TÜİK istatistiklerine baktığımızda, yıllara göre evlenme oranlarının birbirlerinden çok da farklı olmadığını anlayabiliyoruz. Mesela 2001 yılında 544.322 evlilik yapılmışken, 2021 yılında 561.710 kişinin evlendiğini görüyoruz. Yani bu sayılara bakınca halen evlenmeye önem veriliyor diyebiliyoruz. Peki ya boşanmalar ne durumda derseniz, o konuda pek olumlu konuşamayacağız. Çünkü boşanma oranlarının, her yıl bir önceki yıla göre ciddi fark atarak arttığını söyleyebiliriz.
Mesela aynı istatistikler, 2001 yılında 91.994, 2005 yılında 95.895, 2011 yılında 120.117, 2018 yılında 143.573, 2020 yılında 136.570, 2021 yılında 174.085 boşanma olduğunu söylüyor. Bu sayılardaki artış, eminiz ki sizleri de şaşırttı. Ancak sadece bununla bitmiyor, her iki cinsiyet için de ilk evlenme yaşının büyüdüğü görülüyor.
Misal 2001 yılında erkeklerin ilk evlenme yaşı 26 ve kadınlarınki 22. 2021 yılında erkekler 28, kadınlar ise 25 yaşlarında evlenmeye başlıyor. Bu tablo bizlere, ''acaba insanlar, artık evliliğe farklı mı bakıyor?'' sorusunu sorduruyor. Bunun üzerine evliliğin ekonomik, toplumsal ve psikolojik dönüşümünü anlamak için sosyal hizmet uzmanı ve aile danışmanı Gülten Alpkıray Akdaş'a bazı sorular sordum ve kendisi memnuniyetle sorularımı cevapladı.
İşte Gülten Alpkıray Akdaş'ın cevapları...
İnsanların evliliğe bakış açılarının son yıllarda değiştiği gerçeği yadsınamaz. Modernleşme, kentleşme, sanayileşme süreçlerinin ortaya çıkardığı değişimler, insan ilişkilerinden başlayarak; evlilik ve aile anlayışından tutun, tüm toplumu önemli ölçüde etkiledi.
Sosyal hizmet uzmanı & Aile danışmanı Gülten Alpkıray Akdaş .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Mesela sosyal ve ekonomik güvensizliğin artması, evlenmenin kolay, boşanmanın zor olması gibi bazı faktörler, insanların evliliğe bakış açılarını etkileyebiliyor.
Yine boşanma söz konusu olduğunda, özellikle erkeğe yüklenen eş tazminatı, çocuk nafakası gibi yükümlülüklerin, erkekleri evlilikten uzaklaştırması da söz konusu. Keza kadınların, iş hayatına katılarak kendi ekonomik bağımsızlıklarını elde etmeleri ile birlikte, evlenmeye daha az zorunlu hissetmeleri gerçeği de var.
Günümüzde evlilik dışı birlikte yaşamanın normalleşmeye başlaması; insanların evlenmemeyi hem iktisadi hem de sosyal açıdan bir tür kendini koruma ve güvene alma gibi görmeleri de genel olarak evliliğe bakış açılarının değişmesine neden olan önemli etkenlerdir.
Son 20 yılda yaşanan boşanma nedenlerine bakıldığı zaman, hep olduğu gibi üst başlık, şiddetli geçimsizlik olsa da boşanmaların altında pek çok farklı neden yatabiliyor
Bunları sıralayacak olursak; insanlar için romantik sevgi kavramının karşılık bulamaması ve kişisel doyum seviyesinin yükselmesi ile birlikte evlilikten alınan verimin azaldığını ifade edebiliriz.
Keza aldatma, şiddet, sosyal ve ekonomik açıdan beklentilerin karşılanmaması, kültürel farklılıklar ve maddi sorunlar da boşanmaları etkileyen faktörlerdir.
Ayrıca kadınların eğitim seviyelerinin yükselmesi ve iş hayatına atılmaları ile birlikte; hakaret, aşağılanma, fiziksel şiddet gibi onur kırıcı davranışlara sessiz kalmamaları da boşanmaya yol açabiliyor. Yani son yıllarda, kadın haklarının ön plana çıkması ve kadınların kendi haklarını öğrenmesi, onları boşanma konusunda aksiyon almaya daha kolay itebiliyor.
