MHP Genel Başkan Yardımcısı Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir Erciyes Anadolu Holding Kayseri Protokolü ve İş Dünyası iftarında konuşma yaptı.
Özdemir Türkiye'nin Avrupa Birliği hakkında açıklamalarda bulundu "Biz bunu her zaman söylüyorduk. Gerek Doğu Akdeniz meselesinde, Kıbrıs meselesinde, gerekse Ege Adaları meselesinde yahut sığınmacılarla alakalı konularda, geri kabul anlaşması ile alakalı hususlarda Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği'nin üzerine düşeni yapmadığını, ikircikli ve taraflı bir tutum takındığını belirtiyorduk. Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaş, Avrupa'nın önce güvenlik mimarisinin çökmesine, ardından da diğer boyutlarda ve yükselen ırkçılık akımlarını Türkofobi ve İslamofobi ile dikkate aldığınızda kendi yapılarındaki, siyasal durumlarındaki iktidarları dahi etkileyen bir netice doğurmaya başlamıştır. Bu koşullar karşısında Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı artık Türkiye'nin ortaklığının ve Türkiye'yle ilişkilerin daha da fazla gelişmesinin ne derecede büyük öneme sahip olduğunu anlamaya başladılar." ifadelerini kullandı.
İsmail Özdemir ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi'nin 'terörsüz Türkiye' için attığı adımları değerlendirerek, “Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Genel Başkanımızın liderliğinde bizim üzerinde durduğumuz ana konulardan bir tanesi de terörle mücadeledir. Artık terörün Türkiye'de tamamen sonlandırılmasının ve terörsüz bir Türkiye ile yeni yüzyılda yeni hayatımızla aziz milletimizin her bir ferdiyle; doğduğu yer, doyduğu yer, anasının dili ne olursa olsun birbiriyle kucaklaşmak ve bütünleşmek suretiyle bir araya gelmesinin zamanı gelmiştir. Bakınız terörle mücadeleye bu zamana kadar harcadığımız toplam tutar 4 trilyon dolardır.” açıklamasında bulundu.
MHP’li İsmail Özdemir’in açıklamasının tamamı:
Sayın Bakanım, çok değerli valimiz, kıymetli milletvekillerimiz, büyükşehir belediye başkanımız, şehrimizin saygıdeğer yerel yöneticileri ve mülki idare amirleri… Alparslan Bey’den Allah razı olsun. Her sene bir vesile, Ramazan'ın belli bir gününde şehrimizin protokolünü, Kayseri'ye, memleketine hizmet etme arzusu taşıyan her ismi aynı masa etrafında buluşturuyor. Bu vesileyle bizleri, kendilerinin de ifade ettiği gibi bir yıl daha sizlerle buluşturmanın imkanını veren Rabbimize ben de hamd ederek sözlerime başlamak istiyorum. İnşallah daha nice iftarlarda hep beraber hem şehrimize, hem ülkemize, hem de milletimize hizmet noktasında aynı anlayışla, aynı heyecanla, gayretle çalışırken bir araya geldiğimiz günlerin sayısı çoğalır temennisi ve duasında bulunuyorum.
Muhterem hazirun, bir Ramazan ayını da hep beraber idrak ediyoruz. Allah'a çok şükür. Geçmişe göre halimiz her yönden daha iyidir. Ama özellikle Türkiye'nin ulaştığı boyut, günden güne, üzerine kat kat koyarak hem potansiyeli, hem değeri, hem de prestiji itibariyle artarak devam ediyor. Bugünlere de kolay gelinmedi.
Cumhuriyetimizin 100. yılını geride bıraktık. 2. yüzyılına hep birlikte giriş yaptık. Ve bu süreçte de hiç kuşkun yok ki, Türkiye'nin en büyük kazanımının başında gelen ana unsur Türkiye'deki istikrarın korunması ve sağlanması oldu. Bunda da 2018 yılında ilk kez aziz milletimizin iradeleriyle hayata geçen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin getirmiş olduğu hızlı ve dengeli karar alma mekanizmaların aradan geçen 7 yıllık zaman zarfında Türkiye'ye ne gibi ivme kazandırdığına hep beraber şahit oluyoruz. Böylesi bir dönem içerisinde hem Türkiye hem de dünya daha evvel hiç müşahede edilmemiş sınamalarla karşı karşıya kalmıştır. Dikkat buyurunuz, koronavirüs pandemisi gibi ağır bir salgını bütün dünya geçirmiş; sanayiden tarıma, sosyal yaşantıdan siyasal hayata varıncaya kadar etkilenmeyen herhangi bir saha kalmamıştır.
