Son beş yıldır Bodrum’daki otelimize “yeni nesil Araplar” dediğimiz; okumuş, eğitimli, birkaç dil bilen Arap ziyaretçilerimiz, her yıl daha bir arkadaş canlısı olarak geliyorlar. Bundan 10 yıl önce bildiğiniz simsiyah burkalarla gezen Araplar şimdi bikini ve mayolarıyla ünlü model Naomi Campbell gibi görünüyorlar. Çoğuyla, “oralarda yaşam nasıl” diye konuşurum, “Ah siz Türkler çok şanslısınız. Açık havada veya balkonda oturmanın; dışarıdaki esintiyi hissederek deniz kenarında yemek yemenin keyfini bizler kadar bilemezsiniz” diyorlar.
Aslında biliriz ama sizler kadar açık havaya hasret değiliz. Ayrıca Araplarda ne yazık ki “dışarıda yemek yiyelim” veya “yürüyüş yapalım” alışkanlığı yok. Niye mi? 50 derece sıcakta veya kışın kum fırtınaları altında nereye yürüyorsunuz? Hangi açık hava yerde yemek yiyorsunuz? Kapalı mekânlarda, AVM’lerde veya üyelikle girilen bol klimalı kulüplerde sosyalleşmekten başka şans yok bu ülkelerde. Ben de yaşadım. Aman Allahım! Çekilecek dert değil. Hem de hep kapalı olmak zorundasınız. Erkekler beyaz, kadınlar siyah...
ARAPLAR BİZE ÖZENİYOR
Hele İran’ı unutamam. Kadınlar ağır makyajlı, ancak bir o kadar da kapalı... Bahreyn, Dubai ve Cidde kadınları ise evlerde çok şıklar. En pahalı markaların elbiselerini, çantalarını üstlerinde görebilirsiniz. Aynı kadınlar Bodrum’da otellerde saçları açık, son derece şık giyimli biçimde ülkelerinden uzak, rahat rahat tatil yapıyor ve bize de çok özeniyorlar. Giyim kuşamda her türlü serbestliğe sahip olan, araba kullanan, oy veren, özgürce gezip istediği mesleği seçebilen Türk kadınlarına nasıl özenmesinler ki... Ah ah birde sokaklarda, caddelerde rahatça eylem yapma hakkımız olsa! Evimde her an pankart hazırlayabilme sanatına sahip olduğumdan, ezelden beridir yanlış giden bir şeyleri protesto etmek için “Kedime, köpeğime dokunma” pankartıyla sokaklarda, benim gibi hayvanseverlerle rahatça yürüyebilmeyi çok isterdim.
Ben İngiltere’de 1980’li yıllarda okurken “Demir Leydi” lakaplı Margaret Thatcher başbakandı. Kafa vergisi çıkartmak istemişti. Yasa, halk tarafından onaylanmayınca herkes sokaklara dökülmüştü ve o yıllarda gencecik olan ben ömrümde ilk kez atlı polis görmüştüm. İstanbul’a geldiğimde de “Nasıl yani polisler atlı mı” diye inanmaz gözlerle beni dinleyen arkadaşlarıma anlatmıştım. Trenlere yapılan zammın olağanüstü bir halk desteğiyle kaldırıldığını anlatır dururdum. Tabii aradan 42 yıl geçmiş, ne eski gençlik kalmış ne de eski siyaset esnekliği... Çünkü nüfus kalabalıklaştı, gençlik bizden çok farklı bir gözle dünyaya bakıyor, anı yaşamak istiyor.
www.idrak34.com