Cumartesi akşamı Lido adasında verilen ödüller, insan ve dünya gerçeklerine odaklanan sorumlu sanat sinemasının giderek önem kazandığının yeni bir kanıtı.
Bu bağlamda, Toronto ile Venedik festivalleri arasındaki rekabetin de, pandemi döneminin katalizör etkisiyle hızlanarak son bulduğu gözlemleniyor.
Son iki yıl boyunca, mesafeli ve maskeli de olsa duraksamadan süregelen La Mostra’nın, Hollywood ile bağlarını sağlamlaştırdığı, dolayısıyla bu rekabetten galip çıktığı söylenebilir. Bu arada köklerindeki sinefil boyuta yeniden odaklanan Toronto Festivali’nin, Kuzey Amerika sinemasının en büyük AVM’si etiketinden sıyrılarak, yerel sinemasever izleyiciye yeniden odaklandığı gözden kaçmıyor.
Sonuçta, Amerikan sinemasının Oscar adayları bu yıl Venedik’ten Toronto’ya gelmekten vazgeçtikleri gibi, Lido adasında da beklediklerini bulamıyorlar... Altın Aslan, gerçi Amerikan yapımı ama, gerçeğin sineması türünde angaje bir belgesel filme veriliyor. Edward Snowden üzerine odaklanan “Citizenfour”(2014) ile belgesel dalında kazandığı Oscar ödülüyle tanınan Amerikalı kadın yönetmen Laura Poitras (Boston, 1964), gerçeğin sineması örneği olan “All the Beauty and the Bloodshed” ile sivil toplum kuruluşlarının giderek artan önemine de dikkat çekiyor. Uyuşturucu içeren ağrı kesici ilaçlarıyla Amerika’da 500 bin kişinin ölümünden sorumlu olan firmanın sahibi zengin Sackler ailesine karşı verilen ve kazanılan uzun soluklu savaş, biçimsel yenilikler peşinde olmayan klasik belgesel diliyle anlatılıyor. Bu hareketin öncüsü New York sanat çevrelerinde fotoğraflarıyla tanınan Nan Goldin’dir (1953). Bin bir zorluğa ve engele karşın elde edilen başarının en önemli simgesi, MoMA ve Guggenheim gibi ünlü müzelere yüklü bağışlarda bulunarak adlarını aklamaya çalışan bu zengin ailenin, söz konusu müzelerde yer alan bağışçı levhalarının sökülmesi olur.
Ödüllerin ikinci sırasında da belgesel filmleriyle tanınan bir yönetmen var. Fransız kadın belgeselci Alice Diop, gerçek bir olaydan serbestçe esinlenerek kendi çocuğunu öldüren bir kadının öyküsünü anlatıyor bu kez. “Saint Omer” adlı bu ilk konulu filmiyle, en iyi ilk filmleri değerlendiren jürinin verdiği İlk Film Altın Aslan’ını da kazanan Alice Diop, Fransız kadın yönetmenlerin Venedik’te iki yıldan bu yana Fransız kazandıkları başarılara önemli bir yeni sayfa eklemiş oluyor.
Venedik ana seçkisinde yarışan 23 filmin, bu yıl sadece dördü Toronto kataloğunda yer almakta ama, aralarında hem Laura Poitras ile Alice Diop’un hem de jüri özel ödülü kazanan İranlı tutuklu yönetmen Jafar Panahi’nin filmleri bulunuyor.