Asıl ilgi alanımıza koyduğumuz akıllı saatleri gelin bir kenara bırakalım ve yüzlerce yıllık tarihiyle bu zamanlara ışık tutan asıl saatlere dönüş yapalım. Evet, otomatik saatlerden bahsediyoruz. Daha önce çoğu saatin kadranında yer alan quartz ibaresine değinmiş, bunun anlamını sizlerle paylaşmıştık.
Şimdiyse quartz’ın ezeli rakibi olan mekanik saatlere değiniyoruz. Quartz olanlara nazaran çok daha pahalı olan bu saatler, adından da anlayabileceğimiz üzere bir mekanizmayla çalışıyor. Saydam arka kapağa sahip olanlarda ise âdeta yerinde duramayan bir parça görüyoruz. İyi de bu saatlerde otomatik olan şey tam olarak ne? Ayrıca söz konusu parça neden sürekli kendi çevresinde dönüyor?
Öncelikle mekanik saatlerimiz ‘kurmalı’ ve ‘otomatik’ şeklinde ikiye ayrılıyor.
Otomatik ve kurmalı saatlerin arka yüzleri .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Kurmalı saatleri, hepimizin aşina olduğu şu civciv oyuncağı gibi düşünün.
Yanındaki koldan ne kadar çevirirsek, oyuncağın içinde de o kadar enerji birikiyor ve bıraktığımızda da bu biriken enerji sayesinde civciv ilerliyor. Doğal olarak da enerji bittiğinde duruyor ve tekrardan kurmamız gerekiyor.
Biz de kurmalı saatimizi ayarladığımız tepe (yandaki kol) kısmını çevirdikçe mekanizma içindeki ana yayı geriyoruz ve bu da bir yere kadar gerçekleşiyor. Biz çevirdikçe de enerji biriktiğinden dişliler dönüyor, saat çalışıyor ve enerji bittiğinde tekrardan saati kurmamız gerekiyor. Kimileri saatle arasında bir bağ olduğunu düşünerek bunu sevdiğini belirtirken kimileri de bunu bir yük olarak görüyor.
Yük olarak görenler için de saat üstündeki "automatic" ibaresi devreye giriyor.
Otomatik saatler, tıpkı kurmalı saatlerde olduğu gibi dişliler ve yaylarla çalışan bir mekanizmaya sahip. Fakat kurmalıların aksine, saatin enerjisi bittiğinde çıkarıp tekrar tekrar kurmak zorunda olmuyorsunuz. Bu saatlerin mekanizması, siz gündelik olarak saatinizi kullanırken enerji biriktirecek şekilde tasarlanıyor.
İçeriğimizin odak noktası olan ‘rotor’ isimli parça da burada devreye giriyor.
Kimilerinin görsellikten ibaret sandığı bu kritik parça, temelde mekanizma için bir ağırlık görevi görüyor. Kendisi hareket ettikçe, küçük miktarlarda enerji depolayarak saatin devamlılığını sağlıyor. Bu saatler durduğunda, tekrar çalıştırmak için elinize alıp dairesel şekilde sallamanız yeterli oluyor.
Bunun ardından söz konusu saatleri gün içinde rahatlıkla kullanabiliyorsunuz. Zira bileğinizdeki saat, siz gündelik işlerinizi hallederken hareket ettiğiniz için rotor da dönüyor ve enerji depoluyor. Bu sayede saat diri kalıyor.
Hem kurmalı hem de otomatik saatler, yay üzerinde biriken enerjinin salınımıyla çalışıyor.
Fakat kurmalı saatlerde siz bu yayı elle spiral şeklinde gererken otomatik saatlerdeki rotor, birbirine bağlı dişliler vasıtasıyla sizi uğraştırmadan bunu gerçekleştiriyor. Yani saatlerin arkasında gördüğünüz bu parça, döndükçe yayı geriyor ve bu sayede saatiniz çalışıyor.
Bu durum, 70'li ve 80’li yıllarda büyük bir problemdi.
Bu yılların başlarında ortaya çıkan quartz saatler, pilleri bitene kadar oldukça isabetli bir şekilde zaman tuttukları için mekanik saatleri âdeta haritadan siliyordu. Biz bugün telefonumuzu çıkarıp saati öğrenebiliyoruz ve bu yüzden de zaman takibi, büyük bir meseleymiş gibi gelmiyor.
Fakat o dönemde saatlerin iyi zaman tutması kritik önem taşıdığından; özellikle de İsviçreli saat üreticileri, zamanı en uzun ve en isabetli tutan saatler konusunda birbirleriyle yarışıyordu. En popüler üreticilerden Seiko ise, başlattığı Quartz Devrimi ile mekanik saatlere nazaran hem daha çok sayıda hem daha ucuz hem de daha iyi zaman tutan saatlerin üretilmesine ön ayak olmuştu.
O zamandan bu zamana; başta Casio, Citizen ve Seiko gibi markaların pilli saatleri yaygınlaştı. Bu üreticilerin ele geçirdiği pazardan payını almak isteyen İsviçreli üreticilerin cevabı ise lüks saatlere göre görece ucuz olan ve herkese uygun -çoğunlukla- quartz saatler üreten Swatch markası oldu.
Günümüzde şirket; Omega, Blancpain, Tissot ve Longines gibi birbirinden derin tarihe sahip olan lüks saat üreticilerini çatısı altında tutuyor. Bu bağlamda kendisini Volkswagen gibi düşünebiliriz.
Ufak tarih dersimizle birlikte içeriğimizin sonuna geldik. Bu alana yönelik merak ettiklerinizi yorumlar kısımda belirterek bir sonraki içeriğimizin konusunu belirleyebilirsiniz.
Kaynaklar: Swatch, NSB Watch, GraytonSaatlerle ilgili diğer içeriklerimiz: