İlk fotoğrafın çekildiği günden beri fotoğrafçılık teknolojisi sürekli olarak gelişti ve gelişmeye devam ediyor. Bugünün teknolojisi ile saniyeler içerisinde yüzlerce hatta binlerce fotoğraf çekmek mümkün. Fakat eskiden tabii ki her şey çok farklıydı.
Fotoğrafın geçmişi, insanlığın karanlık ve ışığın özelliklerini anlamaya çalıştığı dönemlere kadar uzanır.
Her şey karanlık odanın keşfiyle başladı. Peki nedir karanlık oda?
İngilizcede iğne deliği (pinhole) ve fotoğrafçılıkta camera obscura olarak adlandırılan karanlık oda/kutu, fotoğraf makinesinin bilinen ilk halidir.
Işık sızdırmayacak şekilde kapatılmış bir odaya küçük bir delik açılır. Deliğin karşısındaki objeden yansıyan ışığın, açılan küçük delikten geçip odanın içindeki karşı yüzeye yansır.
Karanlık odanın geçmişi MÖ 4. yüzyıla kadar uzanır.
Çinli filozof Mozi, karanlık odanın tarifini yapsa da sonrasında gelen bilginler bu görüşü uygulamaya dökmemişlerdir.
Bu görüş hakkında ilk ciddi adımı atan kişi, İbnü'l Heysem'dir. "Modern optiğin atası" olarak tanınan İbn-i Heysem, bu tekniği uygulamalı olarak deneyip objelerin yansımalarını karanlık odada görüntülemeyi başarmıştır.
Geçen yüzyıllar boyu bilim insanları ve bilginler, ışığın ve karanlık odanın ilkelerini anladılar ve üzerine yeni fikirler katarak gelişmesini sağladılar.
İlk fotoğraf 19. yüzyılda çekildi.
1827'de Joseph Nicéphore Niépce tarafından Fransa'da çekilmiş "Pencereden Le Gras'a bakış" adlı bu fotoğraf, çekilen en eski fotoğraf konumundadır. Niépce bu işlemine "Güneş çizimi" anlamına gelen "Heliography" adını vermiştir.
Niépce ile kardeşinin mektupları incelendiğinde, ilk fotoğrafın aslında 1827 değil 1824'te çekilmiş olduğunu anlıyoruz. Bir taş yüzeyine yansıtılan bu fotoğraf daha sonra silindi. Aradan geçen 3 yılın ardından evinin penceresinden görünen manzarayı bu sefer kurşun-kalay alaşımı bir levha üzerine yansıtarak kalıcı bir fotoğraf elde etmiş oldu. Fotoğrafın ne kadar sürede çekildiğiyle ilgili farklı araştırmalar ve görüşler mevcut. Kimi kaynaklar 8 saatte çektiğini kimi kaynaklar ise bu işlemin birkaç gün sürdüğünü söylüyor.
Fotoğrafın çekilmesinden iki yıl sonra Niépce, kalıcı fotoğraf yaratmanın bir yolunu arayan Louis Daguerre ile ortak çalışmaya başladı. Birlikte, ışığa duyarlı kimyasallar kullanarak fotoğrafların oluşturulduğu yeni bir teknik keşfettiler. Gümüş bir levhayı iyot buharına maruz bırakarak ışığa karşı duyarlı bir yüzey oluşturdu. Ardından toz beyaz bir görünüme ulaşan bu yüzeyin üzerine fotoğraf yansıtılıyordu. Bu işlem sayesinde pozlama süresi çok azaldı ve daha net bir görüntü elde edildi.
Bu ikili 1833'te Niépce hayatını kaybedene kadar ortak çalıştı. Bunun ardından Louis Daguerre, "daguerreotypie" adı verdiği yeni bir teknik icat etti. Bu teknik sayesinde mürekkep baskısının geliştirilmesi ile daha kalıcı ve net görüntüler üretmeyi mümkün kılındı.
"İnsanın yer aldığı ilk fotoğraf"ı Louis Daguerre çekti.
