.Olabildiğince kalabalıkortamlara girmememize, hasta kişilerle görüşmememize, sık sıkmaske kullanmamıza, beslenmesine dikkat etmemize rağmen Uzay’ınbu kaçıncı hastalığı bilmiyorum… Henüz iki ay önce oldukçaağır bir influenza geçirmişti.OLSUN BAĞIŞIKLIĞIGÜÇLENİYORKendimi, her seferinde “Olsun bağışıklığı güçleniyor” diye teselli ediyorum ama virüsler mutasyon geçirip durduklarından o mutasyonlara bağışıklık sistemi yetişemezmiş gibi geliyor insana. Neyse ki çalışmalar bağışıklık tezini kanıtlıyor. Bazı hastalıkları yaşamak antikor miktarını arttırdığı için bağışıklık sistemini güçlendiriyor.Başka bir deyişle bağışıklık sistemlerimizin hafızası var: Bir kişi daha önce bir virüse maruz kalmışsa, bunun neye benzediğini hatırlayan özelleşmiş bağışıklık hücreleri kanda dolaşmaya devam ediyor ve tekrar bu virüsle karşılaşmaları durumunda hızlı bir bağışıklık tepkisini tetikliyor. Kreşe başlayan çocukların daha önce karşılaşmadığı pek çok mikroba ilk kez maruz kaldığı için sık sık hasta olması ama bağışıklık sistemleri güçlendikçe daha ender hastalanmaları da bu yüzden. Örneğin bir yaşından önce en az iki kez nezle olan çocukların, yedi yaşına kadar astım hastası olma olasılığı yarı yarıya daha az. Sonuç olarak her ne kadar hastalıklar tam bir kabus olarak geçse de ileride karabasana dönüşmelerinden iyidir.
Editor : Şerif SENCER
Editor : Şerif SENCER