"TÜRKİYE YALNIZCA BÖLGESİNDE ETKİLİ OLAN BİR BÖLGESEL GÜÇ DEĞİL KÜRESEL SEVİYEDE SÖZÜ GEÇEN VE SÖZÜ DİNLENEN BİR ÜLKE"
Bununla beraber ekonomik yönden birbirini hedef alan ülkelerin varlığı “ticaret savaşları” kavramını beraberinde getirmiştir. Bu ticaret savaşları hemen kuzeyimizde cereyan eden Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaşta görüldüğü gibi enerjiye dayalı savaşların ve gerginliklerin de vasat olmasına sebep olmuştur. Aynı dönemde dünya, ağır bir gıda ve tahıl kriziyle de karşı karşıya kalmıştır.
Bütün bu meydan okumaların, yeni nesil ve yeni koşullara dair meydan okumaların karşısında Türkiye ayağı yere sağlam basan politikalarıyla beraber sadece kendi istikrarını korumakla kalmamış, aynı zamanda dünyanın geri kalanına da barış ve istikrar vaad eden bir yönetim anlayışını ve temsili yansıtabilmiştir. Bu anlayışımızın daha da artması, ülkemizin sahip olduğu potansiyeli geliştirmesi var olan gücümüzün üzerine güç koymuş, Türkiye'nin aynı zamanda güvenilirliğini ve inanılırlığını da arttırmıştır ve Türkiye yalnızca bölgesinde etkili olan bir bölgesel güç olmakla da kalmamış, artık küresel seviyede sözü geçen ve sözü dinlenen bir ülke konumuna ulaşmıştır.
"YİNE TÜRKİYE'NİN HAKEMLİĞİNDE VE HAMİLİĞİNDE ONLARCA SORUN ÇÖZÜLDÜ"
Biraz evvel Ukrayna ve Rusya dedik, bu iki ülke birbiriyle savaşırken Avrupa ülkeleri ve dünyanın geri kalanı çok ciddi sıkıntılar yaşarken şimdi belki bu günlerde barışla alakalı ilk etapta, ateşkesle alakalı bazı senaryolar konuşuluyor ama savaşın en başında keşke bütün taraflar Türkiye'yi dinleseydi, hepimiz hatırlarız; Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde İstanbul'da gerçekleşen o zirvede Ukrayna ve Rusya arasındaki bu savaş henüz daha başlangıç aşamasında da bitirebilirdi. Ama olmadı. Dünyada kaos isteyen çevreler bu savaşı daha da fazla büyütmek ve kaostan beslenmek istediler. Onlar her ne kadar bu bozgunculukla, kaosla hareket etmeye çalışsalar da ve kendilerini buna karşı, “bizler ıslah edicileriz” deme noktasına getirseler de Allah rızası için tüm masumlar adına, tüm insanlık adına Türkiye ıslah edici rol ve misyonunu üstlenmiş ve bu sorumluluğunu da yerine getirmiştir. İşte bu duruşumuzun bir başka örneğini Kafkasya bölgesinde yaşanan, 40 yıl bulan zulüm karşısında Azerbaycan'ın yanında sergilediğimiz duruşla beraber bu bölgedeki barış ikliminin vasat bulmasıyla kendisini göstermiştir. Başka, Libya'da kendisini göstermiştir. Burada yaşanan iç savaşın hem Kuzey Afrika'nın tamamına hem de Avrupa ülkelerine yayılma potansiyeli varken Türkiye Libya'daki meşru hükümetin davetlisi ve destekçisi olarak bu ülkeye girmiş ve iç savaş şartlarının daha vahim hale daha vahim boyuta ulaşmasına engel olmuştur.
Baktığınız vakit bugünlerde bir başka iç savaş yaşayan ülke Sudan. Bir önceki yönetim devrildi. Ardından bir başka yönetim bölgeye, ülkeye getirilmek istendi ama neticede her şey planlandığı gibi olmadı. Çok daha ciddi insani krizler vasat buldu. Bugün baktığınızda Türkiye Sudan'da da bu barışın tesis edilmesi konusunda üzerinde düşeni yapıyor. Başka, Afrika'nın iki ülkesi uzun süreden bu yana kendi aralarında sorunlar yaşıyordu ve savaş iklimine neredeyse girmek üzerelerdi. Yine Türkiye'nin hakemliğinde ve hamiliğinde, Ankara'da gerçekleşen buluşmayla beraber Etiyopya ve Somali arasında da bir barış iklimi tesis edildi.
"TÜRKİYE'NİN KUVVET VE İRADESİNİN NE DERECEDE BÜYÜK BİR POTANSİYELE SAHİP OLDUĞUNU DOST DÜŞMAN HERKES GÖRDÜ"
Muhterem hazirun, bunu şunun için anlatıyorum, Bugün dünyaya baktığınızda nerede bir kriz, nerede bir kaos varsa emin olun, bu krize yahut kaosa taraf olan, yahut bu kriz ve kaostan etkilenme potansiyeli taşıyan hemen her ülke, acaba Türkiye ne yapacak, Türkiye'nin duruşu ne olacak, Türkiye nasıl bir pozisyon alacak diye değerlendirmek, bu konunun üzerine eğilmek ve incelemek, hassasiyet göstermek durumunda kalmıştır. İşte bu husus, Türkiye'nin ulaşmış olduğu yüksek potansiyeli ve seviyeyi hepimize işaret etmektedir. Allah'a hamdolsun, bugünleri de gördük.
İmparatorluk bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhuriyeti'nin ikinci yüzyılında artık küresel seviyede her gelişmeye yön verebilecek kudret ve güce sahip olduğunu ispat etmiştir. Çok uzun bir süre değil ama yakın zamana kadar, ki hala da bugün aynı sürgünler devam ediyor, Gazze'de yaşanan, İsrail'in terör devleti edasıyla sergilemiş olduğu soykırımlar. Bunlara karşı dahil, sesini yükseltebilen, küresel seviyede gündem oluşturabilen ve Gazze'deki mazlum Filistinlerin yanına duruş sergileyen Türkiye'nin duruşu sayesinde Orta Doğu'ya savaş ikliminin yayılması büyük ölçüde engellenmiştir.
Biz bu adımları atarken, 2011 yılından bu yana, iç savaşın sürdüğü yanı başımızda komşumuz olan Suriye'de de bugün baktığımızda, artık Suriye halkı, kendi ülkelerinin idarelerini ele almak suretiyle huzur ve barış iklimine hamdolsun giriş yapmışlardır. Bu konuda uzun yıllardan beri hem iç bünyemizde hem de dış dünyada Türkiye aleyhinde istismar edilen bir husustu. Ama gelinen aşamada Türkiye'nin kuvvet ve iradesinin ne derecede büyük bir potansiyele sahip olduğunu dost düşman herkes görmüştür. İnşallah Suriye'nin daha da normalleşmesiyle beraber devlet mekanizmalarının hayata geçmesi, orada geçici anayasanın kalıcı hale gelmesi ve demokratik seçimlerin yapılması ile beraber, Suriyeli kardeşlerimizin huzur ikliminde yaşayabilmeleri için Türkiye olarak biz de üzerimize düşen yapacağız. Bu konu, Kayseri'de de uzun süre istismar edilmiştir. Suriyeli kardeşlerimizin buradaki misafirlikleriyle alakalı zaman zaman bazı siyasi çevreler, hatta yabancı bazı istihbarat çevreleri bu konuyu kullanmak suretiyle hem şehrimizin, hem ülkemizin hem de aynı zamanda Suriye'nin huzurunu ve güvenliğini bozmak istemiştir.
