
ERKEN
ÖZETİ| CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRKİYE’SİNDE ULUS İNŞASI!Vekam (Koç Üniversitesi Vehbi
Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi) tarafından yayımlanan Alfabe ve Matbuat: Türkiye’de Alfabe Devrimi ve Matbuat Rejimi (1928-1939)’ni değerlendirmeye yazarı M.
Sinan Niyazioğlu’nun şu anlatımıyla başlamakta yarar var:“Alfabe ve Matbuat, Erken
Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde ulusun inşası söyleminin, alfabe kitaplarından
resmi propaganda yayınlarına uzanan geniş ölçekteki matbuat ürünleriyle somutlaştırılmasının ve kitlelere aşılanmasının on
yıllık siyasetini inceliyor.Yayın, Türkiye’de milli yazılı kültürü belirleyen Alfabe Devrimi’nin ve milli matbuat kültürünü biçimlendiren matbuat rejiminin gelişim süreçlerini, Türkiye’nin komşusu ve müttefiki olan siyasal rejimlerle 1920’li ve 1930’lu yıllarda kurduğu kültürel ilişkiler
üzerinden karşılaştırarak ele almayı ve iki
dünya savaşı
arasında Türkiye’deki uluslaşma siyasetinde öne çıkan milli matbuat kültürünü
yeniden okumayı öneriyor.Yayında vurgulandığı üzere, Türkiye’deki Alfabe Devrimi, Birinci Dünya Savaşı sonrası Balkan ve Kafkas toplumlarının uluslaşma sürecini belirleyen Latin harfli milli alfabe devrimlerinin benzer bir örneğiydi.Ülkede
büyük kentlerden
Anadolu kırsalına uzanan
yüksek tirajlı yayın faaliyetleriyle milli matbuat kültürünü oluşturma amacıyla 1934’te Matbuat Umum Müdürlüğü bünyesinde yapılandırılan matbuat rejimi ise 1930’lu yıllarda Avrupa’da, Sovyetler Birliği’nde ve ABD’de yürütülen matbuat rejimlerinin yüksek tirajlı yayın faaliyetleriyle resmi ideolojiyi toplumsal kültüre dönüştürme siyasetlerinin bir senteziydi.” (s. 10.)Bu yazıda matbuat üzerine söylenenlere odaklanılacak ama abece devrimi konusunda da bir noktanın anımsatılmasında yarar vardır.
Türk yazı devrimi, Bilal Şimşir’in¹ de belirttiği gibi, Balkan ve Kafkas deneylerinin tekrarından çok, iyi tasarlanmış, kısa sürede topluma malolmuş ve Türk dünyasına da umut veren bir başarı örneğidir.CUMHURİYET VE İLETİŞİM POLİTİKALARICumhuriyet yönetiminin başarılı uygulamalarından hep söz edilir. Bunlar arasında Meclis’e dayalı bir yönetim sisteminin kurulması, barışın sağlanması, laik cumhuriyetin temellerinin atılması, sınai kalkınma çabaları, demiryolları, eğitim ve kültür alanındaki devrimler hep anımsanır.Sorunları Meclis’te çözmeye çalışan, kamuoyunu yönetime ve değişim çabalarına
ortak etmeye özen gösteren bir iktidarın basın konusunda taklitçi ve baskıcı bir
yöntem izlediği, basını denetim altında tuttuğu, yasal düzenlemelerle özgürlükleri ortadan kaldırmaya çalıştığı söylenebilir mi?Farklı görüşlerden yazarlar Takriri Sükûn yasası ve yönetimin bazı uygulamalarına bakarak bu yönde görüş öne sürmektedirler. Bu değerlendirmeler haksızdır, yanlıştır.Gelişmeleri anımsatalım: 1931 Basın Yasası yönetimin gazetecilik mesleğine
nasıl baktığını
ortaya koyar. Gazetecilik önemlidir çünkü her
gün herkese her konuda akıl veren bir mesleği yapanların eğitimli olmaları gerekir. Bu nedenle yasa yazı işleri müdürlerinin lise ya da üniversite mezunu olması koşulunu getirir. Darülfünun’un 1931’de gazetecilik okulu açmak için
hazırlık yapmasının nedeni budur.ANADOLU AJANSI VE TELSİZ TELEFON TÜRK ANONİM ŞİRKETİ VE KÖY ENSTİTÜLERİ İLE AYNI KADERİ PAYLAŞAN BASIN BİRLİĞİ!Anadolu Ajansı (1925) ve Telsiz
Telefon Türk Anonim Şirketi (1927) için özerk bir yapılanma öngörülür. AA’nın
genel kurulunda gazeteciler ve kurucuların yanı
sıra hisselerin yarısına
sahip olan hükümet, statü gereği
karar alma çoğunluğuna sahip değildir. Çünkü statüye göre her on
hisse bir oydur ve hiç kimse on oydan fazla kullanamaz.²Dönemin politikalarını anlamaya yardımcı Basın Kongresi (1935) gazetecilikte kalitenin ön planda tutulmasını ve örgütlenmeyi öngörüyordu. Gazetecilik mesleğinin düzenlenmesi, çalışma koşullarının ve meslek ilkelerinin belirlenmesi
gazete sahipleri ile gazetecilerin kararına bırakılmasını öngören Basın Birliği örgütü bu sayede kuruldu (1938).1920’lerden itibaren yürürlüğe konulan bu düzenlemeler Türkiye’de iletişim alanında bugüne kadar yapılan en
önemli planlamanın gerçekleştirildiğini gösterir.Ne yazık ki bu girişimler başarısızlığa uğradı. Gazetecilikte eğitim koşulu iki yıl
sonra kaldırıldı. Anadolu Ajansı (AA) hükümete
bağlı olarak yönetilmeyi yeğledi. Radyo yayınları aynı kaderi paylaştı. Mesleğe çeki düzen vermesi beklenen Basın Birliği gazetecilerin çalışma koşullarını düzeltemeden 1946’da ortadan kaldırıldı.Bu gelişmelerde ülkenin siyasal koşulları yanı sıra yönetime
yakın gazete sahiplerinin engelleyici rolü olduğunu varsayabiliriz. Sonuç olarak Cumhuriyet’in iletişim politikaları da Köy Enstitüleri ile aynı kaderi paylaştı.

