Prof. Dr. Oğuz Oyan, para politikası araçları ters yönde kullanılınca, ekonomi yönetiminin yan yollardan etkisiz ve maliyetli çareler üretmeye itildiğini vurgulayarak hem kur hem de faizleri birlikte belirlemek gibi “olmayacak duaya amin” denildiğini söyledi.
Oyan, Saray ve ekonomi yönetiminin enflasyona karşı mücadeleyi öncelikli görmediğini anlatarak “AKP iktidarının ekonomik büyümeyi önceleyen politikaları bu denli fiyat ve kur çarpılmalarına meydan vermeden de başarılabilirdi. Artık bu tren kaçmıştır” dedi. Aynı zamanda eski CHP milletvekili olan Oğuz Oyan ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
- Türkiye’nin risk CDS’leri 900 puanı aştı. Artık yabancı yatırımcının Türkiye’ye güveni olur mu?
Türkiye ekonomisinin kırılganlık artışı kuşkusuz yabancı yatırımcının güvenini sarsar. Daha önemli sorun ise, Türkiye’nin dış borçlarını ve cari açığı çevirme maliyetlerinin olağanüstü yükselmiş olmasıdır. Bir yıl içinde vadesi gelen borçlar ile cari açık toplamının 230 milyar doları bulacağı hesaba katıldığında, libor artı risk/temerrüd primi olarak dolar bazında yüzde 12’lerde oluşan bir borçlanma faizinin, sürdürülebilmesi zordur.
Bu maliyetlerde bir borçlanmanın bizzat kendisi ülkeyi/şirketleri temerrüde düşürecek niteliktedir. Eğer temerrüt durumu oluşursa, yüksek CDS’lere rağmen (yani riskleri önceden Türkiye’ye ödetmiş olmalarına rağmen) dış güçler alacaklarına şahin kesilip (Demirbank’ın batışında görüldüğü gibi) ülke yönetimini sorumlu tutar ve alacaklarını hiç risk yokmuş gibi tahsil etme kapasitesine sahip olurlar.
GELİRLER ARTIRILMALI
- Türkiye’deki yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının sonu nereye varacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan enflasyonu önemsizleştirmek için “hayat pahalılığı daha büyük sorundur” diyebiliyor ama bunun nereye varacağını kestiremiyor: O zaman gelirleri enflasyonun üzerinde artıracaksınız! Devlet, memurların/kamu işçilerinin ücretlerini, emekli maaşlarını, asgari ücreti doğrudan belirlerken tüm ücret/ gelir düzeylerini dolaylı etkilemektedir. Kaldı ki maliye politikalarıyla, tarımsal desteklemeyle bölüşüm ilişkilerine müdahale edebilmektedir.
OLMAYACAK DUAYA AMİN
- Ekonomi çok zor bir dönemden geçiyor, her gün yeni önlemler açıklanıyor, bunlar sorunları çözmeye ne derece etki ediyor?
Saray ve ekonomi yönetiminin enflasyona karşı mücadeleyi öncelikli görmediğini Bakan Nebati veciz biçimde itiraf etmişti. Gerçi AKP iktidarının ekonomik büyümeyi önceleyen politikaları bu denli fiyat ve kur çarpılmalarına meydan vermeden de başarılabilirdi. Şimdi artık bu tren kaçmıştır. Para politikası araçları ters yönde kullanılınca, ekonomi yönetimi kendisine bırakılan sığ alanda yan yollardan etkisiz ve maliyetli çareler üretmeye itildi. Ancak dışa açık bir ekonomide hem kur hem de faizleri birlikte belirlemek gibi “olmayacak duaya amin” denildiğinde, her türlü şoklara açık olunacaktır. Bunu 1994 krizinden öğrenemediyseniz, 2018 sonrasında bizzat yarattığınız ve deneyimlediğiniz üç döviz krizinden öğrenme aklına sahip olacaksınız.
