Sürekli kendimizi birileriyle karşılaştırdığımızı fark ettiniz mi? Okulda diğer öğrencilerle, trafikte diğer sürücülerle, iş yaşamında çalışma arkadaşlarımızla. Bu karşılaştırma sonucunda da çoğunlukla öz güvenli bir şekilde diğerlerinden daha iyi olduğumuzu düşünürüz. Kulağa biraz narsistçe geliyor değil mi?
Türkçede ortalamanın üstü etkisi diye de adlandırılan bu olgunun bizim yararımıza ve zararımıza olduğu birçok durum bulunuyor. Bunlara geçmeden önce bilimsel arka planına bakalım.
"Better than average effect nedir?" sorusunun cevabı için 1965 yılına gitmemiz gerekiyor.
Sosyal psikologlar Edward E. Jones ve Steven J. Berg, 1965 yılında birçok insan davranışını açıklayan better than average effect kavramını ortaya attılar. Bu kavrama göre insanlar genellikle kendilerini çoğunluktan daha üstün veya daha iyi kalpli olarak görme eğilimindeydiler. Daha sonra araştırmacılar bu durumun oluşmasının nedenini araştırınca birkaç tane madde sıraladılar:
Araştırmacılar ortalamanın üstü olduğumuza inanmanın bize evrimsel bir avantaj sağlıyor olabileceğini düşünüyorlar.
Bu teoriye göre; insanlar kendilerini diğer insanlardan daha üstün gördükleri için öz güvenleri artar, kendilerini iyi hissederler ve böylece daha iyi performans gösterirler. Bu şekilde faydasını gördükten sonra da ilkel insanlardan bugüne kadar devam ettirmiş olabiliriz.
"Kimse yoğurdum ekşi demez" sözünün bilimsel açıklaması “sosyal karşılaştırma teorisi” olabilir.
Bu teoriye göre ortalamanın üstü etkisinin bir diğer nedeni de sosyal karşılaştırma teorisidir. Yani insanlar kendilerini diğer insanlarla karşılaştırarak kendilerinin ne kadar iyi olduklarını belirlerler. Ancak kendilerini diğer insanlarla karşılaştırırken, diğerlerinin eksikliklerine ve hatalarına daha fazla odaklanıp kendi hatalarını göremezler. Durum böyle olunca, insanlar kendilerini diğer insanlardan daha üstün görmelerine neden olabilecek bir yanılsama içinde kalırlar.
Tarihinden ve nedenlerinden bahsettiğimize göre şimdi sıradan hayatımıza nasıl yansıdığına bakalım: faydadan çok zararı olabilir.
Kavramın bizim için olan faydalarına bakarsak eğer; ilk sırada, insanların bu yanılsama içinde olduklarından dolayı hedeflerine ulaşma konusunda daha fazla motive olması olabilir. İkinci sırada ise insanların öz güvenlerini artırarak daha iyi performans göstermelerine yardımcı olması gelebilir.
Başarısızlıkla yüzleşmenin zor olduğunu örneklerle somutlaştıralım.
Önce iş performansında bize yansıyan zararlarına bakalım. Kişi, iş hayatında kendisini çalışma arkadaşlarından daha üstün görüyorsa ve yüksek bir pozisyon hedefliyorsa, bu hedefe ulaşamaması durumunda büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilir. Aynı durum akademik başarıda da gerçekleşebilir. Kendini diğer öğrencilerden daha zeki zanneden öğrenciler sınavlarda beklediği puanı alamayınca hayal kırıklıkları yaşayabilirler.
Sürücüler üzerinden de örnek verilebilir. Yapılan araştırmalarda sürücülerin genelde kendilerinin toplumun genelinden daha iyi sürücü olduğunu söyledikleri bulunmuş. Bu durumun trafik kazalarının da bir nedeni olabileceği düşünülüyor. Çünkü kendini daha iyi gören sürücülerin trafik kurallarına daha az uyabileceği düşünülüyor.
Bu olgunun insanlar arasındaki farklılıkları azaltarak ön yargıya ve ayrımcılığa da sebep olabileceği düşünülüyor. Özellikle insanların farklı kültürlerden veya farklı yaşam tarzlarından geldiği durumlarda daha etkili olabileceği düşünülüyor.
Bu olgunun insan davranışlarında geniş yelpazede görülebileceğinden bahsetmiştik. Bunun son örneği de günümüzde önemi bir hayli artan fiziksel görünüm. Araştırmalar, insanların çoğunluğunun kendilerinin diğerlerinden daha iyi bir görünüme sahip olduğunu düşündüklerini gösteriyorlar. Genel olarak kendimizi diğerlerinden daha güzel/yakışıklı bulduğumuzda bu bazı gerçekçi olmayan beklentilere sahip olmamıza neden olabilir. Bir yerde bu durum kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemizi de zorlaştırabilir.
Bu kavramı öğrenmenin bizim için önemi daha objektif olabilmekle ilgili.
İnsanların mıknatıs gibi çekildiği, karşı koymakta zorluk çektiği bu kavramla baş edilebilmesinin yolu kendimizi doğru bir şekilde değerlendirmek, gerçekçi bir bakış açısına sahip olmak ve gerçekçi hedefler belirlemekten geçiyor.
Kaynaklar: Research Gate, APA Psycnet, Pubmed