Ülkemizde kötü yapılaşmanın var olduğu apaçık bir gerçek. Türkiye, yerleşim alanlarının yüksek riskli olmasını; coğrafi ve jeolojik özelliklere uygun olmayan yer seçimi, denetimsiz betonarme inşaat süreçleri, zararsız kullanım biçimleri ve yaygın bir kayıtsızlık kültürüne borçludur. Bu borcun bedelini ise deprem, taşkın, heyelan, altyapı çöküşü gibi felaketlerdeki kayıplarla ödemekteyiz. En yakın örneği ise Kahramanmaraş ve Hatay'da gerçekleşen ve 11 ili etkileyen depremler.
Türkiye'nin dört bir yanını saran yanlış yapılaşma, kentsel dönüşüm adı altında da sürmeye devam ediyor. Geçmiş zamanlarda felaketin göbeği olan bölgeler, imara açılarak yeniden aynı yerlere yüksek binalar dikiliyor. Üstelik bölgelerin depreme dayanıklılık durumu, olası bir felakette oluşabilecek senaryolar göz önüne alınmadan. Tüm bu ihmalkârlığın sonucunu ise insanlar ne yazık ki canları ile ödüyor. Türkiye'de bu yanlış yapılanmanın alenen gerçekleştiği bazı bölgeleri şu şekildedir:
İzmir/Bostanlı ve Mavişehir
Zeminde sıvılaşma olduğu için riskli kabul edilen bu iki bölgede bulunan yerleşim yerlerinin Yamanlar Dağı bölgesine kaydırılması gerektiği söyleniyor. Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay konuyla ilgili "Ne İzmir'in ne de büyükşehirlerin hiçbirinin deprem ya da diğer afetler gözetilerek plan yaptığını düşünmüyorum. Yaptığımız toplantılardan birinde bir hocamız, 'Fay hatlarının olduğu yerden belli bir çekme mesafesinde yapılaşmanın başlaması, o fay hatlarının çevresinde kesinlikle yapılaşmanın olmaması gerekir' dedi. Ancak rant ve şehrin prestijli yerlerine yerleşme sevdası bütün bunları görmezden getirtmiş" dedi.
İzmir-Çiğli
Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü de benzer bir açıklamada bulunmuştu. Şu anda Çiğli Güzeltepe'de kentsel dönüşüm sürecinin sürdüğünü kaydeden Gümrükçü, "Bazı bölgeleri imara kapatıp kentteki yeni bölgelere taşınması için çalışma yapmak lazım. Bu sadece 3 büyük kent için değil Türkiye çapında en az 7-8 kentin kurulup altyapı/üstyapısını geliştirip hem sanayi hem ticareti geliştirerek o bölgelerde yerleşimi yeniden sağlamakta fayda var" demişti.
Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer, İzmir'in birinci derece deprem bölgesi olduğunu kaydederek "Çiğli'den başlayarak Karşıyaka, Manavkuyu, Bayraklı'nın sahil kesimi, Alsancak, Kordon, Güzelyalı dolgu ve alüvyon zemindedir. Ana kaya derinliği yer yer 70 ile 100 metre arasında olduğundan, buralardaki yapılar biraz daha riskli. Depremde zarar görebilme olasılığı daha fazladır" açıklamasında bulundu.
Hatay/Antakya
Antakya da depremden en çok etkilenen bölgelerden biri. Antakya aynı zamanda alüvyonlu ovalarıyla da dikkat çekiyor. Alüvyal arazi; nehirlerin taşıdığı kil, kum ve çakıl gibi yığın halindeki partiküllerin, su hızının azalması sonucu yerinde birikmesiyle oluşmakta. Jeoteknik Odası Deprem Danışma Kurulu'nun 2020 Elazığ-Sivrice depremi sonrası hazırladığı "Faylar Üzerindeki Şehirlerimiz" başlıklı raporda bu topraklar için şunlar söylenmişti: “Deprem dalgaları bu tür zeminler tarafından büyütülerek binalara iletilir. Zemin büyütmesi olarak tanımlanan bu durum, bir deprem olduğu takdirde Antakya’nın kaya üzerinde yer alan illerden daha şiddetli olarak sarsılacağı, bunun sonucunda da hasar oranının fazla olacağı anlamına gelmektedir.”
