Etiyopya Hava Yolları 961 sefer sayılı uçuş, 23 Kasım 1996 tarihinde başkent Addis Ababa’dan kalkarak Fildişi Sahili’ne doğru “Addis Ababa-Nairobi-Brazzaville-Lagos-Abidjan” şeklinde aktarmalı bir uçuş yapacaktı. Planladıkları gibi gitseydi 12 saate yakın bir yolculuk olacaktı.
Ancak ilk 20 dakikanın ardından korsanların ortaya çıkmasıyla işler sarpa sarmaya başladı ve uçağın motorlarının durmasına yol açacak kadar felaket bir yolculuk oldu. Pilotun yaptıkları ise gerçekten takdir edilesiydi.
Uçuş günü tek bir terslik bile yoktu.
Uçuşun gerçekleşeceği gün hava gayet güzeldi. Hava Yolları da Türkiye’nin “Türk Hava Yolları” gibiydi. Tecrübeli pilotun uçuş süresi en az 11 bin saatti. Hatta daha önce 2 kere uçak kaçırma vakasına dahil olmuştu ve uçağı indirmeyi başarmıştı. Yardımcı pilotun ise en az 6 bin uçuş süresi vardı. Kısacası endişelenmek için hiçbir sebep yoktu.
Uçuş rotası .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
İçinde 163 yolcuyu ve 12 uçuş ekibini barındıran uçaktaki insanların birçoğu tatil ya da iş amaçlı seyahate çıkmıştı. Kalkıştan sonraki ilk 20 dakika her şey normaldi. Pilotlar, uçağı otopilota alıp yolculuğu başlatmıştı. Ancak 12 bin metre yükseklikteyken bir anda, yolculardan üçü ayağa fırladı ve kokpite doğru koştu.
Bu noktadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
20’li yaşlardaki bu gençler, kokpitteki yangın tüpünü ve baltayı alarak pilotlara şunları söyledi: “Uçakta bizden 11 kişi var. Eğer uçağı Avustralya'ya indirmezseniz burayı havaya uçururuz.”
Fakat uçakta, istedikleri bölgeye gidecek kadar yakıt yoktu. Bu, uçağa fazla yakıt yüklemeyerek yapılan bir yakıttan tasarruf yöntemiydi; yani pilot yalan söylemiyordu ancak korsanlar tabii ki ona inanmamıştı. Uçağı Avustralya’ya götürmesi konusunda ısrar ediyorlardı.
Tecrübeli kaptan, her ne kadar açıklamaya çalışsa da gençler ona inanmayınca kabullendi. Daha doğrusu kabullenmiş numarası yaptı.
Pilot, uçağı Afrika’nın kıyı şeridinden götürüyordu. Böylece acil bir durumda Afrika’daki havaalanlarından birine iniş yapabilecekti. Ancak bu numara da uzun sürmedi ve korsanlardan biri farklı yöne gittiklerini fark edince kaptana bağırmaya başladı. Pilot, uçağı mecburen Hint Okyanusu’na doğru çevirdi.
Bu sırada yolcular, bir tuhaflık olduğunu anlamıştı çünkü korsanlar, yardımcı pilotu yolcuların yanına çoktan göndermişti. Son çare olarak Hint Okyanusu’ndaki adalardan birine iniş yapmayı düşünen kaptan pilotun gözüne sinyal lambaları çarptı.
30 dakikalık yakıtları kalmıştı ve bu süre içinde güvenli bir şekilde inebilme ihtimalleri yok gibi duruyordu.
Yakıt yetersizliğinden dolayı motorlardan biri kendini kapatmıştı bile. Korsanlar, kaptandan gizli bir şekilde konuşmak için kokpiti terk ettiklerinde pilot fırsattan istifade hemen şöyle bir anons yaptı:
“Bayanlar ve baylar, ben pilotunuz. Yakıtımız bitti ve şu an motorumuzu kaybediyoruz ve çarpışmalı bir iniş bekliyoruz. Söyleyeceklerim bu kadar. Tüm yolcuların, korsanlara müdahale etmelerini bekliyorum.” Ancak yolcular korkudan hiçbir şey yapamadı.
Bir süre sonra yakıt olmadığı için diğer motor da kapandı.
Artık uçağın içinde ışık bile yoktu. Kaptan, görüşünü kaybetmişti ve süratle aşağı iniyorlardı. Artık tek çare, okyanusa inmekti. Ses kayıt cihazından o anlara dair konuşmalara ulaşıldı:
Pilot: “Sorumluluğum gereği en azından yolcuların durumu bilmesi gerekiyor!”
Korsan: “Aşağı in ve hızı daha fazla arttır!”
Pilot: "Lütfen, öleceğiz. Yolcular-”
Pilot bu anda bile yolcuların güvenliğini sağlamak için onları sakinleştirmeye ve yapmaları gerekenleri söylemeye çalışıyordu.
Uçağın okyanusa iniş görüntüleri ise bunu bir uçuş gösterisi sanan biri tarafından kayda alındı:
379 km hızla giden uçak, çakıldığı anda üç parçaya dağıldı.
Mucizevi bir şekilde, 50 kişi hayata tutunabilmişti. Bunlardan 2’si kaptan ve yardımcı pilottu, 4 kişi de mürettebattandı. Korsanların 3’ü de ölmüştü. Sonradan anlaşıldı ki ne üstlerinde patlayıcı vardı ne de 11 kişilerdi. Bomba dedikleri şey de aslında bir içki şişesiydi.
Aslında bu kişiler birer hapishane kaçağıydı ve amaçları Avustralya’daki arkadaşlarının yanına giderek yeni bir hayata atılmaktı. Yani her şey bir blöften ibaretti ve hapishaneden kaçmaları, 125 kişinin hayatına mal olmuştu. Ancak pilotun profesyonelliği olmasa çok daha fazla kişi, hayatını kaybedebilirdi.
Kaptan Leul daha sonra şu yorumu yapmıştı:
“Avustralya’ya ulaşamayacaklarını biliyorlardı. Sadece kaza yapmamızı istediler.”
Kaynaklar: Simple Flying, Medium, Addis InsightHavacılıkla ilgili diğer içeriklerimize göz atmak isterseniz: