Birilerinin biyolojik abi olması ve birilerinin abisi olması iyidir. Var zaten, iyidir de. Ama hayat gailesi içinde ‘Ağabeylik’ daha değerli ve önemlidir. Çoğumuz bunu zaman zaman dillendiririz. …. abimizdir dediğimizde hayatımıza dokunan, zihin dünyamızı ve ufkumuzu açan birinden bahsederiz. Benim için D. Mehmet Doğan ağabeydi, kelimenin tam manası ile ağabey! 46 yıllık TYB’nn kırk yılında Mehmet ağabeyle birlikteydik. Ankara ve İstanbul’da, İktibas dergisinde çalışırken, öğretmenlik yaparken, bekârken, evlendikten sonra hep ağabeyliğini yakından hissettik.
Sorardı, ben söylerdim. Veya ben söylerdim, o konuşurdu. Çoğu mükalememiz de hayat dersi niteliğindeydi. TYB çevresindeki dostlar halkasına bizi de dahil etti. Seksenli yılların başında Hatay sokaktaki garibanlık günlerinde millî müdafaada ve diğerlerinde. Faaliyetlere omuz vermemi istedi, zira üye olamıyorduk. Abimizin talebi üzerine öylece omuz verdik yıllarca. Rüzgârlı sokaktaki Zaman gazetesinde (FETÖ öncesi) yazmaya teşvik etti. Kültür sanat yıllığında bölüm hazırlamamı istedi. Sekiz yıl süreyle yıllığın mizah ve karikatür bölümünü dostlarla hazırladık. Vesile oldu, teşvik etti, tashihlerini yaptı. Rıfkı Kaymaz merhumu da Mehmet Çetin rahmetliyi de bu bağlamda hayırla yâd etmeliyim. Yemekli meşhur pazartesi konuşmalarına (Ankara otellerinde), hoca sen de katıl diyerek görevlendirmesi ağabeyliğinin bir gereği idi. Hatay sokakta Şaban Abak, Hakan Albayrak ve diğer genç dostlara gösterdiği alicenaplığın bizzat şahidiyim. Toplantılar, kongreler, yerel yönetim işbirlikleri; bürokrat şehri Ankara’da TYB bana ve dostlara çöldeki vaha nispetinde idi. Yazarlar, öğretmen dostlar, öğrencilerim ve akrabalarımla TYB mekânları müsait vakitlerde ziyaretgâhımızdı Ankara’da. Uluslararası şiir şölenlerine Mehmet abi ile katıldım. Birçok dostumuzla bu şölenlerde yoğun müşahedelerde bulundum. Uluslararası organizasyon tecrübesi kazandık ve bu tecrübeyi yıllarca kamudaki görevlerimizde değerlendirdik. Yılın yazar ve sanatçısı ödül törenlerini organize ettik. İstanbul’daki törenlerin birkaçının sunuculuğunu yaptık. Mevzuat el verince (öğretmenler üye olamıyordu) ve üye olunca Mehmet ağabeyin yapmaya çalıştığını ve bir kurumda aktif üye olmanın neye tekabül ettiğini İstanbul’da anladım. İstanbul’daki şubenin yönetimini üç dönem Ahmet Kot, iki dönem de Ali Ural’la deruhte ettik. Hem medresenin (Kızlarağası Medresesi) restore edilmesine zemin hazırladık hem de edebiyat mevsimi festivalinin yerleşmesini temin ettik. Bunlar olurken Mehmet ağabeyin bir eli her dem üzerimizdeydi. Hem fiili hem de hukuki sıkıntılarımızda hızır gibi yanı başımızdaydı. Zira o bizim ağabeyimizdi ve ağabeyliğin gereğini yapıyordu. Kurucusu ve şeref başkanı olduğu Yazarlar Birliği’nin önce Türkiye ismini alarak kamu yararı gözeten dernek statüsü kazanmasını sağladı ardından da Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı’nı kurdu. Daha sonra Yazar Yayınları yayınevini inşa ederek nitelikli birçok eserin yayımlanmasına öncülük etti. Dildeki rüchaniyeti/yetkinliği sözlüklerinin müteaddid/defaten baskılarının yapılması ile tasdik edildi ve bu alanda öncülerden biri oldu. Adeta tek kişilik bir kurum gibi çalıştı. Yakın dönem meselelerine getirdiği eleştirel yaklaşımları ile (kitapları, yazıları, konferansları) ses getirdi. Etkili oldu. Safahat ve Âkif’e hayatında ayrı bir bahis açtı. Bu konuda azami hassasiyet gösterdi, rehberlik etti. Türkiye ve Avrupa’yı karış karış adımladı ve müspet netice aldı. Hayatta iken Hacettepe Üniversitesi ile problemler çözüldü. Taceddin Dergâhı asli hüviyetine kavuştu. 12 Mart İstiklal Marşı’nın mecliste kanunla kabul edilmesine vesile oldu.
Âkif toplantıları yaptı, kitaplarını yayımladı. Kültür kurumları ile memlekete saka misali yangın sönsün diye su taşıdı. TYB bültenlerini kurumsal hale getirdi ciddiyet kazandırdı. Bir uçtan bir uca Anadolu’da TYB’nin bayrağı dalgalansın diye şubeler ve temsilcilikler açtırdı. Şube toplantılarına abilik etti. Uzatmayayım. Mehmet ağabey tüm bunları yaparken sağlığını ihmal etti. İçten içe yanarken yangın yerine dönen memleket için umuları çoğaltmak için çalıştı ve adetâ kendini feda etti. Bir yıl önce Mehmet ağabeyi gördüğümüzde eşim de ben de “Mehmet ağabey biraz dinlense” dedik olmadı. Ama o, vaktinin kısıtlı olduğunun şuur ve idraki ile gözünü budaktan ayırmayan bir Anadolu alpereni olarak Celal ve Cemal sahibi Allah’a teslimdi. İzzet ve cesareti geride bırakarak Hakk’a yürüdü. Ağabeyimiz örnek bir şahsiyetti. Özellikle yazdığım bu son satırların daha dikkatlice okunmasını isterim. Tıpkı üstat NFK’in öldüğünde Vahdettin kitabından dolayı on altı ay mahkûmiyetle gitmesi gibi. Hayatı ve yaptıkları zaten örnekti. Gidişi ise muhteşem oldu. Mehmet ağabeyimize rahmet, ailesine, sevenlerine sabır diliyor; açtığı kutlu ve bereketli yol tahkim edilerek ebediyen devam eder diye niyaz ediyoruz.