Cenk Yaltırak ise alüvyon zemini şu örnekle açıklıyor: “Bir masanın üstüne jöle ve kitap koyun. Masaya vurduğunuzda jöle hareketlenecek ancak kitap hareket etmeyecektir. Kitabı sert kaya, jöleyi de alüvyon zemine benzetebiliriz.”
Muğla/Menteşe ve Milas
'Fay üzerinde yaşayan kentlerimiz: Muğla Raporu-14'e göre Muğla'nın Menteşe ve Milas ilçe merkezleri ile 18 mahallesi doğrudan fay zonu üzerinde yer almaktadır. 20. yüzyılın başlarından itibaren aletsel ölçümlere göre Muğla hem tarihsel hem de zaman içinde 7'den fazla depremde önemli hasar ve kayıplara maruz kalmıştır. 20 Temmuz 2017'de Gökova Körfezi'nde meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki deprem, başta Bodrum olmak üzere birçok kıyı yerleşimini etkilemiş ve bir miktar hasara yol açan küçük bir tsunamiye neden olmuştu.
Antalya/Kumluca
Antalya'nın birçok noktasındaki tarıma uygun arazilerin yapılaşmaya açılmasının olumsuz etkilerine dikkat çeken Jeofizik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Atakan Yüklü, "Alüvyon zeminlerde Kumluca, Demre, Finike'nin sahil kısmı, Aksu ve Serik'in sahil kısımları, buralar alüvyonlu tarım toprakları. Ürün yetişmesi gereken yerlere dikilen binalar, sıvılaşmadan kötü şekilde nasibini alırlar. Bu bölgelerin hepsi risk altındadır. Kumluca sıvılaşmanın çok yüksek olduğu bir nokta. Yer altı suyu seviyesi çok yüksek. Toprakta 1 metre sonra suya giriyorsunuz. Böyle bir zeminde yüksek katlı binalarımız var. Deprem dalgası bu zemine vurduğu zaman içerideki suyu boşaltıyor ve bina suyun içerisine gömülüyor" ifadelerini kullanmıştı.
Eskişehir/Odunpazarı ve Tepebaşı
Kent merkezini oluşturan Odunpazarı ve Tepebaşı ilçelerinin yanı sıra İnönü ilçe merkezi ile Eskişehir’e bağlı eski belde/köy statüsündeki 17 mahalle doğrudan fay zonu üstüne oturuyor. Porsuk, Keskin ve Gökçekaya barajları ise baraj aksı fay zonu üstü veya yakınında bulunuyor. Eskişehir il merkezinin önemli bir kısmı alüvyon üzerinde yer alan bir bölgede yerleşmiş durumda. Bu nedenle gelecekteki depremlerde zeminden kaynaklanan olumsuzluklar yaşanması bekleniyor.
Bingöl/Karlıova ve Yedisu
Bingöl şehir merkezi, Karlıova merkez ve Yedisu ilçeleri ile 2003 yılında 84 öğrencinin yaşamını yitirdiği Çertiksuyu köyü olmak üzere 36'dan fazla yerleşim yerinin üstünde doğrudan aktif fay hatları bulunuyor. Bingöl il merkezi, Karlıova, Yedisu ve 36 köy yerleşimlerinin doğrudan fay hattı/bölgesi üzerinde olduğu bilinmesine rağmen kamu kurumları bu bölgelerde konut yapmaya devam ediyor. Rapor, bunu "cinayete açık davetiye" olarak tanımlıyor.
Kayseri/Melikgazi, Kocasinan, Talas ve Yeşilhisar