Modern haliyle insanlık, sadece günümüzde içinde yaşadığımız insan topluluğu mu, yoksa bizden önce bu gezegende yaşamış, yüksek bir bilgi donanımına ve belki de teknik olarak daha üst düzeye sahip başka insanlar var mıydı?
Bu soru, özellikle kutsal kitaplar, önceki kavimlere birçok kez, ancak herhangi bir mekan ya da zaman belirtilmeden atıfta bulunsalar da kesin cevaplar olmadığından modern insanın aklını kurcalayan başlıca sorulardan biri olmaya devam ediyor.
Bunun yanında insanoğlunun atalarıyla ilgili bilgi açlığını giderecek bir görüş sunma çabası da sürüyor.
İnsanoğlunun ataları sadece çobanlar ve yiyecek arayan avcılar mıydı, yoksa aralarında araştırmacıyı eskilere ilişkin bu yüzeysel hipotezi reddetmeye zorlayan tarihi kanıtlar oluşturanlar var mıydı?
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, geçen günlerde yapılan ve köklerinin aynı anda tarihin ve coğrafyanın derinliklerinde yatmasından ötürü daha derinlere bakabileceğimiz keşifler bize belki de bu soru yeniden sormamız için kapıyı ardına kadar açabilir.
BÜYÜK PİRAMİT KORİDORU VE ZELANDİYA KITASI
Mısır Turizm Bakanlığı, mart ayı başlarında, insanlar için halen gizemli bir yapılan ve sırrı çözülemeyen Keops (Kral Khufu) Piramidi'nin (Büyük Piramit) içinde dokuz metre uzunluğunda bir koridorun keşfedildiğini duyurdu.
Mısırlı ünlü arkeolog Zahi Havas'a göre bu geçit, özellikle üçgen şekli ve piramidin kuzey ucundaki gizli bir çatıya sahip olması nedeniyle modern çağın en önemli bilimsel keşiflerinden biri.
Keşfiyle birçok soru işaretinin de ortaya çıkmasına neden geçitle ilgili çalışma yapılacağını belirten Havas, keşfin aynı zamanda dünyanın içinde ne olduğunu bilme konusundaki heyecanı yeniden canlandıracağını düşünüyor.
Havas'a göre bu yüzden herkes, Mısırlı ve yabancı bilim adamlarının, gelecekte dünyanın sırlarına ulaşmayı sağlayabilecek ve eski uygarlıkların tarihini ortaya çıkarıp somutlaştırabilecek çalışmalarını yakından takip edebilmek için birbiriyle yarışıyor.
Peki, bu geçit, Kral Keops'un mezar odasının bulunmasını sağlayacak mı, yoksa özellikle antik Mısırlıların, bu piramitlerin kalbine sakladıkları; bilgelik tanrısı Thoth'un bilgilerini ve kayıp kıta Atlantis hakkındaki bilgileri gizleyen sırlar odası olarak kalacak mı?
Ayrıca, bir grup jeoloji uzmanı, yaklaşık 400 yıllık araştırmaların ardından, yüzlerce yıldır kayıp olan Zelandiya adlı yeni bir kıtanın keşfedildiğini duyurdu.
Bundan 60 milyon yıl önce Avustralya'dan ayrılan kıta, yaklaşık 4,9 milyon kilometrekarelik bir alana sahip ve büyük bir bölümü suyun altında kalıyor.
Kıta, bir zamanlar 500 milyon yılı aşkın bir süre önce batı Antarktika ve doğu Avustralya'nın çoğunu da içeren eski alt kıta Gondvana'nın bir parçasıydı.
Zelandiya Kıtası, yaklaşık 105 milyon yıl önce jeoloji uzmanlarının halen tam olarak anlayamadığı nedenlerle süper kıtadan 'uzaklaşmaya' başladı.
Zelandiya'nın keşfi, kayıp kıta Atlantis'in keşfinin bir habercisi olabilir mi ya da Keops Piramiti'ndeki geçidin keşfi, insanlığın gizemli ve heyecan verici geçmişiyle bağlantı kurmanın önünü açabilir mi?
KRAL KEOPS'UN SIR ODASI VE İNSANLIĞIN GİZEMLERİ
Büyük Piramit'in içinde yeni bir geçidin keşfedilmesi, Kral Keops'un mezar odasını ve içinde olduğu düşünülen kozmik sırları keşfetme arzusunu canlandırdı.
Arkeologlar, şu ana kadar Kral Keops'un lahitine dair bir ipucu bulamazken Kral Keops'un lahiti gerçekten Büyük Piramit'te mi değil mi henüz bilinmiyor.
