HÜSEYİN PEKER
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Ümit Yıldırım, şair Abdülkadir Budak’ın elli yılı aşan şiir serüvenine ilişkin yazılan yazıları derlediği Irmağın Bakışları’nın (Yazılı Kâğıt Yayınları) sunuş yazısında “Halk şiirinden aldığı tema değerlerini değiştirerek dönüştürmeyi bilmiş, kendine özgü söyleyişiyle şiirimizde önemli atılımlar yapmış, şiirimde etkin rol almış” kişi olarak niteliyor Budak’ı.
Sonraki bölümlerde Adnan Özer de benzer sözlerle bütünlüyor bu görüşü: “Şair A. Budak, dünyevi nitelikli Anadolu-Türk şiirinin 20. yüzyıl son çeyreğinde ortaya çıkmış temsilcilerinden biridir. Hem Anadolu aşk ve güzellik düşüncesinin en geniş anlamda poetik ifadesi olan aşkınlık özelliklerini gösterir, hem de halk kültürü ve imgelerini dünyevi tarzda yorumlar.”
Kitapta “Budak’ın yıl içinde yayınladığı kitaplarını, saygı ile karşıladım. (...) Süzgeçlerden geçmiş, arınmış, özlü-yoğun şiirlerinizden oluşan ilk kitabınız olan Geçti İlkyaz Denemesi’ni aldım” demiş Behçet Necatigil’in yanı sıra İlhan Berk ve Necati Cumalı’nın Budak’a ilişkin irili ufaklı saptamaları da yer alıyor.
Irmağın Bakışları’nda, Melih Cevdet Anday’dan Yusuf Alper’e, Ataol Behramoğlu’ndan Haydar Ergülen’e, Enver Ercan’dan Metin Cengiz’e, Ramis Dara’ya kadar önemli isimlerin yazılarının da bulunduğu elli üç yazı sunuluyor.
Ramis Dara yazısında Budak için: “Halk şiiri nitelemesine giderken de belirgin dayanağımız, öncelikle ’yaklaşık hece ölçüsü’ olgusu oluyor” diyor.
Haydar Ergülen, yazısının bir yerinde “Bazı sözcükler bazı şairlere aittir” diyerek şairin sık andığı “gül, leyla” kelimelerinin Budak’ın şiirlerinin vazgeçilmezleri olduğunu ve sevdalısı olduğu “gül” imgesinin anlatıma yardımcı olduğunu söylüyor. Budak, “gülün çalımına bak” derken şiirini yine “gül”le bütünlüyor.
Yücel Kayıran ise “A. Budak’ın bireyi bize, 40’lı yıllar şiirinde ’küçük insan’ diye adlandırılan insan tipini çağrıştırmaktadır. İşini, eşini, eşyasını bulmuş, bu üçlü sacayağı üzerinde yükselen mutluluğu ile yetinen sıradan insan.” diye yazıyor.
Tüm bu görüşler ışığında görülmektedir ki Abdülkadir Budak şiiri halk şiirinden kopup gelen rüzgârla, gelenekten fazla uzaklaşmadan ilerleyen, bir orta halli memurun evi ve yaşamı arası kurulan üçgende, kendi halinde ve incitmeyen eda ile ilerleyen bir şiir olarak, son elli yılda hem kendi şiirine hem şiirimize iz bırakmış bir yapının eseridir.
Tıpkı Ümit Yıldırım’ın giriş yazısında tanımladığı bir şiire benzer bir iz bıraktı Abdülkadir Budak: Taşranın izlerini sırtında taşıyan, bireyin büyük kentteki yürüyüş macerasını andıran yapıtlar... Belki Ziya Osman Saba ile Behçet Necatigil çizgisini andıran, söyleyişte lirik, düşüncede yoğun, imgede tutarlı, dilde titiz çalışmalar...
Irmağın Bakışları da böylesine yoğun bir şairi öne çıkarmasıyla anılmaya değer bir çalışma. Bu tür çalışmaların elbet yarının edebiyat araştırmacılarına hazır birer kaynak olması da sevindirici.
Salih Bolat’ın yazısında şairin şiirsel kimliğini ele veren şu satırlarıyla tamamlamak istiyorum yazımı:
“A. Budak beş kitaplık şiir serüveninde özellikle son yıllarda moda olan bazı sapmaları umursamadı. Örneğin erotizm adına ucuz cinsellik, şiirin entellektüel düzeyini yükseltmek adına sözcük nostaljisi, yoğun imgesel bir dil oluşturmak adına anlamsızlık, Budak’ın titizlikle sakındığı tutumlar oldu. Şiirinde tutarlı bir çizgi izledi.”
www.idrak34.comEditor : Şerif SENCER