YASAL DÜZENLEMELERİN BAŞKA ÜLKE DENEYİMLERİNDEN ESİNLENDİĞİNİ SÖYLEMEK HAKSIZLIKTIR!1920 ile 1946 yılları arasında arayışların farkında olmadan yasal düzenlemelerin başka ülke deneyimlerinden esinlendiğini öne sürmek haksızlıktır. Bu haksızlık, Matbuat Umum Müdürlüğü bütçesinde 1942’de yapılan artışı, “Türkiye’nin uluslararası diplomasisinde yoğun propaganda faaliyeti” ile açıklamakla da doruğa ulaşmaktadır. (s.175)Bütçe artışı Vedat Nedim Tör’e sağlanan ek bir olanak değil, AA’ya yapılan devlet yardımının bu tarihte Matbuat Umum Müdürlüğü bütçesinde yer almasına karar verilmesinin sonucudur. Bu karar artan Alman etkisinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.AA’da çalışan Fransızca çevirmenlerin kimlikleri üzerinden kopartılan fırtına, hükümeti AA’ya verilen mali desteğin dolaylı hale getirilmesi sonucunu yaratacaktır.KADROLAR...Alfabe ve Matbuat bu kadarla kalsa iyiydi.
İki dünya savaşı
arasındaki gelişmeleri de değerlendirmeye çalışırken “kadro” konusuna da değiniyor. Söyledikleri İlhan Tekeli ile yazdıkları okunmadan değerlendirme yapıldığı için, hayatta olsaydı Selim İlkin’i de şaşırtırdı.Alfabe ve Matbuat’ın yıllardır yaşadığımız zihinsel bağımlılığın
yeni bir örneği olduğunu düşünüyorum. Bu bağımlılık Türkiye’de
sosyal bilimlerin Batı düşüncesinin etkisinde olmasının sonucudur.Batı’da üretilen düşünceleri yeni kuşaklara bilgi olarak aktarıyoruz. Orada yazılanları liberal / demokrat / kapitalist sistemi övmek ya da yermek için kullanıyoruz.Bunlar
çok uzun bir geçmişe sahip kapitalizmin kurduğu egemen yapının, siyasal, ekonomik, toplumsal boyutlarının anlatımıdır.Anlatılanları ve eleştirileri öğrenmek, izlemek zorundayız. Ama
farklı toplumsal yapıları anlamlandırmada ne ölçüde yararlı olacakları üzerinde de durmamız gerekir.TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDEKİ GELİŞMELERİ BİLMEDEN DEĞERLENDİRME YAPMAK YANLIŞ SONUÇLARA GÖTÜRÜR!Emperyalizmin yok ettiği bir imparatorluktan arta kalanları yetenekli kadrolarıyla özgün bir yapıya kavuşturmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’ndeki gelişmeleri bilmeden değerlendirme yapmak yanlış sonuçlara götürür.Althusser, Gramsci, Lacan, Derrida, Habermas ya da Foucault okumadan çağdaş kapitalizmi anlamak olanaksızdır. Onların yöntemleri Cumhuriyet’in kuruluş yıllarını açıklamaya yetmez ama onları başarısızlığa uğratan güçlerle bugünü,
yani küresel sistemin denetim altına aldığı, İslamcı ideolojinin desteği ile geçmişi karalamaya ve dünya sistemine eklemlemeye çalışanların çabalarını anlamaya
yardım edebilir.Bu arada her yerde saygıyla anılan Cumhuriyet’in kuruluş yılları politikalarını anlamaya çalışmak, ona sahip çıkmak ve bundan gurur duymak zor olmasa gerek.¹ Türk Yazı Devrimi, Türk
Tarih Kurumu, 2. Baskı, 2008.² Türk, Hikmet Sami, “Anadolu Ajansı
Sorunu Ve Çözüm Yolları”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, 1977, C. 34, S. 1-4, s. 61-86; Korkmaz Alemdar, “Anadolu Ajansı (1925-1980) Devlet Propaganda Örgütünün Gelişimi”
Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Dergisi, 1986-87 S. 8-9, s. 1-68; Hilmi Bengi, “Tarihsel Süreç İçinde Anadolu Ajansı’nın Özgün Kurumsal Yapısı (1920-2011)”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Atatürk Yolu Dergisi, S. 50, Güz 2012, s. 299-341.
Editor : Şerif SENCER