Yükseköğretime geçiş sınavları döneminde gündeme gelen "baraj meselesi"ni Çocuk Psikolojisi Derneği Başkanı Süleyman Hecebil, gazetemize yaptığı açıklamayla değerlendirdi.
"TYT'nin amacı, öğrencilerin önlisans ve lisans bölümlerine ne kadar yeterli ve hazır olduklarını belirlemek için konulan bir sınavdır. TYT'de 150 -180 puan alan adaylar sadece iki yıllık bölümleri tercih edebilirken 180 ve üzerinde puan alan adaylar 4-6 yıllık bölümleri tercih edebilme hakkını kazanabiliyorlardı. Yani üniversiteye belli bir temel bilgiye sahip ve üniversal eğitime hazır olan öğrenciler yükseköğretime yerleşme şansına sahip olabiliyorlardı" şeklinde açıklamada bulunan Hecebil, "Ancak okullardaki eğitim kalitesi öylesine yetersiz ki, mevcut sistem öğrencilerin büyük çoğunluğunu bu barajları aşamaz hale getirdi. Özel üniversitelerin 'kontenjanlar boş kalıyor' baskısıyla Hükümet eliyle barajlar kaldırıldı. Böylece üniversal eğitimi yürümeyecek durumda olan herkes bir şekilde üniversitede öğrenim görme hakkını elde etti" dedi.
Süleyman Hecebil
Hecebil, açıklamasına şöyle devam etti:
"Söz konusu durum, genç işsiz oranı yüzde 25'lere dayanan ülkemizde bir kac sene içinde bu genç işsiz oranının yüzde 40'lara tırmanmasına neden olacaktır" Sadece sınavlara hazırlanma gerekçesiyle ilkokul 1. Sınıftan itibaren tüm çocuklarımızın çocuklukları ellerinden alınıp karşılığında test sorularını ellerine tutuşturulmamış mıydı? Anne-babalar, sırf çocukları bu sınava hazırlansınlar diye dershanelere, dershaneden bozma özel okullara ve özel ders öğretmenlerine varını yoğunu vermemişler miydi? Ne oldu? Gelinen noktada kitap okumayı sevmeyen, yaratıcılığını, ögrenme heyecanını, motivasyonunu ve merak duygusunu kaybetmiş öğrenci yığınları ile karşı karşıyayız. Acaba bizde başka çocuklarının geleceğini bu kadar berbat eden başka ülke var mıdır? Siz küçük yaşlarda çocukların eline test tutuşturursanız, öğretmenler çocukları sadece bu testlere cevap vermek üzere eğitim planlarını yaparlarsa o çocuklardan bir şey çıkmaz. Artık özel üniversitelerin bir çok bölümü sınavda neredeyse bir kaç soruya doğru yanıt verebilen öğrencilerle doldurulmuş durumdadır.
Üniversite sınavlarında sorulan soruların kalitesinde (zorluk ve ayırt edicilik) bir standart sorunu vardır. Testlerin Türkiye ortalamaları ve standart sapmaları bunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bir öğrencinin nereye kazanacağını o yıl sorulan soruları kalitesi (çocuğun şansı) belirlemektedir. Başarı sıralamalarının yerlestirmelerde kullanılması ya da koşul olarak konulması da doğru değildir.
Örneğin geçen yıl sayısal puandan 367 alan bir öğrenci 90000 içinde yer alirken bu yıl 400 puan alan öğrenci 105000 den daha büyük sırada kendine yer bulabilmiştir. Şimdi soruyorum 367 puan alan öğrenci mi başarılı yoksa 400 puan alan mı?
Çocuklarımızın iki eli yakamızdadır. Onları bu hale getirenler yetişkinlerdir. Bu nedenle onların yükü ve vebali eğitim politikalarından sorumlu olan ve daha önce sorumluluk almış herkesin boynunadır."
www.idrak34.com