Cilt problemi denildiğinde ilk akla gelen ve her yaştan hemen hemen herkesin yaşadığı akne ile ilgili Dermatolog Doç. Dr. Pelin Üstüner akne tedavisin aksatılmaması gerektiği noktasında uyarılarda bulundu.
Halk arasında sivilce olarak da bilinen aknelerin erkenden müdahale edilmediği takdirde skarlara dönüştüğünü söyleyen Üstüner, “Akne aslında bebeklikten kırklı yaşlara kadar her yaşta karşımıza çıkabilen mutlaka tedavi edilmesi gereken kozmetik ve dermatolojik bir problemdir. Kronik bir hastalıktır ve skarla sonuçlanabiliyor. Akne deyip geçmememiz gerekiyor çünkü skar olduktan sonra bunların geri dönüşü olmuyor” şeklinde konuştu.
“TEDAVİYE ERKEN EVREDE BAŞLANIYOR”
Akne tedavilerine erken evrede başlanması gerektiğini söyleyen Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Pelin Üstüner, “Ancak orta ve ileri şiddet aknede tabi hastanın geçmişine, lezyonların şiddetine, yoğunluğuna, tipine göre karar vermemiz gerekiyor. Bu tip durumlarda da lüzumu halinde ağızdan oral antibiyotikleri kullanabiliyoruz. Eğer altta yatan hormonal bir patoloji varsa bu polikistik over olabiliyor. O zaman oral kontraseptifler gibi hormonal ilaçları ve 3. basamak tedavide de oral olarak verdiğimiz retinoit grubu ilaçları kullanıyoruz. Tabi bunlar altı aylık bir tedavi gerektiriyor. Bu sistemik tedavi sırasında eğer hastamızda iz yada skar eğilimi varsa bir taraftan da izlere yönelik mezoterapi, PRP ya da altın iğne dermapen gibi yöntemleri de tedaviye ek olarak planlamamız gerekiyor” ifadesini kullandı.
“ŞUURSUZ VİTAMIN KULLANIMI AKNE ARTIŞINA NEDEN OLABİLİYOR”
Akne oluşumunun sebeplerini hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Doç. Dr. Pelin Üstüner özellikle şuursuz kullanılan vitamin ilaçlarına dikkat çekti.
Üstüner, “Son yıllarda modern bir kültür söz konusu olduğu için hormonal gıdalar ve çağımızın getirdiği fast food alışkanlığı neticesinde protein diyetler git gide arttı. Hatta gençler arasında anabolizan hormon, stroit kullanımı oldukça yaygınlaştı. Dolayısıyla protein veya aminoasit ağırlıklı beslenmeden ziyade aşırı miktarda karbonhidrat tüketimi yani glisemik indeksi yüksek dediğimiz besinlerle beslenme hallerinde ergen hastalarda daha fazla oranlarda akneyle karşılaşıyoruz. Ayrıca şuursuzca kullanılan vitamin takviyeleri de zarar verici olabiliyor. Özelliklede Omega-6 sebum yapımını uyardığı için comedonlarda tıkanıklığa yani akne oluşumunu artıran bir element. Eğer hastalar bazen şuursuzca bağışıklığımızı kuvvetlendirsin diyerek vitamin tarzı ilaçlar kullanıyorlarsa aknenin alevlendiğini söylemek mümkün” şeklinde konuştu
“CİLT TİPLERİNE GÖRE TEDAVİ YAPILMALI”
Akne tedavisi için yapılacak olan uygulamaların öneminden de bahseden Pelin Üstüner, “Benim şahsi görüşüm derinin yapısını ve fizyolojisini bilmeyen, eğitim almamış birisinin katiyyen bu işlere yönelmemesi. Hastalar zaten aktif akneyle geliyorlar ve aktif akne devam ederken ekstradan hiç endikasyonu olmayan PRP vesaire yani aktif akneyi tedavi edici olmayan bir takım uygulamalar yapılıyor. Yeni akne lezyonları çıkarken yapılmış olan bu tedaviler de hem işe yaramıyor hem de ayı zamanda hastalara zarar verebiliyor. Tıbbi bilgi sahibi olan ve bu konuda eğitim almış dermatologlarca yapılmasını her zaman öneriyorum. Çünkü eş zamanlı olarak akneyi tıbbi reçeteyle tedavi etmemiz gerekiyor ayrıca oluşabilecek skarlara yönelik hastanın ihtiyacına, cilt tipine uygun tedavileri yerine göre peeling, yerine göre mezoterapi tercih etmemiz gerekiyor” dedi.
“EN ÖNEMLİ NOKTA CİLT TEMİZLİĞİ”
Cilt temizliğinin aknenin engellenmesinde son derece önemli olduğunu belirten Üstüner, “En önemli nokta burada cilt temizliği. Akneli cilt, karma veya yağlı bir cilt sonuçta. Nemlendirici seçerken de cilt tipimize uygun ürünler tercih etmemiz gerekiyor. Su bazlı ürünlerle özellikle de günde 2 defa bunun altını çizerek söylüyoruz çok fazla yıkama gerektirmiyor günde 2 defa yeterli, cilt ph’sıyla uyumlu, asidik özellikli, salisilik asit, laktik asit içerikli jel formunda temizleyici losyonlarla muntazam bir şekilde temizlenmesi lazım. Tedaviden sonra da hastalarımızın bu alışkanlığa devam etmeleri gerekiyor çünkü akne biliyoruz ki 15-20 yaşlarında sadece ergenlik dönemlerinde görülen bir rahatsızlık değil” şeklinde konuştu.
“YAZ VE KIŞ DÖNEMİNDE GÜNEŞ KREMİ KULLANILMALI”
Son olarak doğum ve güneş lekeleri hakkında da uyarıcı bilgilendirmelerde bulunan Pelin Üstüner, “Hastalarda doğum veya güneş lekesi problemleri varsa yaz, kış güneş koruyucu kullanmalarını öneriyoruz. Biz bu hastalara mutlaka cilt tipine uyumlu, melenin üretimini azaltacak salisilik asit, laktik asit içerikli temizleyici jellerle yüz temizleme öneriyoruz. Daha sonrasında ise yine aynı şekilde su bazlı melenin üretimini azaltan bir takım nemlendiriciler, üzerine SPF 50 koruma faktörlü, bazen kapatıcı özelliği olan güneş koruyucular öneriyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.