Devasa Rockefeller Center’ın hemen yanında duran iki küçük binanın etkileyici hikâyesi New York’un kalbine yaşanan bir direnişi simgeliyor.
Altıncı Cadde üzerinde, 49. ve 50. Sokak köşelerinde yer alan ve Magnolia Bakery ile Warby Parker isimli işletmelere ev sahipliği yapan bu iki tarihi binanın öyküsünü incelemeye başlayalım.
Her şey 1930'ların başında, John D. Rockefeller Jr.'ın muazzam bir iş ve eğlence merkezi kurma hayaliyle başlıyor.
1800'lerin başlarında aslında şu an Beşinci ve Altıncı Caddeler arasındaki 48. ve 51. Sokaklar arasında yer alan bölge, ülkenin ilk botanik bahçesine ev sahipliği yapıyordu.
Ancak 19. yüzyıl boyunca Columbia Üniversitesi'nin mülkiyetinde olan bu arazi zamanla gelişip dönüşüm geçirerek elit bir mahalle hâline geldi.
1920'lere gelindiğindeyse, bölge bakımsız ve köhne binaların, lokantaların ve küçük dükkânların bulunduğu, pek de çekici olmayan bir yere dönüşmüştü…
Rockefeller, Metropolitan Opera'nın Broadway'deki eski binasından taşınması için mükemmel bir yer ararken, bu bölgenin tam da aradığı yer olduğuna karar verdi ve her şey böyle başladı.
Rockefeller Columbia Üniversitesi'nden söz konusu araziyi kiralayarak, 11 dönümlük bir alanı kapsayan 14 binadan oluşan devasa bir mini şehir inşa etti.
Ancak bu devasa inşaat projesi başlamadan önce, Rockefeller’ın 203 farklı arsayı satın alması ve yıkması gerekiyordu.
Büyük Buhran’ın yarattığı yıkımın üzerine sunulan bu teklifi çoğu mülk sahibi kabul etse de iki mülk sahibi yapılan hiçbir teklifi kabul etmedi.
Bu binalardan biri, şu an yerinde Magnolia Bakery olan ve 1892'de John ve Daniel Hurley kardeşler tarafından işletilen bir bar olan Hurley’s idi.
Öyle ki içki yasağı döneminde bile ayakta kalmayı başaran Hurley’s, Rockefeller’ın tüm tekliflerini reddetti. Hatta bu direnişi onu bu bölgede bir sembol hâline getirmeyi bile başardı.
Diğeriyse, şu anda yerinde Warby Parker adlı bir gözlük mağazası bulunan John F. Boronowsky'nin işlettiği üç katlı bakkal dükkânıydı.
Söz konusu iki mülk sahibi hiçbir şekilde mülklerinden vazgeçmeyince Rockefeller, binalarını bu küçük yapıların etrafına inşa etmek zorunda kaldı.
Özetle, bu iki küçük bina devasa gökdelenlerin arasında sıkışmış olsalar da, New York’ta birer direniş sembolü olarak anılıyorlar.
Kaynak: Ephemeral New York, Untapped New York