Bu fotoğrafa baktığınızda hayalet bir cadde üzerinde iki insan silüeti göreceksiniz. Ayakkabıcı ve ayakkabısını boyatan birisi. "Peki diğer insanlar nerede?" diye soruyor olabilirsiniz. Yanıtı oldukça basit; o dönem fotoğraf çekebilmek için uzun süreli pozlama yapmak gerekiyordu. Yani ışığın, objektiften geçip karanlık oda içerisinde yansımasının oluşması için kameranın ve objelerin hareketsiz kalması şarttı. Aksi takdirde hareket eden objeler fotoğrafta görünmüyordu.
Aynı dönemlerde İngiltere'de bulunan William Henry Fox Talbot da kendince aynı süreç üzerinde çalışıyordu. Talbot'un süreci, gümüş klorürle kaplanmış ışığa duyarlı bir kağıt kullanarak negatif görüntü oluşturmaktı. Oluşan bu görüntünün önceki işlemlerden büyük ve önemli bir farkı vardı, o da bu fotoğrafların çoğaltılabilmesiydi. Negatif görüntü birden fazla pozitif baskı için kullanılabilirdi.
Bilinçli şekilde fotoğraflanmış ilk otoportre.
Amerikalı fotoğrafçı Robert Cornelius, tıpkı diğerleri gibi fotoğrafçılık süreciyle ilgili çalışmalar yürütüyordu. 1839 yılında fotoğraf makinesini ayarladı ve karşısına geçti. 10-15 dakika boyunca hareketsiz şekilde objektife bakan Cornelius, tarihteki kendisini fotoğraflayan (selfie) ilk kişi oldu. Ayrıca bu fotoğraf, Amerika'da bilinçli bir şekilde çekilmiş ilk insanlı fotoğraftı.
Sinemanın yolunu açan büyük buluş.
Eadweard Muybridge, 19. yüzyılın sonlarına doğru, fotoğrafçılık tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir İngiliz fotoğrafçıdır.
Kaliforniya'dan yarış atı sahibi bir iş insanı tarafından işe alınan Muybridge'in görevi, atların koşarken tüm ayaklarının yerden kesilip kesilmediğini öğrenmekti. Bu görevi yerine getirmek için atın koşacağı tüm yol boyunca belli aralıklarla fotoğraf makinesi yerleştirdi ve at koşmaya başlayınca sırasıyla fotoğraflamaya başladı. Bu fotoğraflara ardı ardına hızlı bir şekilde bakıldığında atın koşuyor gibi olduğunu görmek mümkün. Bu da sinemanın temellerini oluşturan ilk önemli büyük adım oldu.
1855 yılında İskoçyalı fizikçi ve matematikçi James Clerk Maxwell, tarihteki ilk renkli fotoğrafı çekti.
Bu teknik ile aynı görüntüye sahip üç ayrı fotoğrafın; kırmızı, yeşil ve mavi renk bileşenlerinin ayrı ayrı çekilmesi ve sonrasında bu üç fotoğrafın bir araya getirilerek renkli bir fotoğraf oluşturuluyordu. Maxwell renkli bir kurdeleyi bu yöntemle fotoğraflayarak tarihteki ilk renkli fotoğrafı çekmiş oldu.
20. yüzyıla geldiğimizde fotoğraf çekmek artık geçmişe göre yaygınlaşmaya ve kolaylaşmaya başladı.
1885 yılında Kodak'ın kurucusu George Eastman tarafından keşfedilen film rulosu Kodak Film ile daha erişilebilir hale geldi. Artık fotoğraf çekmek için büyükçe parçalara ve malzemelere gerek yoktu. Kodak kamera sahibi herkes fotoğraf çekebilirdi.
Günümüzde neredeyse nefes almak gibi sıradanlaşan fotoğraf çekme eyleminin tarihsel sürecine baktığımızda geçmişte fotoğraf çekmenin aslında ne kadar kıymetli bir işlem olduğunu anlıyoruz. Aslında yakın geçmişimize kadar fotoğraf çekmek herkes için oldukça değerliydi. 36 pozlu filmleri nasıl unutabiliriz ki?
Kaynaklar: Britannica, History of Information, The Spruce Crafts, Tutsplus