En heyecan verici olansa şimdiye kadar piramidin içinde hiçbir lahidin keşfedilmemiş olması.
Bu da bazı Mısırlı ve yabancı arkeologların piramitlerin Keops, Kefren (Khafra) ve Mikerinos (Menkaura) gibi büyük firavunlar için bir mezar yeri olmaktan çok, küresel bir enerji üreticisi ve belki de insanlığın sırlarının koruyucusu olduğuna dair görüşlerini güçlendiriyor.
Bizanslı tarihçi George Syncellus'un bıraktığı belgelere baktığımızda, milattan önce (MÖ) üçüncü yüzyılda yazılmış 'Sothis Kitabı - Thoth' adlı kayıp bir antik Mısır kitabesinden bahsedildiğini görebiliriz.
Kitabede, Büyük Tufan'dan (Nuh Tufanı) sonra Mısır'a getirilen ve Hz. İbrahim'e atfedilen kutsal metinlerden bahsedildiğine inanılıyor.
PEKİ, BU KİTABE NEREDE?
Elbette bizi Büyük Piramit'in içinde. Bu bizi Büyük Piramit ile Büyük Tufan arasında ilişki kurmaya itiyor.
Peki, piramit tufandan önce mi inşa edildi ve iki farklı zaman ve farklı insan dünyaları arasında bir tanık ve bir bağlantı olarak tufandan sonra yeryüzünde kaldı?
Dahası, Belçika asıllı mühendis ve piramit araştırmacısı Robert Bauval, 'Secret Chamber' (Gizli Oda) adlı kitabında Büyük Piramit'in içindeki bu gizli odada antik Mısır tanrısı Thoth'a atfedilen Hermetik yazıların olduğundan bahsediyor.
THOTH KİMDİR VE ANTİK MISIRLILARLA NASIL BIR HİKAYESİ VAR?
Thoth, antik Mısırlılar arasında bilgelik tanrısı, Hermopolis kozmik üstatlarından ve önde gelen antik Mısır tanrılarından biri olarak kabul ediliyor, başı antik Mısır'ın gizemli kuşu ibis ile tasvir ediliyor.
Antik Mısırlılar, Thoth'un kendilerine yazmayı ve aritmetiği öğrettiğine inanıyorlardı. Bu yüzden onu her zaman bir kalem ve bir tablet tutarken tasvir ettiler.
Thoth'a atfedilen Hermetik yazılarda tanrıça İsis'in oğlu Horus'a tanrı Thoth'un Osiris'in sırlarının yanındaki bir taşa kazınmış ve piramitte gizlenmiş olduğuna dair gizli bir bilgi anlattığı aktarılır.
Bu oda çok uzun süre antik Mısır araştırmacılarının kafasını karıştırdı.
Bunların arasında Sırlar Odası'nın gerçekten var olduğunu savunan Chicago Üniversitesi'nden Dr. Mark Lehner de vardı.
Sırlar Odası'nın çok güçlü bir savunma sistemine sahip olduğunu belirten Dr. Lehner, kimsenin odaya erişememesi için odaya giden yolda çeşitli tuzaklar olduğuna inandıklarını belirtti.
Bu da kralın mezar odasının dışındaki çok küçük bir odaya giden olukların nasıl yapıldığını açıklıyor.
Tuzak, kralın mezar odasından önceki bir odadır. Eğer dışarıdan bir hırsız girerse, yukarıdan üç granit levha düşüp aşağıya doğru kayarak mezarın kutsal sayılan iç alanına erişimi keser.
ANTIK İNSANIN İNŞA ETTİĞİ PİRAMİT, SAHİP OLDUĞU BİLİM VE SIRLARI
Papirüslerde ve firavunların Büyük Piramit üzerindeki metinlerin, her zaman 'gök tanrısının kitabı' ifadesi kullanılıyor.
Bu, rastgele bir ifade mi yoksa bu bağlamda kullanılmasını gerektiren gerçek sebepler var mıydı?
Ünlü İngiliz matematikçi ve astronom John Greaves (1602-1652) piramidin geleneksel bir insan yapısı olmadığını belirterek "Bilakis hikmet ve bilginin manalarını ve sırlarını içeren ve ilahi bir izin olmadan hiç kimsenin bu ilahi sırları görmesine izin verilmeyen ev, ancak hikmet evi olabilir" demiştir.