Bir de günümüzde insanlar, boşanma kararı alırken etraflarındaki kişilerin bakış açılarına ve söylemlerine aldırmıyorlar mesela artık.
Evliliğin, kişisel özgürlüğü kısıtladığı düşüncesinin artmaya başlaması; insanların sorumluluk almak istememesi ve yaşam şartlarının zorlaşması, insanları evlenme fikrinden uzaklaştırırken, bir yandan da onların bireyselliğe yönelmelerine neden olmuştur.
Özellikle insanlara sürekli empoze edilen ''sen kendine yetersin, senin kimseye ihtiyacın yok'' algısı, bireyselleşmeyi ve kişilerin kendilerine yönelmelerini beraberinde getiriyor. Yaşanan bu düşünce değişiklikleri de ben duygusunun, biz duygusunun önüne geçmesine neden olmuştur.
Film: Marriage Story (2019) .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Yani aslında günümüzde, evliliği ciddiye almama gibi bir durum söz konusu değil. Tam tersine insanlar, evliliğin ne kadar ciddi bir kurum olduğunun farkında oldukları için ondan uzak kalmayı tercih ediyorlar. O nedenle de ''evlenmeye gerek yok, ben böyle iyiyim'' düşüncesi hızla yayılıyor.
Aslında toplumsal cinsiyet rollerindeki değişim de evliliğe bakış açısını etkiliyor
Eskiden kadınlar; mevcut durumdan kurtulmak için, hele birde baskıcı bir aile ortamında büyümüşlerse, evliliği bu hayattan kurtulmanın tek alternatifi olarak görürlerdi. O nedenle evlenmek için çok seçici de olmazlardı.
Erkekler ise evliliği güçlülük, adamlık ve statü kazanmak olarak görüyorlardı. Mesela çoğu kadın, az önce de bahsettiğim gibi, evlendikten sonra ihanet, şiddet ve onur kırıcı davranışlarla karşı karşıya kaldığı için artık evliliğin kendileri için bir kurtuluş yolu olmadığı bilincini geliştirdi.
Erkekler, özellikle şehirleşmeyle birlikte kiralar, faturalar, okul, beslenme ve barınma gibi maliyetlerin ve ayrıca aile üyelerinin beklentilerinin artması sonucunda, evlilik yükünün ağırlığı altında kaldılar. Hal böyle olunca da evliliğin bir güç ve statü göstergesi olmadığını, ciddi bir sorumluluk olduğunu gördüler. Böylece bu yükü tek başlarına omuzlamak istememeye başladılar.
Artık insanların tek yaşama isteklerinin en basit sebebi de kendi ailelerinde ve çevrelerinde gördükleri evlilik sorunlarının, onları evlilikten soğutması...
İnsanlar sorumluluk almak yerine, birlikte yaşamayı tercih ederek, özgürlüklerini ellerinde tuttuklarını düşünebiliyor. Boşanmaların artması zaten başı çekerken, bir de insanların boşandıktan sonra tekrar evlenmek yerine, birlikte yaşamaya yöneldiklerini görüyoruz. Halbuki bunun, evlilik kurumunun dejenere olmasına etkisi bizim düşündüğümüzden daha fazla olmuştur.
Sevginin hızla tüketilmesi, koşulsuz sevme düşüncesinin unutulması ve insanların genel olarak aile kavramından uzaklaşması gibi durumlarla da karşılaşıyoruz.
Günümüz insanlarının evliliğe bir yük, gereksiz sorumluluk, maddi külfet, özgürlük ve bireysellikten vazgeçmek olarak bakmalarını değiştirmediğimiz sürece boşanmalar artarak devam edecektir.
Sosyal hizmet uzmanı ve aile danışmanı Gülten Alpkıray Akdaş'a Instagram'dan ulaşabilirsiniz.
Görsel Kaynakları: Slate, The Lily, Your Dost, The Atlantic