Deprem sonrası Hatay'da incelemelerde bulunan Doç. Dr. Uğur Tuztaşı, kentte yıkımların genellikle zemin yapısı, kolon kesit donatılarının doğru uygulanmaması ve kat yüksekliklerinin değişkenliklerinden kaynaklandığını tespit ettiklerini belirtti.
Tuztaşı, şöyle konuştu:
"Tabi ki bu büyük depremin fiziksel tahribatı çok fazla. Daha öncesinde genel olarak değerlendirilen deprem yönetmelikleri uygulanan binalar oldu. Bölgede binaların yaşı önemliydi. Temel bağlantı ve kapasitesinin bu yükü taşıyıp taşıyamaması, zemin yapısı, bitişik nizamda yapılan yapıların, kat yüksekliklerinin değişmesi, yapı malzemeleri, kolon kesit donatıların doğru kurgulanması gibi bu minvalde değerlendirdiğimizde bunları karşılamayan örnekleri gördük. Bu binalar içinde eskilerin yanında yeniler de var.Yüksek katlı ve az katlı yapılardaki hasarlar direk zeminle ilgili. Yığma yapılarda fazla hasarlı yapılar gördük. Kısacası aslında depreme karşı güvenliği alan yapıların bu felaketten iyi puanla çıktığını, hayatta kalındığını gördük. Bildiğiniz gibi bir slogan var; 'Deprem öldürmez, bina öldürür' diye. Bu topyekun değerlendirilmesi gereken bir nokta. Genel olarak bu felaketin etkisi çok fazla. Özellikle zemin yapısını esas almayan yapılarda zemin sıvılaşması oluşmuş. Binanın sistemi ayakta ama yapı çeşitli hatlarda kaymaya maruz kalmış."'MOBİL KENTLER OLUŞTURULMALI'
1980'li yıllardan sonra kırsaldan kentlere ciddi göç ve nüfus yoğunluğu olduğunu belirten Doç. Dr. Tuztaşı, şöyle konuştu:
"Hatay bugün 1,5 milyona yakın bir kent. Özellikle Anadolu'ya deprem bölgesi açısından baktığımızda şunu söyleyebiliriz. Öncelikle burada yer bilimciler bizi hazırlıyor. 'Buralarda deprem riski fazla' diyor. İkinci ayağında mimar ve inşaat mühendisinin, tasarım ve mühendislik problemlerini esas alarak yapıları tasarlama ve uygulama aşamaları var. Bununla beraber tabi ki bu işi işverenlerin, müteahhitlerin ve yüklenicilerin hayata geçirme meselesi var.Burada sorun şu; büyüyen kentlerde deprem riskine karşı ister istemez fiziki planlamada ön görülen imar planı altlığı ile sorunlar teşkil ediyor. Aslında bu depremin öncesinde mobil kentler yapılması gerekiyordu. Hazırlıklı olmak için zemin etüdü güçlü olan alanlarda mobil kentleri destekleyecek kent alanları oluşturmamız lazım. İmar planlarının uygunluğu meselesinden sonra hazırlıklı yakalanma meselesi geliyor. Buralarda afetzedeler için büyük depoların kullanılması lazım. Vatandaşların parça parça değil o merkezden tamamen alınıp götürülmesi lazım.AFAD'ın böyle alanları var ancak bunun artırılması gerekiyor. Bu durum bizim savunma sanayimiz kadar önemli çünkü depremde ciddi ölümlerle karşılaşıyoruz. Bu nedenle özel alan oluşturmamız ve daha ciddi çalışmalar yapmamız lazım. Üst ölçekte şunu kastediyorum. 100-150 binlik kentlerin ortasında bunları besleyen kamusal aktiviteler, hastaneler, büyük marketler ve ulaşım ile birlikte buradaki nüfus sayısını azaltarak daha güvenlikli alanlar ve merkezler oluşturmak."'TEK BAŞINA ÇÖZÜM DEĞİL'
Japonya'da kullanılan sismik izolatör hakkında da bilgi veren Doç. Dr. Tuztaşı, "Türkiye'de bu sistem zorunlu hale getirilmeli ancak Japonya'da kullanımı farklı. Bu sismik izolatörler şiddetli depremlerde koparsa ne olacak? Japonya'da bunu dengeleyen yanal düzenlemeler de var. Bizdekiler genelde yapının zeminine uygulanan bir hareket ama buralarda kopmalar olursa ne olacak? Bu demek oluyor ki sismik izolatörler tek başına kesin çözüm değil. Bu sistemin destek unsurlarının da ele alınarak uygulanması lazım. Bunların da daha iyi araştırılıp çalışılması lazım. Japonya gibi binalar yapmak için Japonya'daki gibi mimar ve mühendis yetiştirmemiz gerekiyor. Japonya'daki eğitim ve denetim anlayışını getirmemiz lazım. Birtakım aksaklıklar olursa bu olmaz. Benim beklentim, nitelikli iş yapmayan mimar ve mühendislerle artık işverenin çalışmaması lazım. Bunun çözümü budur" dedi.