Ters çaba kuralından söz eden ilk kişi, İngiliz filozof Aldous Huxley’dir. Filozofa göre; kısa süre içerisinde başarı elde etmek adına bir şeyi bilinçli olarak ne kadar çok denersek o konuda o kadar az başarı sağlarız. Çünkü bir konuda çaba gösteriyoruz diye o konudan hemen başarı sağlamamız mümkün değildir. Bir de şu var ki insanlar başlarına gelmesinden korktukları şeyleri aslında hayatlarına çekebiliyorlar.
Yani bir şeyin gerçekleşmesi sizin için ne kadar önemliyse onun gerçekleşmemesinden de o kadar korkabilirsiniz. Aslında bu korku, kişiyi, yapma ve yapmama arasında ikilemde bırakan oldukça paradoksal bir duruma neden olur. Fakat Huxley’e göre, bir konuda başarı sağlamanın esas anahtarı gevşemek. İyi de rahat bir psikolojide olup stres altında kalmadan, bir konuda nasıl başarı elde edebiliriz?
Gevşemekten kasıt, yapılan işi haddinden fazla ciddiye alıp sınırları zorlamamak.
Yani şöyle düşünün; ilk kez bisiklete biniyorsunuz, bisiklet sürmeyi öğrenmenin zaman alan bir aktivite ve belirli kuralları olduğunu biliyorsunuz ancak ilk defa bu deneyimi yaşayacağınız için bisiklet üzerinde dengede durmayı bir türlü başaramıyorsunuz. Bunu normal karşılamak yerine o an içerisinde hemen mevzunun üzerine gidip olmayan şeyi oldurmaya çalıştığınızda kendinizi strese sokmuş oluyorsunuz.
Üstüne üstlük bir de ''hiçbir zaman bisiklete binemeyeceğim'' düşüncesine kapılıp endişe duyduğunuzda gerçekten de bisiklete binemiyorsunuz. Çünkü zaten bir şeyi başaramayacağınıza inandığınızda, o şey üzerinde bir kez efor sarf edip bir daha uğraşmayarak o inancı gerçekleştirmiş oluyorsunuz. İşte bu düşüncelere kapılmak, ters çaba yasasına göre size sadece zaman kaybı yaşatır. Çünkü bu felsefeye göre, bir şeyin olacağı varsa zamanı geldiğinde zaten olacaktır.
Aslında bu felsefi anlayışın kökeni Taoizm’e dayanıyor.
Çin’de ortaya çıkan Taoizm anlayışı; gösterilen çabanın, beklenenin tersinde sonuç vermesini aşmak için Wu Wei anlayışını benimsemek gerektiğini söylüyor. Wu Wei’nin anlamı ise teslim olmak demek. Bu düşünce biçimi akışa bırakmayı bilgelik olarak algılamamız gerektiğini ifade ediyor. Yani ısrarla bir konu üzerinde uğraşmak bize fayda getirmiyorsa bazen sıkıca tuttuğumuz şeyleri elimizden bırakmaktan korkmamamızın önemine vurgu yapılıyor.
Aslında bu felsefeyi kaderci bir bakış açısıyla eş değer tutmamak gerekiyor. Çünkü bu düşünce biçimi uğraştığımız şeylerin, bazen bizim kapasitemizi aşması nedeniyle sonuç vermediğini söylüyor. Yani teslimiyetten kasıt; kişinin her şeyde başarılı olmayacağı gerçeğini bilerek biraz sakinleşmesi. Bu anlayışa göre kişi doğru bildiği yolda ilerlerken yapması gerekeni relax bir psikoloji içerisinde yapmalı, gereksiz korkuları bir kenara bırakmalı ve sonucun ne olacağını düşünmeden akışa bırakmalı.
Aslında ters çaba kuralı bize, bazı şeylerin gerçekleşmesi için sabır ve zaman gerektiğini anlatmaya çalışıyor.
Şöyle düşünün; yeni bir spor dalı öğrenmek için sadece yetenek yetmiyor, o sporun tekniğini de öğrenmek gerekiyor. İşte o spor dalının hareketlerini ezberlerken, bir yandan da yapılması gereken hareketin ne için yapıldığını zihninizde kodlamak zorunda oluyorsunuz. Böylece tüm bunlar belirli bir öğrenme yolculuğunu başlatıyor ve yavaş yavaş o spor alanında başarılı olmaya başlıyorsunuz.
Yani başarılı olmak sadece bir konuda becerikli olmak değil, aynı zamanda o konunun gerektirdiği kurallara hâkim olmaktır. Böylece bir işte ustalaşmanın zaman gerektirdiğini görmüş olursunuz. Velhasıl bir şeyi bir kez deneyip ‘’işte ben de bundan korkuyordum, zaten yapamayacağımı biliyordum’’ duygusuna kapılırsanız ters çaba kuralının tuzağına düşmüş olursunuz.
Bir konuya saplantılı biçimde kafa yormak, kaygı ve stres seviyenizi daha da artırır. Bazen iyi işler çıkarmak için sürekli o işe odaklanmak yerine bir müddet ara verip sonra tekrardan işe koyulmak daha faydalı olabilir. ABD’li iş insanı Warren Buffet da yetenek ve çaba ne kadar çok olursa olsun, bazen bazı şeylerin zaman alacağını bilmek gerektiğini ifade ediyor.
Kaynaklar: Big Think, Medium, Spica
www.idrak34.com