Baktığımızda “Evet, bu onun eseri!” diyebileceğimiz ressamlardan biri olan Vincent Van Gogh, 19. yüzyılın en dokunaklı ve hafızalara kazınan eserlerini bıraktı bize. Bu resimlerdeki detaylar, hayatının çarpıcılığını da gözler önüne seriyordu bir yandan.
Van Gogh’un karamsar ve yalnız hayatındaki biricik varlığı boyalarıydı. “Yıldızlı Gece”, “Van Gogh Otoportresi”, “Arles’teki Yatak Odası”, “Ayçiçekleri”... Eminiz her biri gözünüzde canlandı bile. Bu tabloların hikâyelerine geçmeden önce Van Gogh’un hayatını biraz daha yakından inceleyelim.
Sarı ve mavi tonlarındaki tablolarıyla aklımıza kazınan Vincent van Gogh kimdir?
Protestan bir papazın altı çocuğundan en büyüğü olarak 1853 yılında dünyaya gelen Vincent van Gogh, Güney Hollanda’nın Brabant bölgesindeki küçük bir köyde doğup büyümüştü. Sessiz, sakin ve kimseye zararı olmayan bir gençti.
Boş zamanlarını, yaşadığı kırsalda gezmeye çıkıp doğayı inceleyerek geçirmeyi çok severdi. 16 yaşında bir gençken, amcasının ortağı olduğu Groupil and Co. adındaki sanat bayisinde çıraklık yapmıştı.
Sanat eserleriyle her gün iç içe olması, onun sanata karşı duyarlılığını geliştirmişti elbette. Çok geçmeden, Hollandalı ressamlara hayranlık duymaya başladı. En çok etkilendiği sanatçılar ise Jean-François Millet ve Camille Carot’tı.
Vincent van Gogh'un hayatı gitgide umutsuz bir yolculuğa evriliyordu.
Mütevazı genç, sanatın ticaretinin yapılmasından pek hazzetmezdi. 20’li yaşlarına geldiğinde hayatı adım adım karamsarlığa gidiyordu. Dil öğretmenliği, kitapçı çırağı, vaizlik gibi birbirinden farklı işlerde çalışmıştı.
Vaizlik döneminde, Hristiyan öğretisini fazla gerçekçi bir şekilde yorumladığı için kilise yetkilileri tarafından kovuldu. Beş parasız kalan Van Gogh, daha da umutsuzluğa kapıldı ve herkesten uzaklaştı. İşte bu kriz döneminde en sıkı sarıldığı varlığı, resimleri oldu.
Kahve ve ekmekle yaşayan Van Gogh, fiziksel rahatsızlıklarının yanı sıra psikolojik olarak da zorluklar çekiyordu. Hatta iddiaya göre boya bile yiyordu. Bir gece usturayla kendi kulağını kesmişti.
Halk, onu tehlikeli bulduğu için akıl hastanesine yerleştirildi ve burada resim yapmaya devam etti. Hayatı boyunca sadece 1 resmini satmıştı. 27 Temmuz 1890 tarihinde ise 37 yaşındayken kendini göğsünden vurarak intihar etti.
Hayatının nihai amacı insanlığa sanat yoluyla teselli getirmek olan Van Gogh’un en ünlü eserleri:
Ayçiçekleri (1888)Yıldızlı Gece (1889)Van Gogh’un Sandalyesi (1888)Patates Yiyenler (1885)Çiçek Açan Badem Ağacı (1890)Hasır Şapkalı Otoportre (1887)Arles’teki Yatak Odası (1888)"Ayçiçekleri (1888)", sadece çiçek görsellerinden oluşsa da birçok farklı duyguyu barındırıyor.
1888 yılında Fransa, Arles’te yaptığı, 7 farklı versiyonu bulunan eser, sanatçının renk kullanımındaki ustalığını ve duygusal ifadesini gözler önüne seriyor. Eserlerinde sıkça karşımıza çıkan kalın fırça darbeleriyle ve canlı renklerle burada da karşılaşıyoruz.
Hollanda edebiyatında sadakati sembolize eden ayçiçeklerinin Van Gogh’un tablosunda solduklarını görüyoruz. Bu çürüme görüntüsünün, yaşam ve ölüm döngüsünü yansıtmasının yanı sıra sanatçının doğaya duyduğu hayranlığı tuvalle buluşturuyor.
Şüphesiz en çok karşımıza çıkan eserlerden biri olan "Yıldızlı Gece (1889)", bir pencereden yansıyan görüntüydü.
Duvar kağıtlarımızda, bilgisayar ekranlarımızda, aksesuarlarda, kısacası aklımıza gelebilecek her yerde görebildiğimiz “Yıldızlı Gece”, Van Gogh’un en popüler eserlerinden. Sanatçının hayatının sonlarında resmettiği Yıldızlı Gece, Saint-Rémy-de-Provence’deki sanatoryumun penceresine yansıyan manzara.
Hatta söylenene göre Van Gogh’un bu muhteşem eserini sadece bir günde bitirmiş. Şu anda ise New York MoMa Müzesinde sergileniyor.