İçme suyunun tadıyla musluk suyunun tadı asla bir değil. Marketten satın aldığımız sularla tadının hiçbir alakası bile yok.
Bu bariz fark neye göre oluyor? Ya da yalnızca bize mi öyle geliyor?
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Batı Avrupa’da musluk sularının neredeyse tamamı içilebilir.
Musluk suyunun tadını etkileyen elbette bazı unsurlar var. Bunlardan biri, suyun dezenfekte edilmesi için eklenen klordur. Klor aslında suyu içilebilir hâle getirmek için kullanılan etkili bir dezenfektan. Suya katılan klor, bakteriler, mikroplar ve protozoa gibi zararlı mikroorganizmaları öldürerek suyun güvenli olmasını sağlıyor.
Dağıtım zincirinde bu mikroorganizmaların tekrar oluşabileceği göz önüne alındığında, klorun sürekli bir seviyede tutulması da önemli.
Dünya Sağlık Örgütü, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) ve Avrupa Birliği (AB) tarafından tavsiye edilen serbest klor miktarı musluk suyunda 0,2 ila 0,5 mg/L arasındadır.
Çoğumuz 0,2 mg/L seviyesindeki klorun tadını algılamaya başlıyoruz. Ancak, klorun sağlık üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dair bir kanıt bulunmuyor. Ancak musluk tadının diğer sulara göre bariz farklı olmasının da yegâne sebebi klor olduğunu söylemeliyiz.
Tabii tek etken de değil. Musluk suyunda bulunan ağır metaller de tat üzerinde etkili. Bu metaller genellikle eski borulardan ve endüstriyel atıklardan kaynaklanıyor. Yalnızca kötü bir tat oluşturmakla kalmayıp sağlığımızı da tehlikeye atabiliyorlar.
Çeşitli filtreleme yöntemleri ile bu durumun önüne geçilse de filtreler, sağlıklı mineralleri sağlıksız ağır metallerden ayıramıyor, bu da aslında tamamen etkili bir sonuç vermeyebiliyor.
Kaynaklar: EatingWell, Live Sansİlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: