Evet evet yanlış duymadınız. Kuyruk oluşumunu her ne kadar hayvanlara özgü kabul etsek de yeni doğan bebeklerde de böyle bir yapıyla karşılaşmak çok da imkansız değil.
Lafı daha fazla uzatmadan böyle bir şeyin nasıl mümkün olabildiğini açıklığa kavuşturalım.
2017 yılından bu yana resmi kayıtlarla bildirilen yaklaşık 40 bebek, kuyruğa benzer bir çıkıntıyla dünyaya gözlerini açtı.
Hassas İçerik #blur-img{ filter: blur(100px); -webkit-filter: blur(100px); cursor:pointer; } /* Position text in the middle of the page/image */ .blur-bg-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: bold; position: absolute; top: 50%; left: 50%; transform: translate(-50%, -50%); z-index: 2; width: 80%; padding: 20px !important; text-align: center; cursor:pointer; }
Bu kuyruk oluşumu, aslında oldukça nadir olmakla birlikte en fazla 18 cm civarında görülebilir ve ameliyatla kolaylıkla çıkartılabilen, oldukça yumuşak, herhangi bir işlevi olmayan kemiksiz bir yapıdır. Bilim dünyası bu oluşumun sırrını henüz tam olarak çözebilmiş değil ancak araştırmacıların bu uzantılara dair elbette çeşitli görüşleri bulunmakta.
Aslında insan kuyruklarının kökenine ilişkin gizem, Charles Darwin ile başlar. 100 yıldan çok daha uzun bir süre önce insan kuyruklarının, evrimin bir rastlantısı olduğunu ifade eden Darwin bir diğer yandan bu durumun kuyruklu bir atadan geriye kalanlar olduğunu da öne sürer.
Ayrıca 1980’lerde bilim insanları, genetik mutasyonların zaman zaman tarihsel durumlarına geri dönebileceğini öne sürmüştü.
Hassas İçerik #blur-img{ filter: blur(100px); -webkit-filter: blur(100px); cursor:pointer; } /* Position text in the middle of the page/image */ .blur-bg-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: bold; position: absolute; top: 50%; left: 50%; transform: translate(-50%, -50%); z-index: 2; width: 80%; padding: 20px !important; text-align: center; cursor:pointer; }
Bundan 5 yıl sonraki bir makale de bebeklerde doğumla birlikte karşılaşılan bu benzersiz çıkıntıların, iki farklı türde gelişim gösterdiğini ifade etti. Bu yapılardan ilki “gerçek kuyruk” olarak adlandırılırken ikincisi, zaman zaman kemikleri içerebilen “sahte kuyruk” olarak adlandırılır ve tarihsel olarak doğum kusurlarıyla bağdaştırılır.
Genel itibarıyla bu iki kuyruk oluşumunun da zararsız olduğu düşünülür ancak bu çıkıntılar, anne karnındaki embriyonun gelişimini önlemede büyük bir risk teşkil eder. Yine birbiriyle harmanlanmış genetik ve çevresel faktörlerin de bu oluşuma sebebiyet verebileceği, çeşitli teoriler arasında.
Kuyruğu andıran bu tuhaf uzantı, embriyo ortalama 5. haftadayken ortaya çıkar.
Kuyruk küçültme işlemi .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
8. haftada ise embriyonun gövdesi ile bütünleşir ve bu sebeple kuyruk, doğuma kadar kalacağından, oldukça büyük bir doğum kusuru sayılır. Ayrıca bir kuyrukla doğan bebekler, çeşitli nörolojik sorunlarla da karşılaşır. 2008’de yapılan bir araştırma da bu uzantıların iyi huylu olmadığını ifade etmekte.
Araştırmacılar bu bebeklerin ileriki yaşamlarında herhangi bir sağlık problemiyle karşılaşmaması için, henüz bebeklik dönemindeyken bu kuyruğun alınması odaklı bir ameliyat yapılmasının ve buna ek olarak beyin görüntüleme kontrolünden de geçmesinin oldukça önemli olduğunu vurguluyor.
Kaynaklar: Science Alert, Science Times, Us Today News