TÜBA Gıda ve Beslenme Çalışma Grubunun düzenlediği “Sürdürülebilir Gıda Politikaları ve Tedarik Zincirleri” başlıklı TÜBA-III. Gıda ve Sağlıklı Beslenme Sempozyumu, Ankara Üniversitesi ev sahipliğinde yapıldı. Sempozyumda, dünyanın gündeminde olan ve acil çözüm bekleyen konular, bilim insanları ve uzmanların katılımıyla üç oturum ve panelde ele alındı.
Sempozyum açılışı Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Ankara Üniversitesi (AÜ) Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar ve TÜBA Gıda ve Beslenme Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Dr. Kazım Şahin tarafından yapıldı.
“SORUNLAR MUTLU AZINLIĞA DOKUNUNCA GÜNDEM OLUYOR”
Konuşmasında Dünyanın sorumsuz tüketim ve kontrolsüz üretim sebebiyle sürdürülmesi giderek imkânsızlaşan bir sürece girdiğini vurgulayan Bakan Yardımcısı Kacır, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaklaşık 8 milyar olan dünya nüfusunun önümüzdeki 25 yılda 10 milyara yükseleceği öngörülüyor. Ancak insani değerlerle kuşatılmış bir bilimsel yaklaşım, insanlığın ihtiyacı olan huzuru ve mutluluğu yerkürenin tüm coğrafyalarına taşıyor olacak.
Günümüzde dünya nüfusunun dörtte biri, yani yaklaşık 2 milyar insan beslenme yetersizliği çekiyor. Yine yaklaşık 800 milyon insan kronik açlıkla baş başa.
Dünya üç sanayi devrimini geride bıraktı. Tüm sanayi devrimleri, teknolojik atılımlar dünyanın her yerine huzuru, adaleti, barışı halen taşımış değil. Neden bu yıl gıda meselesi çok gündemde? Çünkü artık bu sorun gelişmiş kabul edilen ülkelerin market raflarında da kendini gösteriyor. Yani ne zaman bazı sorunlar dünyanın mutlu azınlığına dokunmaya başlıyor, ancak o zaman gündem oluyor.
“KÜRESEL SALGIN GELİŞMİŞ ÜLKELERİ ETKİLEYİNCE, HERKES SAĞLIĞI KONUŞUYOR”
Covid-19’la iki yıl boyunca herkesin, tüm dünyanın ortak gündemi sağlık oldu. Şu anda halen her gün 10 bin insan ihtiyaç duyduğu sağlık imkânlarına erişemediği için hayatını kaybediyor. Bunun büyük bir kısmı Afrika kıtasında. İnsanlık bunu görmezden geliyor. Ne zaman bir küresel salgın gelişmiş ülkeleri etkilemeye başlıyor, o zaman bütün dünya sağlığı konuşuyor.
Dolayısıyla meselelere medeniyetimizin adalet ve merhamet değerleri perspektifinden yaklaşmak en önemli vazifemiz. Şunun farkında olmalıyız ki, ancak insani değerlerle kuşatılmış bir bilimsel yaklaşımla insanlığa yeniden huzuru ve mutluluğu yerkürenin tüm coğrafyalarına taşıyor olacak.
“BAKANLIK OLARAK GIDA SEKTÖRÜNÜN YANINDAYIZ”
Küresel salgın ile sürdürülebilirlik anlamında pek çok sektör zarar gördü. Bunlardan biri de gıda sektörü. Tedarik zincirinin bozulmasıyla gıda fiyatlarında yüksek maliyetler ortaya çıktı. Gıda güvenliğinin sağlanmasında sürdürülebilir tarımsal üretim sistemlerinin uygulanmasına ihtiyaç duyuluyor. Ekosistemimiz maalesef geri dönülmez derecede zarar gördü ve gıda güvenliği de tehlikeye girdi. Özellikle az gelişmiş ülkelerde gıdaya erişim zorlaştıkça açlık gibi insani krizlerin de yükselmeye başladığını görüyoruz. Bu krizlerin çözümü de doğru tarım politikalarının izlenmesiyle mümkün olacak. Ülkemiz bu konuda kendisi ve insanlık için gayret içinde. Son 20 yılda oluşturulan güçlü altyapı sayesinde, gıda tedarikinde büyük bir sorun yaşamayan, kendine yeterlilik oranı yüzde 100’ün üzerindeyiz.”
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının tarım politikalarına ilişkin iş birliği ve projelerinden bahseden Bakan Yardımcısı Kacır, verilen desteklerle gıda sektörünün yanında olduklarının altını çizdi.