"AVRUPA BİRLİĞİ DE TÜRKİYE'YE KARŞI TAKINMIŞ OLDUKLARI İKİRCİKLİ TUTUMUN, YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜ"
Biz o dönem bir şey söylemiştik. Demiştik ki “Suriyeli kardeşlerimiz bizde kendi ülkelerinde normalleşme sağlanıncaya kadar misafirdir, başımızın üzerinde yerleri vardır.” İşte o gün, bugündür. Suriyeli kardeşlerimizin başları dik, onurlu bir şekilde ülkelerine dönmelerinin zamanıdır.
Türkiye ve Türk milleti bu misafirperverliğini göstererek ne derecede büyük bir necip millet olduğunu göstermiş ve ülkemizde bu anlamdaki kudretini ortaya koymuştur. Şimdi önümüzde yeni bazı durumlar ve koşullar var. Bakınız bugünlerde, biraz evvel söyledim ama bilhassa sanayicilerimizle de beraberiz aynı zamanda, Kayseri sanayisinin ağırlıklı bir kısmının Avrupa ülkelerine ihracat yaptığını biliyoruz. Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği de Türkiye'ye karşı bu zamana kadar takınmış oldukları ikircikli tutumun, yanlış tutumun ne derece kendileri açısından sorunlar doğduğunu görmeye başladılar.
Biz bunu her zaman söylüyorduk. Gerek Doğu Akdeniz meselesinde, Kıbrıs meselesinde, gerekse Ege Adaları meselesinde yahut sığınmacılarla alakalı konularda, geri kabul anlaşması ile alakalı hususlarda Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği'nin üzerine düşeni yapmadığını, ikircikli ve taraflı bir tutum takındığını belirtiyorduk. Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaş, Avrupa'nın önce güvenlik mimarisinin çökmesine, ardından da diğer boyutlarda ve yükselen ırkçılık akımlarını Türkofobi ve İslamofobi ile dikkate aldığınızda kendi yapılarındaki, siyasal durumlarındaki iktidarları dahi etkileyen bir netice doğurmaya başlamıştır. Bu koşullar karşısında Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı artık Türkiye'nin ortaklığının ve Türkiye'yle ilişkilerin daha da fazla gelişmesinin ne derecede büyük öneme sahip olduğunu anlamaya başladılar.
"TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ'NE TAM ÜYELİK HEDEFİYLE ÜZERİNE DÜŞEN SORUMLULUĞU YERİNE GETİRMİŞKEN AVRUPA BİRLİĞİ DE BEKLENTİMİZİYERİNE GETİRMELİ"
Ben burada bir durumun altını çizmek istiyorum Zaman zaman basında da bazı konular değerlendiriliyor ama Avrupa'nın Türkiye'ye bugün olan muhtaçlığı ve mecburiyeti sadece savunma boyutuyla alakalı değildir. Bakınız ekonomik olarak Avrupa'da çoğu sanayi devinin kapılarına kilit vurduğunu biliyoruz. Yine yaşanan Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş sebebiyle Avrupa'nın kendisine alternatif enerji kaynakları aramaya başladığını biliyoruz. Sanayi potansiyelini geliştirmeye çalıştığını biliyoruz. Emin olun saygıdeğer misafirler, Türkiye bu durumların hepsinde sadece savunma ile alakalı olmayıp hem ekonomide hem ticarette hem bölgesel diğer ortaklıklarda Avrupa açısından vazgeçilmez bir ortaktır. Avrupa Afrika'ya açılmak istiyorsa, Asya'ya açılmak istiyorsa bugün Türkiye'nin geliştirmiş olduğu ve dünyanın da aynı zamanda diplomatik kalması sebebiyle üçüncülük seviyesine ulaştığımız, 3. ülkesi olduğumuz böylesi bir dönemde Türkiye'nin ortaklığıyla kendi gücünü korumak, kendi varoluşsal, kendi yaşamsal şartlarını korumak ve geliştirmeyi murad ediyor. Burada da bizim haklı ve tabii bazı beklentilerimiz var. Bunların da elbette ki karşılanmasını murad ediyoruz.
Öncelikli olarak Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği'nin bu zamana kadar vermiş olduğu tüm taahhütlerin yerine gelmesini beklemek bizim hakkımızdır. Aynı zamanda Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefiyle üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmişken Avrupa Birliği'nin de bu anlamdaki müteakip adımları atması da bizim Türkiye olarak, Türk Milleti olarak elbette ki beklentimizdir. Bunlarla beraber Türkiye'nin yarınlarının daha aydınlık olduğunu, daha güçlü olduğunu şimdiden Allah'a hamdolsun söyleyebilmek mümkün.
