Dünyanın en büyük ve en temiz enerji kaynağı!
Bir zamanlar sıcaklığı 5500°C'leri bulan Güneşle kıyaslanan Magmanın günümüzde sıcaklığının yaklaşık 7000°C olduğunu biliyoruz. Ayağımızın tam 3486 km altında bulunan ısı kaynağı, ısı kaynağı diyorum çünkü magma; yeraltındaki ergimiş halde bulunan kayaçların, basınç düşmeleri ve oksijenle buluşması gibi durumlar sonucu oluşan "silikat hamuru" durumundaki yapıdır.
Etrafı katı bir kaya mantosu ile çevrili olan bu ısı kaynağı bizi yakmıyor çünkü makalemin başında da belirttiğim üzere etrafı kayalarla çevrili olup, ısı kaynağı niteliğindedir.
Isı kaynağı vurgusu yapıyorum sebebi ise ısı kaynağı ile enerji kaynağını iyi ayırt edebilmemizi sağlamaktır. Şöyle ki; magma tıpkı elimize zarar vermeyen fakat enerji yükü olması durumunda sahip olduğu yüksek ısı nedeniyle ciddi zararlar verebilecek potansiyeli olan "maytap" gibidir. Karşıt örnek vermek gerekirse kaynar bir su yüksek ısıya sahip olduğu kadar aynı zamanda yüksek enerjiyede sahiptir. Bu nedenle ciddi hasar doğurur.
Magma, enerji yükü olmayıp, yüksek ısısı ile insanlığın yaklaşık 20 milyon yıllık enerji kaynağı ihtiyacını karşılayacak yüksek potansiyel barındırıyor.
Para vererek, turistik ve medikal maksatlı gittiğimiz termal kaplıcalar yüksek ısının doğrudan enerji kaynağı olarak kullanıldığı bir sektör haline gelip, ülkemiz bu alanda Dünyada listenin ilk sıralarında yer almaktadır. Ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının verilerine göre Türkiye, Jeotermal enerji kapasitesi ve doğrudan kullanımında Avrupanın lideri, Dünyada ise 4. sırada yer alıyor. Türkiyenin Jeotermal kaynaklarının %94' ü düşük ve orta sıcaklıdır.
Günümüzde insanoğlu sondaj ile yerin derinliklerine inerek magmanın yüksek ısısını doğrudan kullanmayı planlamaktadır. Yani, evleri ısıtarak, kaplıcalar yaparak ve fosil yakıtla hizmet veren enerji tesislerinin buhar salınımını bitirecek jeotermal enerji santrallerine dönüşümünü gerçekleştirmek üzerine projeler geliştirilmektedir. Bu bağlamda Dünyada sondaj ile inilebilen en büyük derinlik "Kola Derin Sondajıdır."
24 Mayıs 1970 yılında gerçekleştirilen faaliyetle yerin tam olarak 12.262 metre (12 km) altına ulaşılmıştır. Norveç sınırına yakın bir bölgede yürütülen Rus girişiminin amacı ise yer kabuğunu mantoya kadar delmektir. Yaklaşık 20 yıl sonra bu girişim paranın bitmesiyle sonlandırılmıştır.
İçerisinde bulunduğumuz uzay çağının insanlığa sunduğu en yeni teknoloji ise "doğrudan enerjili sondaj" tekniğidir. Bu teknoloji ile insanlar kayayı dahi bir sabun gibi eritebilmektedir. ABD de yayımlanan bir rapora göre 30-30000 hertz aralığındaki frekans bantlarının 4 farklı kayayı eritebildiği bildirilmiştir. Bu rapor, 36 farklı denemeler sonucu yayımlanarak özel şirketleri harekete geçirmiştir.
Yüksek maliyetler ve birden çok ülkenln mali dedtek sağlaması sonucu yapılan "Iter projesi" sonucunda Megawatt seviyesinde sürekli enerji ışını üretebilen "Gyrotron" üretilmiştir. Bu sayede şirketler doğrudan enerjili sondaj tekniğini kullanmaya başlamıştır.
2018 yılında Mit Üniversitesi tarafından kurulan "Quaise" adlı şirket, derin sondajlar ile "ultra derin jeotermal kaynaklar" konusunda projeler geliştirmektedir. Günümüze değin açılan en derin sondaj çukuru, Kola Derin Sondajı olup, 12.262 metre derinliktedir. Kola derin sondajı 7305 gün tam olarak 20 yıl gibi bir zaman zarfında açılmıştır. Ancak Quaise, ultra derin sondaj tekniği ile 20 km derine ulaşmayı ve bunu tam olarak 100 günde sağlamayı hedeflemektedir. Şirket, ilk prototipi 2024 yılına yetiştirmeyi planlamaktadır. Sondaj başarılı olması durumunda tam olarak 500°C ısıya ulaşılacaktır. Böylece 2026 yılında Dünyanın ilk süper sıcak jeotermal sistemini, 100 Megawatt'a kadar çalıştırmayı planlıyorlar.
Projenin gerçekleşmesi durumunda teknoloji sektörüne yaptığı katkının yanı sıra insanoğlunun geleceğine, "temiz hava sahasına" ve ticari sektöre de yön vermesi düşünülebilir. Özellikle kömürle çalışıp, buharı elektriğe dönüştüren yüksek kapasiteli santralleri de, ultra derin jeotermal kaynaklarla faaliyet gösteren tesisler haline getirerek tamamen temiz enerji kaynağı sağlayan tesisler düzeni sağlayacaklar. Temiz vurgusu yapıyorum çünkü buharı elektriğe dönüştüren tribünlerle çalışan bu tesisler fosil yakıt kullanıyor. Çevreye, doğaya, insana ve Dünyanın geleceğine zarar verdikleri gerçeği göz ardı edilemez. Dünya genelinde kömürle faaliyet gösterip, çevre kirliliğine ve benzeri birçok hasara sebebiyet veren tesislerin sayısı 8500' ün üzerinde olup üretime 2000 Gigawatt' ın üzerinde kapasiteyle devam etmektedirler. Özellikle küresel ısınmaya olumsuz etki etmeleri nedeniyle bu tesisler 2050 yılında tasviye edilecekler. Quaise şirketi ise bu tesisleri tasviye edip tarihin bir köşesine göndermek yerine dönüştürmeyi ve temiz enerji ile faaliyetlerine devam etmelerini planlıyor.
Peki bu yöntemin hiç mi eksi yanları yok?
İlk etapta aklıma gelen ve sizlerinde aklınıza gelebileceğini düşündüğüm bir kaç sorunun doğrudan cevabını vererek makalemi sonlandıracağım.
Proje geçerli olursa sondaj kanalları 50 ile 100 yıl aktif olabilecek. Akabinde bu kanallardan magma yeryüzüne tabi ki taşmayacak veya küresel ısınmaya etki etmeyecek. Çünkü muhtemelen ilk 1-2 metre dolaylarında soğumuş olacak. Ayrıca insanoğlu olmasa dahi Dünya 40 Tw kadar ısı enerjisini volkanlar aracılığıyla püskürterek doğal yollardan doğaya yansıtmaktadır.
Sonuç olarak savaş sebebleri olan jeotermal enerji kaynakları problemini çözüp, jeopolitik dengeyide sağlayacaktır. Ayrıca sağladığı dönüşümle küresel ısınmaya etki eden birçok faktörü ortadan kaldırarak hem insanlığa hem de Dünyanın geleceğine yüksek katkı sağlayacak.
Ne dersiniz; Dünya barışını sağlayabilecek bir proje mi?
Yazan:
Şerif SENCER
idrak34.com Haber Editörü