“GIDA SEKTÖRÜNÜN TİCARİ MALİYETİ HESAPLANAMIYOR”
Sempozyumun TÜBA’nın gündemdeki stratejik konularda bilim temelli danışmanlık görevinin bir sonucu olarak gerçekleştirildiğini vurgulayan TÜBA Başkanı Prof. Dr. Şeker, herkesin sağlıklı, güvenilir, temiz gıda kaynaklarını korumakla yükümlü olduğunu belirterek, konunun sonraki nesillerin geleceği için de hayati önem arz ettiğinin altını çizdi. Şeker, şunları kaydetti:
“Bu süreci etkileyen eğitim, üretim kaynakları geçmiş dönemlerde daha sağlıklı yürüyordu fakat şimdi küreselleşmeyle birlikte dengesizliklerin artırıldığı ve karşılıklı ticari uluslararası ilişkilerde krize doğru götüren bir etkisiyle karşı karşıya kaldık. Akademik öngörü çalışmalarında gıda sektöründe ciddi bir krizin söz konusu olduğu ve bağımlılıkların ülkeleri zor durumda bırakabileceği konusunda uyarılar yapılmıştı. Pandemi sonrası süreçte yaşanan ticari ve siyasi krizlerin de birleşmesiyle tedarik zincirlerinde ortaya çıkan ve enerji sektöründeki navlun artışlar konuyu çığ halinde daha büyük bir soruna dönüştürdü. Tedbir alınmadığı takdirde dünya çok yönlü ve çok daha keskin bir hasarla karşı karşıya kalacak.
“GÜNLÜK ALIYOR, GÜNLÜK TÜKETİYORUZ”
Mevcut stoklarımız ve tedbirlerimizle tüm dünya gibi biz de idare ediyoruz. Türkiye gıda alanında kendi kendine yeten ülkeler sınıfındaydı ama ticari boyuttaki ihracat-ithalat dengeleri içerisindeki kotalar nedeniyle, kendi üretimimizin daha yüksek maliyetli olduğu alanlarda dışarıdan alımlarla ortaya ister istemez yeni stratejiler ve yeni politikalar devreye girdi ve girmeye devam edecek. Bu küreselleşen dünyada ülkelerin ticari faaliyetler konusunda kendi vatandaşları ve menfaatleri için daha sağlıklı değerlendireceği politikalara ihtiyacı var. Artık üretim ve tüketim zinciri değişkenlik gösteriyor. Bu değişkenlikte hepimizin gıda ve beslenme alışkanlıkları da ciddi anlamda değişime uğramış durumda. Günlük tüketimimiz arttı, günlük yaşıyor, günlük alıyor, günlük tüketiyoruz. Bu değişikliklerle insanlar yeni beslenme alışkanlıklarını yönlendiren yeni yapay zeka güdülemeleriyle karşı karşıya kalıyor. Bu kadar geniş kapsamlı; enerjiden hammaddeye, üretimden ulaşım ve tüketim alışkanlıklarına kadar sosyolojik ve psikolojik pek çok boyutu olan gıda sektörünün ticari maliyeti hesaplanamıyor, çok geniş bir pazar ve herkesin bu pazarda bir etkileşimi söz konusu.
İnsanlar için hayati bir ihtiyaç olan gıda, üretiminden tüketimine, dağıtımından güvenliğine kadar birçok başlıkta güncel sorunların ortaya çıktığı bir başlık. Dünya nüfusunun son asırda dengesiz artışı, iklim değişikliği, uluslararası çatışmalar ve kentleşme gibi faktörlere bağlı olarak temel gıda ürünlerine olan hızlı talep, enflasyondan arz kıtlığına dek birçok soruna sebep oldu. Özellikle küresel salgın sonrası tedarik zincirinde ortaya çıkan kırılgan pazar ve değişken talep ile iklim ve mevsimsel değişimlere bağlı yaşanan farklılaşmalar, tüm gıda sektörünü olumsuz etkileyerek uluslararası gıda tedarik krizi riski oluşturdu.
Dış ticaret anlamında üretimden paketlemeye, taşımadan pazar erişimine değin geçen tüm süreçleri etkileyen enerji maliyetlerindeki artış, sürdürülebilir gıda teminini sağlamak için özellikle gıdada dışa bağımlı olan ülkelerin vatandaşlarını tüketim politikalarını güncellemeye ve öncelemeye sevk etti. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde gıda güvenliğinin zarar görmesi ve tedarik zincirinin bozulması ülkelerin bağımsızlığını tehdit eden çok yönlü bir sorun olarak toplumlar ve ülkeler arasında çatışma riskleri taşıyor. Tüm bu sebep ve gelişmelere bağlı olarak toplumun yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşması için gıda güvenliğinin sağlanması ve güvencesi önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor.”
