Sinemamızın aşkla imtihanı bitmiyor, bitecek gibi de görünmüyor. Gerçi sinema dediğime bakmayın, yerli dizilerimizin de ekserisi hep aşka dair, aşkın peşinde... Sanırsınız milletçe hayatımızın merkezine aşkı oturtmuşuz, her türlü dertten tasadan uzak, sadece aşka dair hayal kuruyoruz. İşin kötüsü, sinemamızda da, dizilerimizde de aşkı hep bir yarım yamalak, hep bir beceriksizce resmediyoruz; birkaç istisna muaf. Var elbette "Sevmek zamanı", "Vesikalı Yarim" ya da "Selvi Boylum Al Yazmalım" gibi unutulmaz filmler.
Yakın dönemden de "Issız Adam" akla ilk gelen örneklerden sayılabilir. Ama işte hepi topu birkaç tane... Çoğunlukla da erkek penceresinden anlatılmış bu hikayeler nedense, sanki erkekler aşkı daha dolu dolu, daha hakkını vererek yaşıyormuş gibi. Hadi oradan diyeceğim, erkeğim diye ciddiye almayacaksınız, haklı olarak. Neyse ki son yıllarda "Aşk, Büyü Vs." gibi filmler ve dijital platformların sağladığı görece özgür ortamda çekilen "İlk ve Son" gibi kimi diziler çıktı da biraz olsun erkek bakışının ötesine geçen işler izleyebildik. Tabii Ozan Açıktan imzalı "Kal"ın bu örneklerden biri olduğunu iddia etmek pek mümkün değil maalesef.
Ozan Açıktan son 3 yıldır Netflix için çektiği filmlerde hep aşkı merkeze koydu, farklı açılarıyla üçü de heteroseksüel olmak kaydıyla aşkı ele aldı. İlk filmi (ki Netflix’in ilk yerli filmiydi aynı zamanda) “Yarına Tek Bilet” başrollerinden birinde yine Dilan Çiçek Deniz’in (Metin Akdülger ile birlikte) yer aldığı ve aslında bir İsveç filminden uyarlanan bir işti ve bir “ilk” olarak ortalamanın üzerinde eleştirilerle sınıfı geçmişti. İkinci filmi “Geçen Yaz” bence Açıktan’ın gerçekten de aşka dair azımsanmayacak anlara sahip, senaryosu özenli, oyunculukları (Fatih Berk Şahin ve Ece Çeşmioğlu başrollerdeydi) tatmin edici bir büyüme öyküsüydü ve ergenlikten çıkan bir gencin kendisinden yaşça büyük bir genç kadına beslediği aşkı hiç de fena sayılmayacak bir etkileyicilikle anlatıyordu. Ne var ki o filmde Ozan Açıktan ve senarist Sami Berat Marçalı’nın tutan kimyaları “Kal”da ne yazık ki beklenen ve arzu edilen sonucu vermemiş; Dilan Çiçek Deniz ve Burak Deniz ikilisinin filmin neredeyse hiçbir anında tutmayan kimyalarıyla başlayan aksilikler zinciri Açıktan’ın aşk üçlemesinin bu son halkasını hızla unutulacak bir “Issız Adam” taklidine çevirmiş.
KİMYA TUTMAMIŞ
Kısaca anlatmak gerekirse, filmin ilk 5-10 dakikalık bölümünden hemen anlayacağımız kadarıyla hikayemizin esas oğlanı Semih (Burak Deniz), tutkulu ve fırtınalı bir aşk yaşadığı esas kız Defne (Dilan Çiçek Deniz) tarafından terk edilmiştir. Filmin geri kalan bölümünde zamanda geriye ve ileriye doğru atlamalar vasıtasıyla bir yandan bu aşkın nasıl doğup bittiğini, bir yandan da Semih'in yeni hayatına nasıl uyum sağlamaya çalıştığını izliyoruz. Aslında az önce adı geçen ve son zamanlardaki iyi örnekler arasında saydığım "İlk ve Son" adlı dizi bu konuyu 8 bölüm içinde enine boyuna güzelce ele almış ve farklı kurgusuyla (her bölüm ilişkinin belli bir dönemini zamansal olarak ikiye bölüyordu) izleyiciyi kendisine bağlamayı bilmişti. Üstelik "Kal"dan farklı olarak orada biz Özge Özpirinçci ve Salih Bademci arasındaki kimyaya çok kolay inanıp teslim olmuştuk, burada ise maalesef Türkiye'nin en çekici oyuncularından ikisi bir araya geldiği halde kimya adına elle tutulur bir sonuç çıkmamış ortaya; ki o kimyayı başarsa bir nebze izlenecek bir film bile çıkabilirdi ortaya. Öte yandan şunu da teslim edelim, Ceyda Düvenci, Şükran Ovalı ve Dolunay Soysert gibi ikincil ağırlıktaki rolleri canlandıran isimler akılda kalıcı performanslarıyla filme önemli katkılar sunmuşlar. uzun lafın kısası "Kal" ne Ozan Açıktan için, ne de Netflix için kalıcı bir etki bırakabiliyor. Bir an önce yeni projelere dönmelerinde yarar var, mümkünse aşk konusuna pek bulaşmadan.