İspanya kralı Ferdinand ve kraliçe İsabella, Elhamra Sarayı’nda fermanı imzalarlar:
“İyice düşündükten sonra emrediyorum ki, krallık sınırları içinde yaşayan Yahudiler, karıları, çocukları ve hizmetkârları, yaşları ne olursa olsun ülkeyi terk etsinler ve bir daha geri dönmesinler.”
İşte onların hüzünlü öyküsü böyle başlar... Fermanın ardından 1492'de, II.Beyazıt’ın davetiyle Osmanlı topraklarına gelirler.
Yıllar sonra II. Dünya Savaşında Türkiye, Nazi dehşetinden kaçabilen Yahudiler için yine güvenli bir geçiş yolu olur. Deniz veya demiryolu ile gelen binlerce Yahudi göçmen, Edirne veya İstanbul’daki yasal işlemleri tamamlandıktan sonra Filistin’e ulaşır.
Bu süreçte, Romanya'dan kalkan ve boğazları geçerek Akdeniz'e varmayı hedefleyen göçmen dolu gemilerin bazılarında çok acı olaylar yaşanır.
Bunlardan ilki Salvator gemisidir. Tarih, 12 Aralık 1940. Salvator, Silivri açıklarında fırtınaya tutulup batar ve 230 kişi ölür. İkincisi Struma gemisidir. Tarih, 24 Şubat 1942. Makineleri bozulunca Struma, dokuz hafta boyunca İstanbul’da bekler. Bu arada Kızılay ve Yahudi cemaati gıda ve sağlık yardımında bulunurlar ama gemideki yaşam felakettir. Karadeniz’e geri yollanan gemi, bir Sovyet denizaltısı tarafından torpillenerek batırılır. 768 kişi ölür. Üçüncüsü 5 Ağustos 1944’te bir Sovyet denizaltısı tarafından batırılan ve 345 yolcusunun öldüğü Mefkûre motorudur.
TÜRK DİPLOMATLARDAN İNSANLIK DERSİ
Bu tarifsiz acılar yaşanırken Türk Schindler'leri olarak anılan ve tarihe büyük bir insanlık dersi veren Türk diplomatlar devreye girer. Bunlardan ilki, o dönem Marsilya Konsolos Muavini olarak görev yapan Necdet Kent’tir. Kent, 1942’de Türk vatandaşı olan 80 Yahudinin, Naziler tarafından trenle Auschwitz'e gönderilmesini engeller. Pek çok Yahudiye Türk pasaportu vererek Nazi soykırımından kurtulmalarını sağlar. Gestapo kamplarına giderek Türk kökenli Yahudileri kamplardan kurtarır.
Behiç Erkin, Fransa büyükelçisidir. Türkiye’den göç etmiş Yahudilere vatandaşlık vererek Türkiye'ye gönderir. Bunlardan 20 bine yakın kişiyi kurtardığı söylenir.
Namık Kemal Yolga, Paris Büyükelçiliği görevi sırasında, sağladığı boş pasaportlarla Türk öğrenci kimliklerini kullanıp birçok Yahudiyi yakalanmaktan kurtarır ve sağ salim Türkiye’ye ulaşmalarını sağlar.
Selahattin Ülkümen, Rodos Başkonsolosluğu yaparken adadaki 1700 Yahudi nüfusundan 42 kişiyi kamplara gönderilmekten kurtarır. Ülkümen, 2003 yılında Balat Musevi Hastanesi’nde 89 yaşında, uykusunda yaşama veda eder...
Türkiye'nin, yaklaşık 35 bin civarında Yahudiyi kurtardığı anlatılmaktadır. Bu değerli diplomatlar, Türk anayasasının, vatandaşları arasında din farkı gözetmediği gerekçesine dayanarak teşebbüse girmişlerdir.
Geriye kalan koskoca bir insanlık dersi ve kurtulan onlarca hayattır. Bunca yıl sonra iyilikle, şükranla anılan koca yürekli insanlar...
Hala ötekileştirmenin ve savaşların acımasızca devam ettiği şu günlerde, “İnsan olmak nedir” diye sorarsanız, bundan daha güzel yanıt olamaz herhalde. Bu olağanüstü insanlık dersini veren değerli Türk diplomatlarını saygıyla anıyorum.