Sempozyumda sürdürülebilir gıda politikalarının çok boyutlu olarak ele alınacağını dile getiren Şeker, hazırlanacak raporun Türkiye’nin konu hakkındaki politika ve uygulamalarına katkı sunacağını söyledi.
ÖNCE PANDEMİ, ARDINDAN RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
Sağlık, gıda, sağlıklı beslenme konularında yetkin bir üniversite olarak sempozyuma ev sahipliği yapmanın memnuniyet verici olduğunu söyleyen AÜ Rektörü Prof. Ünüvar ise, “Gıda ve sağlıklı beslenme tedarik zinciri, her geçtiğimiz krizde daha fazla konuşulmaya devam ediyor. Pandemi ve ardından Rusya – Ukrayna savaşıyla gıda, tedarik zinciri çok sık gündeme geldi. Obezite, açlık metaforik söylemler halinde ifade edilir. İnsanları obez yapan gıdalar açlıkla mücadele edenlerle paylaşıldığında sorun kalmayacağı ifade edilse de bunların sadece sözden ibaret olduğunu biliyoruz. Tedarik zincirleri ekonomik güçlerini artırmaya ve insanlar açlıkla mücadele etmeye devam ediyor. Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle aslında pandeminin ve savaşın ortaya çıkardığı başlıklar daha yakıcı bir şekilde tartışılacaktır” dedi.
“SÜRDÜRÜLEBİLİR GIDA ÖNEMLİ”
TÜBA Gıda ve Beslenme Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Kazım Şahin de, şunları söyledi:
“Dünya nüfusunun artışı, çevresel unsurlar, kentleşme, artan ürün talepleri gibi nedenler gıda ürünlerine talebin artmasına sebep oluyor ve bu da bizi seri üretime geçmeye zorladı. Bu durum kaynakların tüketilmesine sebep olurken, gelecekteki nesilleri de tehdit ediyor. İnsanoğlunun ihtiyaçlarının sınırsız olması ancak kaynakların sınırlı olması bizi sürdürülebilir gıda terimine götürüyor.
Çevremize en az zarar vererek dengeli ve yeterli beslenme için kaliteli ve yeterli gıda üretmemiz gerekiyor. Dünyada ve ülkemizde obezite, diyabet, kardiovasküler hastalıklar, kanser gibi kronik hastalıklarda artış devam ediyor. Açlıktan veya yetersiz beslenmeden ölen veya hastalanan insan sayısı artıyor ve bu durum küresel COVID-19 pandemisi sürecinde daha da kötüleşti. Tüm dünyaya yayılan yüksek düzeyde entegre gıda tedarik zincirleri, son pandemide de görüldüğü gibi politika değişiklikleri, ekonomik stresler ve doğal afetler nedeniyle kesintiye uğradı.
GIDA TEDARİK ZİNCİRİNE TEKNOLOJİNİN KATKISI
Modern gıda tedarik zincirinin karşı karşıya olduğu bazı büyük zorlukların yapay zeka, nanoteknoloji, biyoteknoloji, gen düzenleme ve dikey tarım gibi teknolojik yenilikler ile giderilebileceği bildiriliyor. Bu teknolojilerin çoğu, gıda tedarikinin kalitesini, güvenliğini ve sürdürülebilirliğini geliştirmek için çiftçiler, distribütörler, üreticiler ve tüketiciler tarafından gıda zincirinde halihazırda kullanılıyor. Bu yenilikler, daha adil, esnek ve verimli bir gıda üretim sistemi sağlamak için yeni teknolojilerin geliştirilmesini ve uygulanmasını teşvik etmek için gerekli… Ülkemizde özellikle hayvansal ürünlerinde artan fiyat artışlarının daha makul düzeylere gelmesi için üniversitelerimize önemli görevler düşüyor. Bu bağlamda hayvancılık sektöründe girdilerin yaklaşık %70’ini oluşturan yem ile ilgili çalışmaların yoğunlaşmasında yarar vardır. Özellikle kaba yem ihtiyacını karşılamak için kaba yemin yoğun olarak yetiştiği Doğu Anadolu Bölgesindeki üniversitelerimize ayrıca önemli görevler düşüyor.”