Özellikle de Amerika ve Fransa uzun zamandır fare ve haşere popülasyonu derdinden muzdarip. Aslında dışarıdan bakıldığında "rüyalar ülkesi" olarak görülen bu yerler, nasıl oluyor da bu problemi kendi içlerinde bir türlü halledemiyorlar?
Bu sorunun cevaplarından biri, pek tabii kedi ve köpek gibi sokak hayvanlarının toplatılması. Hemen "Ne alaka?" demeyin; gelin, anlatalım.
Öncelikle konuya Fransa'nın ve Amerika'nın kanayan yarası fare sorunuyla başlayalım.
Fareler genellikle insan yemeği artıklarına çok gelmesiyle bilinirler. Özellikle Paris, New York gibi şehirlerde insanlar yedikleri şeyleri o kadar çok yere atıyor ki bu da hâliyle farelerin, yerleşim yerlerine gelmesine sebep oluyor.
Tabii tek sebebi yemek artıkları da değil, sokaklara bırakılan çöpler genelde farelerin beslenme saatine denk geldiği için farelerin sayısında önemli ölçüde artış gözleniyor.
Ancak Amerika'nın New York eyaletinde bu sorunun kökeni 1700'lü yıllara kadar dayanmakta. Fordham Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Matthew Combs; farelerin, New York eyaletini geçmişten bu yana nasıl sardığını araştırdı. Combs'un araştırmalarına göre bu fareler ilk olarak Orta Doğu üzerinden Avrupa ve Afrika'ya yayılmışlardı.
1750-1770'li yıllar arasında Amerika'nın Asya ve Avrupa ülkeleriyle ticaret yaptıkları senelerde farelerin gemilerle gelmiş olduğunu tespit etti. Yani bu yara, çok uzun zamandır kanıyor diyebiliriz.
Sessiz kahramanlar sokaklarda cirit atmazsa farelerin önüne nasıl geçilebilir ki? Şu tosuna bir bakın.
Sokak hayvanları konusunda oldukça katı tutum sergileyen bu iki ülke, aslında kendilerine bir nevi problem davetiyesi çıkardı. Kedi ve köpeklerin ana avlarından biri olan farelerin, sokaklarda hiçbir köpeğin ve özellikle kedilerin bulunmamasından dolayı sayılarının aşırı miktarda artmasına sebep oldu.
Avrupa ülkelerinde sokak hayvanlarının öldürüldüğü gibi bir düşünce olsa da aslında öyle bir şey yok. 1989 yılından beri konuya ilişkin düzenlemeleri bile var; barınaklar, sokaklardan toplanan hayvanlara, Fransa hükûmetince açıklanan kanunları uygulamak zorunda.
Hatta sokakta bulduğunuz bir hayvanı direkt olarak sahiplenemiyorsunuz bile, ilk olarak barınağı arayıp 6 ay boyunca beklemeniz gerek. Eğer sahibi ortaya çıkmazsa ancak o zaman sahiplenebiliyorsunuz.
Tabii bu kural maalesef ki Amerika için geçerli değil. Sokak hayvanları tıpkı Avrupa ülkelerindeki gibi toplatılıyor ancak belli bir zaman içerisinde kimse sahiplenmezse ötanaziye maruz kalıyorlar.
İstanbul'a bağlı Esenyurt ilçesi ise kaş yapayım derken göz çıkaranlardan.
Farelerin genelde yerleşim yerlerinde dolaşmasından ve yemek artıklarıyla beslendiğinden bahsetmiştik. Sokak köpekleri için mama ve su noktası oluşturan belediye ise temizliğe pek önem vermiş olacak ki fareler akın akın bu noktalara doluşmuş.
Üstelik bu popülasyon artışı yeni bir olay da değil, uzun zamandır bu sorunla yaşadıklarını belirten çevre sakinleri ise doğal olarak haklı.
Sokak hayvanlarını sokaklardan toplarsak ne olur dersiniz? Aslında sonumuz New York ve Paris gibi olabilir.
Son zamanlarda sosyal medya bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Bir taraf hayvanların toplatılmasını savunurken diğer bir taraf ise bu düşünceye şiddetle karşı. Aslında bu konunun bizce kolay bir çözümü var: Kısırlaştırmak.
Böylece hayvan popülasyonunu kontrol altına alabiliriz. Çünkü maalesef ki ülkemizdeki barınakların hâli içler acısı, eğer hayatınızda bir kez dahi olsun gittiyseniz orada hayvanların daha çok acı çektiğini görmüşsünüzdür.
Hayvanlar sokaklardan toplatıldığında bizlerde de büyük bir fare sorunu ortaya çıkacak ve eminiz ki bunu hiç istemezsiniz. Bu sorunu, belediyeler el ele vererek düzenli bir kısırlaştırma hareketiyle halledebilir diye düşünüyoruz.
Peki son zamanlarda sıkça gördüğümüz Fransa'nın tahtakurusu sorununun çıkış noktası nedir?
Tahtakuruları; yataklarda, otellerde, metrolarda, yüksek hızlı trenlerde, sinema salonlarında ve havaalanlarında yani kısaca her yerde günümüz itibarıyla Paris'i işgal etmiş durumda. Artık "âşıklar şehri" olarak değil de "haşerat şehri" olarak bilinen Paris, son zamanlarda imajını ciddi anlamda kaybetti.
Bu işgalin ana sebeplerinden biri, tahta kurularının artık böcek ilaçlarına karşı bir direnç sağlamaları ve adaptasyon geçirmeleri. Cep herkülleri hâline gelmiş bu haşeratlar artık eskisi kadar kolay ölmüyor. Fransız Sağlık ve Güvenlik Kurumu ANSES'e göre Fransa'daki her 10 evden biri tahtakurusu işgaline uğramış.
Tek sebebi, böcek ilaçlarına karşı geliştirdikleri direnç de değil. Paris, günümüzde bu probleme sahip olmasına rağmen hâlâ en çok ziyaret edilen şehirlerden biri. Bu haşeratların yayılmasının en önemli sebeplerinden biri de maalesef ki şehri ziyaret eden turistler diyebiliriz. Turistlerin taşıdığı bu böcekler, şehirde tahtakurularının sayısının artmasına sebep oldu.
Öldürdüğünüzü sansanız bile yavrulamış olabiliyorlar, bu sorunu yaşayan biri varsa eğer ne demek istediğimizi anlayacaktır. Günlerce kan emmeden durabilen bu canlılar; havlularınızın arasında, kıyafetlerinizde, çantanızda yani kısaca her eşyanıza tutunarak yaşayabilirler. Bu da Paris'in neden uzun süredir bu problemle karşı karşıya olduğunu gösterir nitelikte.
Fransa'ya eğitim almak için giden bir Türk öğrenci de bu sorundan nasibini almıştı.
"Odamdan neredeyse her gün başka böcek çıkıyordu. Bir ayın sonunda zorla odamı değiştiler. Üstelik tuvalet ve banyoyu tüm katla ortak kullanıyorum. Buradaki yurtların KYK'dan çok daha kötü olduğunu size garanti edebilirim. Bir daha bu ülkeye adımımı bile atmayacağım." sözlerini kullanan kız öğrenci, Fransa'da çok kötü deneyimler yaşadığını belirtmişti.
Kaynaklar: Popular Science, Condé Nast Traveler, TRT Haber, Fast Company, The Telegraph