İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan büyük beklentilerle cumhurbaşkanlığı koltuğuna geçmeye hazırlanıyor.
Pezeşkiyan'ın yemin töreni bugün yapılacak. Tören öncesinde yaşanan gelişmeler İran'ın yeni dönemine dair ipuçları veriyor.
Pezeşkiyan'dan beklentiler neler?Mesud Pezeşkiyan, yıllardır süren İran siyasetinin tek renkliliğini dengelemek üzere heyecanlı bir seçimin ardından yüzde 54 oyla seçildi. Seçim süreci ve sonuçlar Pezeşkiyan'dan beklentileri anlamak için önemli. Pezeşkiyan için oy atanlar, değişim isteyenler ve radikal muhafazakar bir siyaseti istemeyenler olarak ikiye ayrılabilir. İlk kısımda reformistler, ılımlılar ve etnik ve mezhepsel azınlıklar yer alırken, ikinci kısımda ise geleneksek muhafazakarlar yer alıyor. İki kesimin de bir takım ortak beklentilere sahip olduğu ve bunların karşılığını Pezeşkiyan'ın söylemlerinde buldukları söylenebilir.
Özellikle içeride halk ve devlet arasındaki gerilimli ilişkinin yatışması, dışarıda ise savaş ve çatışma sahalarının genişlediği bir bağlamda İran'ı emniyetli bir bölge olarak konumlandırmak Pezeşkiyan'ın öncelikli siyasi hedefleri arasında bulunuyor. Elbette ekonomi gibi yıllardır toplumsal ve siyasi hayatın gölgesinde şekillendiği önemli bir kriz alanı mevcut ve yeni cumhurbaşkanının mesaisinin önemli bir kısmı da bu alana matuf olacak.
Sistemin diğer iktidar odaklarıyla hükümet arasındaki siyasi etkileşim, Pezeşkiyan'dan beklenenlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini belirleyecek. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney'in mezkur aktörlere olan "Yeni cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışın." çağrısının ne kadar karşılık bulacağını yeni dönemde göreceğiz. Ancak henüz kabine oluşumu aşamasında eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif üzerinden yaşanan tartışmalar, bizi uyumdan ziyade gerilimin ve tartışmaların beklediğini gösteriyor. Öte yandan, Pezeşkiyan'ın adaylığına izin verilmesi ve seçilmesinin yalnızca seçimlere katılımı artırma hedefiyle sınırlı bir hamle olmaması, Pezeşkiyan hükümetinden bir takım icraatların da beklendiğini gösteriyor. Bunların başında da içerideki siyasi tıkanıklığın giderilmesi ve özellikle Mahsa Emini'nin ölümü sonrası yaşanan siyasi sisteme yönelik yabancılaşmanın sona erdirilmesi geliyor. Hamaney'in bu cihette Pezeşkiyan'a desteğini devam ettireceği anlaşılıyor.
Yeni dönemde İran dış politikası nasıl şekil alacak?İran'ın dış siyaseti ve özellikle bölgesel siyaseti karmaşık bir alan. Zira bu alanda muhtelif aktörler yasal olarak söz sahibi. Cumhurbaşkanı da güçlü bir aktör olarak süreçte etkide bulunsa da nihai karar ona ait değil. İran'da dış politikada karar verici olarak Milli Güvenlik Yüksek Konseyi ve Meclis gibi diğer güçlü aktörler de yer alıyor. Ayrıca sahada Devrim Muhafızları Ordusu'nun bölgesel siyaseti etki kapasitesi çok yüksek.
İran'ı alakadar eden jeopolitik meselelerde cumhurbaşkanı değişimlerinin radikal bir etkisinin olması beklenmemeli. Bazı dosyalarda dini liderin muvafık bulduğu sınırlı açılımlar söz konusu olabilir ancak köklü dönüşümlerin ihtimali zayıf görünüyor. Örneğin, dış politika ve ekonomi alanlarının doğrudan ilişkili oldukları nükleer yaptırımlar konusunda İran tarafının atacağı adımların ritmi Pezeşkiyan hükümetince belirlenecek olsa da bu adımların ölçüsünü Hamaney belirleyecek.
Hamaney'in ABD ile doğrudan müzakerelere sıcak bakmadığı biliniyor. Öte yandan İran tarafı müzakereye istekli olsa bile ABD tarafının ülkede yaşanan siyasi çalkantılar sebebiyle İran'a yönelik istikrarlı ve bütünlüklü bir siyaseti üretemeyeceği açık. Dolayısıyla İran'ın en azından ABD'deki başkanlık düğümünün çözülmesini ve yeni başkanın kendi yönetimini işler kılmak için harcayacağı minimum süreyi beklemesi gerekecek.
