Büyüyen göz bebekleri, titreyen bir vücut ve ürperen tüyler… Bunlar, korku duygusunun en büyük işaretlerinden öyle değil mi?
Gelin, korkunun insan vücudunda ve beyninde bıraktığı etkilere bakalım.
Korku, beynin limbik sisteminin bir parçası olan amigdalada başlar.
Amigdala, tehditleri tanıyan ve duyguları işleyen kritik bir merkezdir. Herhangi bir tehdit algılandığında, beyindeki hipotalamus sinir ve endokrin sistemlerine kimyasal sinyaller gönderir.
Bu sinyaller adrenalin, dopamin veya kortizol gibi hormonların salgılanmasını sağlar. Bu hormonlar, vücudu hızlı bir tepki için hazırlar. Nefes alış verişi hızlanır, kalp kanı kaslara ve organlara çok daha hızlı pompalar.
Korku sırasında göz bebekleri büyür, kaslar gerilir ve çevredeki tehditleri daha iyi görmek için zihin keskinleşir.
Adrenalin ise ağrı hissini azaltır. Ayrıca korku sırasında dopamin de salgılanır ve bu salgının, korku esnasında neden bazı insanların keyif aldığını açıklayabilir.
Peki beyin, gerçek bir tehlike ile mi yoksa yalnızca algılanan bir tehlike ile mi karşı karşıya kaldığınızı nasıl ayırt edebilir? Bilim insanlarına göre ilk biyolojik tepki, her iki durumda da aynıdır.
Ancak birkaç saniye sonra beynin rasyonel düşünmeden sorumlu bölgesi olan prefontal korteks devreye girer ve tehlikenin gerçek olup olmadığını değerlendirir. Aynı zamanda hipokampus da geçmiş deneyimlere dayanarak durumu değerlendirir.
Öte yandan bazı insanlar için korku deneyimi oldukça dramatik olabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu veya anksiyete bozukluğu gibi sağlık problemleri olan kişiler, korku tepkisine karşı aşırı hassas olabilirler. Bu tür kişiler için korku veren durumlardan ya da aktivitelerden kaçınmak büyük önem taşır.
Kaynaklar: National Geographic, Medical News Todayİlginizi çekebilir: