Günler öncesinden başlar İstanbul’da 8 Mart hazırlıkları, kadınların örgütlü mücadelesi. Yolunuz denk düşmüşse ya da bir kez de olsun katıldıysanız 8 Mart’a, atmosferin ve gidişatın her sene benzer sahnelere ev sahipliği yaptığını bilirsiniz. Tıpkı kadınlar gibi basın emekçileri de 8 Mart için günler öncesinden hazırlıklarını yapar; alana kim gidecek, kim nerede konuşlanacak, nerede, ne bekleniyor?
8 Mart’ta ekip arkadaşım Aleyna Erdoğan ve ben, iki genç kadın olarak saatler öncesinden Taksim’e girerek, alanı yoklamaya başladık. Peki, ne gördük, nasıl başladı ve bitti?
RESİM DE TABLO DA AYNI
Dün saat 14.00 civarı Taksim’le bağlantısı olan tüm ulaşım araçlarının seferleri her sene olduğu gibi iptal edildi, yollar kapatıldı. Taksim’de artık bir sembol işlevi görüp, 365 gün alana yığılan polis ekiplerinin sayısı saatler geçtikçe arttı. İstiklal Caddesi, güneşli bir bahar gününün ruhunu değil, ‘Yürüyüş büyüyecek mi’ sorusunun endişesini sırtlanmış şekilde sessizleşti. Cadde boyunca konuştuğumuz polisler, ‘Yasak yok, normal tedbir bunlar’ gibi geçiştirici cevaplar verdiler. Meydanda aynı diyaloğa girdiğimiz bir memura ‘Peki, bu barikatlar neden’ sorusunu yönelttim. Gülümseyerek cevap verdi: ‘Kadınlar daha rahat yürüsün istiyoruz.’
Saat 18.00’de yasağın duyurulduğunu nihayet öğrendik ve rotayı yıllardır kadınların buluşma noktası haline gelen Sıraselviler’e çevirdik. Kimler yoktu ki; öğrenciler, LGBTİ+’lar, dernekler, muhalif siyasiler tabii bir de neredeyse eylemciler kadar kalabalık olan polis ekipleri.
Kimi merdivenlerde döviz süslüyor kimi rujunu sürüyor. Çok mutlu, umutlu bir hava hâkimdi o sıralar, sonrası malum tabii. Sıraselviler’den Taksim’e çıkış gözükmüyor, yokuşta sadece polislerin baretleri var, yüzlerce beyaz baret. O an üniformaların içinde bir insan olduğunu düşünmüyorsunuz, cansız konu mankenlerinin verdiği izlenimden farksız hepsi.
Tanıdık yüzler gördüm alanda, iyi anlamda değil maalesef. Gördüğümde rahatsız hissettiğim iki yüz mesela; biri daha önce Gazeteci arkadaşımız Meral Danyıldız’ı darp eden yine bir kadın polis memuru, en önde duruyor. Uzun süre kilitlendik birbirimize, konuşmadan çarpıştık o alanda. Diğeri eylemlerden aşina olduğumuz üst düzey yetkili bir polis, adını duyan ‘Aman denk gelmeyin’ diyor.
Nihayet sesler yükseliyor, dövizler kaldırılıyor; bilerek yürüyüş demiyorum çünkü iki adım atmadan çoktan ablukaya aldılar kalabalığı. Tüm gece kulağımda yankılanan iki slogan kaldı o anlardan aklımda: ‘Hükümet istifa’ ve ‘Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa’…
Olamadılar, bir günlüğüne olsa değil Taksim’e çıkmak, caddede iki adım yürüyemediler. Barikata doğru kısa bir hareketlilik yaşandı. En öndeydik ve birden hareketlendi beyaz baretler, önde o yetkili memur ‘Çek, çek videoya al’ diye emirler veriyor yanındakilere. Bir itiş kakış, polise mukavemet, bir temas görmedim açıkçası Sıraselviler’de, sadece ‘Taksim’e çıkmak istiyoruz’ sesleri yükseliyordu. Ve nihayet müdahale başladı, zaten müdahale bekliyorduk kronik bir an artık.
Aniden polisler tarafından iteklenmeye başladık, direndikçe daha da sertleşti. Kafamı kaldırmamla üzerime yağan biber gazını yemem bir oldu. Birkaç kadını işaret ederek, çembere aldılar. Kameralarımız artık kadınları değil, polis barikatlarını çekiyordu. Adım adım alandan dışarıya atıldık. En son önümüzde baretler, arkamızda çitlerle bir ablukaya alındığımızı hatırlıyorum. Sonrası final zaten, ne desek olmadı. Gecenin sonunda elimizde çok sayıda gözaltı, bolca öksürük ve hayıflanışlarımız kaldı.
‘8 Mart neden bu kadar sert geçiyor’ sorusu sizin de aklınıza takılmış olabilir çünkü görüyorsunuz alanı ne silahlılar ne de saldırgan sadece sloganlarını atıp yürümek istiyorlar. Ben dün bir kez daha emin oldum, çok korkuyorlar kadınlardan.
İstiyorlar ki sesimiz çıkmasın, istiyorlar ki devam etsin bu düzen ancak bir inada tutunmuşuz artık, ne yapsalar boş önümüzde kimse duramaz…