Zaman içerisinde mektup taşımak zahmetli gelmeye başladı ve insanlar, istedikleri mesajların bir yerden bir yere ulaşmasının daha hızlı ve kolay bir yolunu aradı. Bu noktada güvercinler eğitilmeye başlandı ve ardından “posta güvercinleri” ortaya çıktı.
Peki bu canlılar, kilometrelerce yol kat etmelerine rağmen taşıdıkları mektupları nasıl hatasız bir şekilde gidecekleri yere teslim edebiliyorlardı hiç düşündünüz mü?
Yaklaşık 3000 yıldan daha uzun bir süre önce, güvercinlerin muazzam bir yön bulabilme yeteneğine sahip oldukları ve yuvalarına dönüş yollarını sürekli olarak doğru bir biçimde bulabildikleri ortaya çıktı.
Güvercinler; yakalanması kolay, üreme yeteneği güçlü, genel anlamda uysal ve oldukça uyumlu canlılardır. Çok uzun zaman önce özellikle kaya güvercinleri, evlerinin yolunu bulabilen kuşlar olan “posta güvercinleri” kavramını ortaya çıkarmak için seçildi ve melezlendi.
Bu kaya güvercinleri dikkatli ve özenli bir biçimde eğitilir, aşamalı bir şekilde yuvalarından uzaklaştırılır ve ardından serbest bırakılarak evlerine ve istenilen konumlara uçmaları sağlanırdı.
Kaya güvercinlerinin bu yeteneklerinin arkasında ne olduğuna dair ilk hipotez, güçlü "manyetik algılama" becerilerine sahip olmaları.
Bir diğer adıyla manyeto algı, belirli yaşam formlarında manyetik alanlara dayalı kendilerini algılama ve yönlendirme konusunda bu canlılara ait doğuştan gelen bir yetenek. Güvercinler dışında çok sayıda farklı kuş türünde de bu beceri, değişken miktarlarda bulunur ancak insanlarda yoktur.
Güvercinler bu yeteneği sayesinde, Kuzey ve Güney Kutbu arasında akan manyetik alanların doğal yönleriyle, doğu ve batı yerine kuzey ve güney yönünde uzun mesafeleri kat etmede çok daha kusursuz bir performans gösterebiliyor.
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre ise posta güvercinleri, çevrelerini zihinsel olarak haritalamak ve talep edilen yere gidip geri dönmek için hemen hemen her şeyden yayılan düşük frekanslı ses dalgalarını kullanıyorlardı.
Onların bu yetenekleri, yaklaşık 0,1 Hertz’e kadar insanlardan çok daha düşük frekanslarda duyabilmelerinden kaynaklanır. Bu tür dalgalar Dünya’nın kendisinden, aslında okyanuslardan ve aynı zamanda yer kabuğundan yayılır.
Bu teoriye göre güvercinler, çevrelerinin akustik haritalarını oluşturmak için bu düşük frekanslı infrasound dalgalarını kullanır ve yaşadıkları yerden kilometrelerce uzağa salındıklarından bile gidecekleri yeri doğru bir şekilde bulur.
Bu yaklaşım; güvercinlerin, ulaşmak istedikleri yere nasıl kusursuz bir şekilde ulaştıklarını açıklamakla kalmaz, aynı zamanda neden nadiren de olsa kayboldukları konusunda da bir çıkarıma varabilmemizi sağlar.
Sert rüzgarlar, hava taşıtları ve diğer çeşitli fenomenler bu ses dalgalarını bozduğunda ise, kuşlar yönünü şaşırır ve yanlış bir rotaya sürüklenebilir.
Güvercinlerin, gidecekleri yeri bulabilmelerine ait bir diğer görüş de bu canlıların koku duyusuyla ilgili.
Araştırmacılar yaklaşık 50 yılı aşkın bir süre önce, posta güvercinlerinin farklı rüzgar yönlerinden gelen hava bileşenlerini koklayarak bir “koku haritası” geliştirebildiklerini ileri sürdü.
Bu canlılar, zihinsel olarak kokladıkları şeyin bölgesel olarak haritasını çiziyor ve böylelikle bu haritayı gidecekleri yeri bulabilmek için bir nevi pusula gibi kullanıyorlar. Bununla birlikte kuşların ne tür kokular kokladıkları ise gizemini koruyor.
Uzun yıllardır çeşitli amaçlar için kullanıldığı bilinen posta güvercinleri, geçmişte özellikle diplomasinin hatta askeri harekatın bile temel haber taşıyıcısı konumundaydı.
Bu işlev onların savaş güvercinleri olarak tanınmasına sebep oldu ve mektup taşıma amacıyla İkinci Dünya Savaşı’nda bile kullanıldılar. Tarihsel noktalara bakıldığında Cengiz Han, imparatorluğunun uzak noktalarıyla iletişimini devam ettirmek için posta güvercinlerini kullanmıştı ve bu canlılar, Antik Yunanistan’da bile olimpiyat gibi önemli olayları duyurmada önemli bir rol oynadı.
Şimdilerde iletişim araçlarının ve haberleşme ağlarının gelişimine rağmen posta güvercinlerinin hâlâ varlığını sürdürdüğüne inanmakta zorlansak da, bu hayvanlar dünyanın birçok yerinde kendilerine biçilen bu görevi yerine getirmeye devam ediyor.
Kaynaklar: Science ABC, Popular Science, The Science Breaker