ÜRETİMDE KAMUCU YAKLAŞIM ŞART
- Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları nelerdir, çözüm için atılması gereken adımlar hangileridir?
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları, AKP döneminde katmerlenen sanayisizleşme ve teknolojik gerilik; sanayide, tarımda ve enerjide büyüyen dış bağımlılık; düşük tasarruf kapasitesi; işgücünün ileri teknolojiye uyumunu sınırlayan vasatlıklardır.
Şimdi gelinen noktada, üç “sistem-içi” seçenek bulunuyor: 1) 2000-2008 tarzı sert bir IMF programı; 2) 2008-2015 tarzı IMF’siz IMF disiplini; 3) Sermaye kontrolleri rejimine geçiş, (dış borç konsolidasyonu da içerilebilir). Bu sonuncusu sol bir program bile sayılmaz ama IMF’siz bir seçenek olarak değerlidir. Türkiye’nin önünde bölüşüm ve üretim öncelikli bir kamuculuğu, ekonomik bağımsızlığı yeniden düşünmekten başka gerçek seçenek bulunmuyor.
KKM’NİN BÜTÇEYE YÜKÜ YASAL DEĞİL
- Döviz kurunu düşürmek için atılan adımların hiçbir işe yaramadığını gördük, kur tarafında ne tür riskler söz konusu olacak?
Döviz kurunu düşürmekten ziyade belirli ara platolarda bekletmek politikasının ne denli yüksek maliyetlere sahip olduğunu TCMB rezervlerinin hızla eritilmesinde gördük. Dışa açık bir ekonomide hiçbir rezerv büyüklüğü kur şoklarını durdurmak için yeterli olamaz ve faiz aracını ikame edemez.
Kurları tutmak için getirilen KKM’nin bütçeye yükü şimdiden 37.2 milyar TL ve bu harcama yasal dayanağa sahip olmadan yapıldı. Ek bütçeye konulan 40 milyar TL’lik ödenekse kesinlikle yetersiz; ayrıca kur farkları için Gelir ve Kurumlar Vergileri istisnaları, TCMB tarafından üstlenilen KKM maliyetleri de eklenirse, yıllık toplam maliyet 200 milyar TL’yi aşabilecektir.
Kurları tutmak yanında döviz arzını artırmak için başvurulan kısmi kambiyo kontrollerinin (ihracat ve turizm gelirlerinin kısmen TL’ye çevrilmesi zorunluluğu; şirketlerin fazla döviz tutmasının TL krediye erişimlerini engellemesi...) sorunlara çare üretmesi zordur. Ancak Türkiye’nin tam sermaye kontrollerine mecbur kalması şaşılacak bir durum olmayacaktır.
Ekonominin dış ticari ilişkilerinin beklenenin ötesinde açık üretme eğilimi de (ilk altı ayda 51.4 milyar dolar dış ticaret açığı; ilk beş ayında 28.1 milyar dolar cari açık) bu tabloyu karartmakta, kur risklerinin artışını körüklemektedir. Ekonominin döviz geliri yaratma kapasitesi aşınırken ithalat başta olmak üzere gider cephesi büyümektedir. Bunun sonucunda yılın ikinci yarısında büyüme ve ithalatın frenlenmesi kaçınılmaz görünmektedir.
İŞSİZLİK DAHA DA ARTACAK
- Kaynak sorunları nedeniyle, ilk çeyrekteki büyüme hızının sürdürülmesi zordur. Dünyadaki durgunluğun etkileri de büyümeyi sınırlayacaktır. İktidarın seçime giderken faizleri artırması ise -bir döviz şoku hariç- düşünülemez.
Sorun daha boyutludur: Enflasyon, reel ücret erimesi, işsizlik, iç ticaret hadlerinin çiftçi aleyhine seyretmesi gibi nedenlerle tarihi bir yoksullaşma yaşanırken sermayeye kapsamlı gelir/servet transferleri üzerinden derin ve hızlı bir bölüşüm şoku yaratılmaktadır.
www.idrak34.com