"TÜRKİYE EKONOMİSİ SON ON ÜÇ ÇEYREKTİR BÜYÜME BAŞARISINI GÖSTERMİŞTİR"
Bakınız bunca sorunları sayarken ülkemizin geliştirdiği tedbirleri ama aynı zamanda erişmiş olduğumuz yüksek seviyeyi sizlere arz ederken bazı sayısal verilerle de bunları pekiştirmemiz lazımdır. Bir yanda koronavirüs, bir yanda ticaret savaşları, bir yanda fiziki savaşlar ki bunların büyük bir çoğunluğu Türkiye'nin yakın coğrafyasında şekillenirken Türkiye ekonomisi son on üç çeyrektir büyüme başarısını göstermiştir. Bunca krizin, bunca kaosun, bunca sıkıntının, bunca belanın, bunca öngörülen ve öngörülemeyen sorunların olduğu düzensizliklerle ve dengesizliklerle dolu bir dünyada bu ekonomik başarıyı göstermek hakikaten muazzam bir durum.
Aynı zamanda biz bunları yaparken dikkat buyurun, 2023 yılında hepimizi üzen, hepimizi acıya boğan, 11 ilimizi etkileyen bir deprem felaketiyle de yüzleşmek durumunda kaldık. Gelinen aşamada Allah'a hamd olsun. Deprem bölgesindeki tüm kardeşlerimizin yaralarının hızla sarılması süreci devam ediyor.
İnşallah bunlardan bu sene içerisinde orada başta altyapı ve üst yapı olmak üzere bütün yapılması gereken ne varsa hepsinin yapımı tamamlanacak. Yeni yüzyılda yeni hayatımızla yeni koşullarla beraber yeni Türkiye'yi el ele omuz omuza hep birlikte inşa edeceğiz.
"TERÖRLE MÜCADELEYE BU ZAMANA KADAR HARCADIĞIMIZ TOPLAM TUTAR 4 TRİLYON DOLAR"
Ama böylesi bir dönemde Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayın Genel Başkanımızın liderliğinde bizim üzerinde durduğumuz ana konulardan bir tanesi de terörle mücadeledir. Artık terörün Türkiye'de tamamen sonlandırılmasının ve terörsüz bir Türkiye ile yeni yüzyılda yeni hayatımızla aziz milletimizin her bir ferdiyle; doğduğu yer, doyduğu yer, anasının dili ne olursa olsun birbiriyle kucaklaşmak ve bütünleşmek suretiyle bir araya gelmesinin zamanı gelmiştir. Bakınız terörle mücadeleye bu zamana kadar harcadığımız toplam tutar 4 trilyon dolardır.
Bu paraya emin olun hepiniz sanayicisiniz. Kayseri’deyiz. Kayserililere paranın ne olduğunu öğretecek değiliz ama bir değeri var. Bu kadar yüksek bir meblağ ile biz bu belayla bu zamana kadar uğraşmamış olsaydık ülkemizin durumu çok daha başka bir seviyelere gelebilirdi. Bugün belki kişi başına düşen milli gelir, resmi rakamlara göre söylüyorum on beş bin dolar değil de belki otuz bin dolar olabilirdi. Belki Türkiye altyapısıyla alakalı, üst yapısıyla alakalı çok çok daha ileri bir seviyede olabilirdi. Belki binlerce okul, binlerce hastane yapabilirdik. Şehri, ülkemizi boydan boya yüksek hızlı tren ağlarını şimdikine en az beş on katı fazlasıyla inşa edebilirdik. İnşallah işte bu beladan kurtulmamızla beraber yalnızca birliğimizi, beraberliğimizi pekiştirmekle, kardeşliğimizi güçlendirmekle kalmayacağız. Türkiye'yi daha güçlü yarınlara ulaştırmak için milletimizin hem sosyal anlamda refah seviyesini yükseltmesi hem de yaşam seviyesini yükseltmesi anlamında çok daha aydınlık günleri, çok daha güzel günleri hep birlikte yaşayacağız diyorum.