Bu arada, 2015'te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) üzerindeki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı da Ekim 2025'te zaman aşımına uğrayacak. Bu tarihten sonra da nükleer anlaşmanın tekrar diriltilmesi imkansız görünüyor. Yeni bir nükleer anlaşma için ise uluslararası konjonktürün uygun olmadığı söylenebilir. İran ve Rusya arasındaki ilişkilerin ilerlemesi Batının İran ile anlaşmaya yönelik gönülsüzlüğünün en önemli sebeplerinden bir tanesi. Elbette, İran ve ABD heyetleri arasında gizli görüşmeler sürekli yapılıyor. Umman bu görüşmelere uzun yıllardır ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla, İran ve ABD arasında sınırlı mutabakat anlaşmaları mümkün. Bu anlaşmaların İran'ın etki sahaları ve İran etkisi altındaki silahlı gruplar ile alakalı olma ihtimali bir hayli yüksek.
Zengezur Koridoru ve Kalkınma Yolu Projesi siyasetinde değişiklik beklenmiyorKalkınma Yolu Projesi ve Zengezur Koridoru İran'ın dış politikasında Türkiye'yi de ilgilendiren iki önemli jeopolitik mesele olarak öne çıkıyor. Aslında iki konuda da İran devletinin belirli bir perspektifi var. Bunun Pezeşkiyan tarafından değiştirilemeyeceği açık. Fakat Pezeşkiyan'ın bazı hasletleri, performatif gücünü ve avantajını perçinleyecek bir işlev görebilir. İran, Nahçıvan ve Azerbaycan'ı birbirine bağlayarak kendisinin bölgesel denklemdeki ağırlığını azaltan Zengezur Koridoru projesini bir sınır değişimi olarak telakki ettiğini ve "izin vermeyeceğini" defalarca vurguladı. Bunun üzerine taraflar alternatif projeler üzerinde çalışmalara başladı. İran ve Azerbaycan arasında son yıllarda yaşanan gerilim, sınırın iki yakasındaki akraba Türk topluluklarının duygusal tepkileri üzerinden İran devletine olumsuz olarak yansıdı. İşte tam bu noktada Pezeşkiyan'ın vurgulamaktan hiç çekinmediği ve dahası gurur duyduğu Türk kimliği, bölgedeki Türklerin İran devletiyle arasındaki soğukluğu gidermek adına işlevsel olacaktır.
Öte yandan, Türkiye'nin Irak ile hayata geçirmeye çalıştığı Kalkınma Yolu Projesi de bölgesel dengeleri ekonomik, siyasi, toplumsal ve dahi askeri anlamda dönüştürecek bir potansiyele sahip. Böylesine kapsamlı projelerin başarılması güçlü siyasi irade ve azim gerektiriyor. İran tarafı da böylesine kapsamlı bir projenin kendisi adına ne gibi sonuçlar üretebileceği üzerinden konuya yaklaşıyor. 2005 yılından itibaren Irak üzerindeki nüfuzunu tedricen artıran İran'ın Kalkınma Yolu Projesi ile Türkiye'nin bölgedeki etkisini artıracağından çekinmesi yüksek bir ihtimal.
Meselenin bir diğer yönü ise İran'ın, Irak'ın bu projeyle kazanacağı ekonomik ve siyasi sermayenin, ülkeyi siyasi bir özneye dönüştürmesine karşı yaklaşımı. Burada da benzer olarak İran'ın "Irak'ı kaybetme" tedirginliğinin gündeme gelmesi olasıdır. Proje konusunda İran tarafından resmen olumsuz bir söylem dile getirilmiyor. Ancak bu ve benzeri jeopolitik hesaplar İran tarafının Kalkınma Yolu Projesi'ne yönelik yaklaşımını biçimlendirecektir. Bu noktada, Pezeşkiyan'ın etkisinin zayıf olacağı söylenebilir. Elbette İran'ın da projeye katılması mümkün. Muhtemel bir senaryo İran'ın açıkça projeye karşı olmak yerine projenin bir parçası olarak Bağdat'taki nüfuzu üzerinden kendi çıkarlarını maksimize edecek yönde projeyi şekillendirmeye çalışması olacaktır.
[Dr. Mustafa Caner, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsünde Öğretim Üyesidir.]