Sivas’ta ÖZETİ| toplanan ulusalcılar hep bir ağızdan haykırıyor…
“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz… Milli iradeyi hâkim kılmak temel esastır.”
Bu gür ses, yankısını İstanbul’da verir. Damat Ferit kabinesi düşer. Ali Rıza Paşa yeni hükümeti kurar. 1919 sonbaharında seçimler yapılır. 12 Ocak 1920’de Osmanlı Mebusan Meclisi toplanır. Bir yılı aşkın süredir yok sayılan millet iradesi 28 Ocak’ta Misak-ı Milli’yi kabul eder, 17 Şubat’ta da dünyaya duyurur. Bundan sonra kıyamet kopar! Türk vatanını çizmeleriyle kirleten emperyalistler Türklere “hadlerini bildirmek” gerektiğini düşünürler. Neden? Çünkü Misak-ı Milli tam bağımsızlık ister, aksi bir barışı kabul etmeyeceğini haykırır. Emperyalistler öfkelerini 16 Mart’ta İstanbul’u işgal ederek, milletvekillerini ve millicileri tutuklayarak çıkarmaya çalışır. Yanıt Mustafa Kemal Paşa’dan gelir. 17 ve 19 Mart günlerinde iki genelge ile olağanüstü yetkili bir meclisin Ankara’da açılacağını duyurur. Seçim yapılacak, seçimlere Anadolu’nun Türk ve Müslüman unsuru katılacaktır.
Düşünün.. İşgal altındaki bir ülkede altı ay içinde ikinci kez seçim yapılacak… Üstelik emperyalistler işgalleri altındaki topraklarda seçimi engelliyor. Milliciler direniyor. Örneğin İzmir milletvekilleri Kuşadası’nda yapılan seçimle belirleniyor…
KALACAK YER YOKTU
Dert bitmiyor ki… Ankara’da meclis toplanacak ama hani bina? Meclis olmaya uygun tek bina Fransız işgalinde. İşgalciler çıkarılıyor önce… Ankaralılar çatılardan söktükleri kiremitlerle binanın damını onarıyor. Okullardan sıralar getiriliyor, kahvelerden gaz lambaları. Ankara’da milletvekillerini barındıracak ne otel ne ev var. Onlar da Öğretmen Okulu yatakhanesine yerleşiyor.
23 Nisan 1920… Ankara’ya gelebilen 115 milletvekiliyle Meclis açılıyor. Çünkü pek çok vekil cephede savaşıyor… Meclis’i en yaşlı üye Sinop milletvekili Şerif Alkan açıyor… Yaptığı konuşma ile Meclis’in adını belirliyor… Büyük Millet Meclisi.. Dokuz ay sonra önüne Türkiye kelimesini alacak…
EĞİTİMLİ VE KAPSAYICI
1920 meclisi, Milli Mücadele tarihimize olduğu kadar Cumhuriyet tarihimize de damga vuracak. Çünkü iki seçimle oluşan ulusal bir meclistir TBMM. Meclis’e, 1919’da seçilip İstanbul’a giden ve işgal sonrası Anadolu’ya kaçanlar da katılmıştır. Türklerin meclisidir. Bu nitelik, adıyla da vurgulanmıştır.
Halkçı ve demokrattır. Osmanlı’da hiç olmayan Sağlık Bakanlığı’nı örgütlemiştir. Hem de sosyal yardımı da içerecek şekilde… Hayvan vergisinde indirim yapmış, nüfusun yüzde 85’ini oluşturan çiftçinin yükünü omuzlamıştır. Eğitimli ve genç bir meclistir. Milletvekillerinin yüzde 44’ü yükseköğretim mezunudur. Yüzde 70’i, 30-40 yaş aralığındadır.
Siyasal yelpazesi kapsayıcıdır. İslamcısı, Bolşeviği, İttihatçısı, Komünisti… İdeolojik farklılıklarına karşılık vatan sevgisiyle bütün olmuştur milletvekilleri… Kararlarını tartışarak almışlar, Meclis kararı olmadan adım atmamışlardır…
Yüklendiği sorumluluğun da bilincindedir 1920 meclisi. Egemenliği Tanrısal kaynaklı olmaktan çıkarıp millete verdiğinin bilincindedir. Bu nedenledir ki 23 Nisan gününü milli bayram yapmıştır. Kararı da tartışarak, uzlaşarak almıştır.
NASIL BAYRAM OLDU?
23 Nisan 1921 günü İçel milletvekili Ahmet Şevki Göklevent ile arkadaşları ve Refik Şevket İnce ile arkadaşları iki ayrı önerge verir. Önergeler birleştirilir ve görüşmeye açılır. Meclis’in sağında oturan milletvekilleri alkışlar!
Soldaki sıralardan itirazlar yükselir. Konya milletvekili M. Vehbi Çolak Efendi, milletin maneviyatının gösterişle değil, itikatla yükseleceğini iddia ederek karşı çıkar. Ali Şükrü Bey, “23 Nisan’da toplandık diye bayram yapmak, millete ‘Hadi siz de bayram yapın’ demektir, uygun değildir” diyerek destekler. Yanıt Kırşehir milletvekili Yahya Galip Kargı’dan gelir: “Millet sizin gibi düşünmüş olsaydı TBMM bile toplanamazdı.”
Öneri kabul edilir; TBMM’nin ilk açılış günü olan 23 Nisan “idi milliye”den sayılır. Bolu milletvekili Tunalı Hilmi Bey, “Türkçe milli bayram tanımlamasını kullanalım” der. O da kabul edilir. 23 Nisan 1922 günü Hâkimiyet-i Milliye gazetesi “Bugün 23 Nisan. Türkler ve gelecek kuşaklar için en büyük bayramdır” başlığını atar ve ulusal bayrama çocukları da ekler.
1925’te 23 Nisan, “Çocuk Günü” olarak kutlanır. 1928’de kutlamalar “Çocuk ve Egemenlik Bayramı” adı ile yapılır. 1929 yılında o hafta “Çocuk Haftası” ismini alır. 27 Mayıs 1935’te kabul edilen yasayla 23 Nisan’ın aynı zamanda “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlanacağı vurgulanır. (Ulus, 28 Mayıs 1935) 17 Mart 1981’de kabul edilen Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’da 23 Nisan günü “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak belirlenir.
ÇOCUKLAR İÇİN
Çocuk Bayramı’nın yaratıcısı. Çocuk Esirgeme Kurumu olarak bildiğimiz Himaye-i Etfâl Cemiyeti’dir. Başkanı ise Kırklareli milletvekili Dr. Fuat Umay’dır. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ve yol arkadaşlarının öncülüğünde çocuk bayramı ya da çocuk haftası kutlamalarıyla gelecek kuşaklarını sağlıklı ve nitelikli yetiştirme çabası verir. Akademisyen Gül Çakır’ın da ifade ettiği gibi Cumhuriyetin bekçisi, vatanın sahibi olarak değerlendirilen Türk çocuklarını önemseyen ve koşullarını iyileştiren gelişmeler Çocuk Bayramı sayesinde olur.
Egemenliğimizin kaynağı ilk Meclisimize can ve ruh verenleri saygı ve minnetle anıp o ruhu geleceğe taşıyacak çocuklarımızı sevgiyle kucaklarken Atatürk’ün 1922’deki sözünü yineleyelim:
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!” (Atatürk’ün S.D.V., s. 30)
Editor : Şerif SENCER