Papirüslerden birinde Thoth'tan bahsedildiği keşfettiğinde daha fazla gizemle kuşatılıyoruz.
Bu papirüse göre Thoth, Büyük Piramit'in sahibi Keops ile konuşurken, piramidin içinde önceki uygarlıkların sırlarının bulunmasının büyük bir olasılık olduğunu kesinleştiren sözler sarf ediyor.
Thoth, Keops'a, "Firavun ve Şerhab (baş rahip) dışında kimsenin bu sırları bilmesine ya da görmesine izin vermeyin ve varlığın mukaddes sırlarını ihtiva eden mezar odalarına kimse yaklaşmasın. Onu hiçbir göz görmesin, hiçbir kulak duymasın ve içindekini kimseye söylemesin" diyerek tavsiye veriyor.
ABD merkezli Time dergisinin mart sayısında 'Dünyanın en iyi yerleri... Gize piramitlerini ziyaret etmek tarihi keşfetmenin yeni yolu' başlığıyla kapağında yer alan bu taş binanın içindeki sırların neler olduğunu öğrenebilecek miyiz?
Büyük Piramit, çoğu zaman, daha önceki dönemlerde yaşamış ileri düzey donanıma ve bilgiye sahip bir medeniyetin bilim ve teknolojisini deşifre eden pek çok bilgi taşıyan insanlık için bir rehber görevi gördü.
Hatta daha önceki uygarlıklarla bir bağlantısı olduğunu söylersek abartmış olmayız.
Bunun yanında birkaç faktör, bu yapboz mirasın bir kısmının kaybolmasına neden oldu.
Anlatılanlara göre Büyük Piramit, Firavunların sahip olduğu tüm bilimleri taşıyan kalın bir boya tabakasıyla özel bir şekilde kaplanmıştır.
Örneğin milattan sonra (MS) birinci yüzyılda yaşamış olan Yahudi tarihçi Flavius Josephus anılarında, MS 33 yılında Mısır'a yaptığı düşünülen ziyarette, piramidin cephelerinin kırmızıya boyanmış ve yazılar, semboller ve grafik çizgilerle kaplanmış ve devasa bir kozmik güneş saatine (güneş saati ve gündüz aleti) dönüşmüş olarak gördüğünü aktarır. Josephus'a göre Mısırlılar, piramidi tarlalarını ekme, sulama ve mahsullerini hasat etme dönemlerinin yanı sıra, dini ve halk bayramlarının tarihini belirleyen bir takvim olarak kullanıyorlardı.
Güneşin düşüşüne ve piramidin cephelerindeki gölgelerine göre ayları, günleri ve saatleri biliyorlardı.
Burada akıllara şu soru geliyor:
Antik Mısırlılar, nasıl yapıldığı halen bir sır olarak kalmaya devam eden büyük çağdaş bilginler ve bilim adamlarını bu konuda güçlü teoriler sunmaktan alıkoyup şaşırtan bu binayı inşa etmelerini sağlayan ileri bilgiyi nereden elde ettiler?
Tarihçi Sencillo'nun Büyük Piramit'in cephelerini kaplayan yazıtlardan bahsettiğini okuyunca kafa karışıklığımız daha da artıyor.
Firavunların rahiplerinin gökkürenin sırlarını sembolize ettiği bu astronomik tabletler, astrolojide ve geleceği tahmin etmek için kullanılıyordu.
Bunu da gezegenlerin konumlarını ve döngülerini grafiklere göre ve piramidin güneş arasındaki geçişi sırasında güneş ışınlarının piramidin cephelerine düşüşünü inceleyerek yapıyorlardı.
Yeni Krallık dönemi sonlarına kadar devam eden belirli ritüeller düzenlendiler.
Peki, firavunlar bilgilerini kayıp kıta Atlantis'ten mi aldı?
Bu hipotezi destekleyen belirli tarihi anlatılar ve Mısır'ı ziyaret eden ve hakkında pek bir şey bilmediğimiz bilgelik tanrısı Thoth ve habercileri aracılığıyla kendilerine ulaşan çok eski bilgilerin bir kısmını öğrenen bazı eski Yunan bilgelerinin ve filozoflarının gözlemleri var mı?
SOLON, PLATON VE ATLANTİS'İN SIRLARI
Araştırmacılar, Antik Mısırlıların şu ana kadar epistemolojik bir bulmacayı temsil eden Atlantis adlı ünlü kayıp kıta ile nasıl bir bağlantısı olduğunu sorguladılar.
Mısırlıların kendileri bu medeniyetin torunları mıydı?
Bu medeniyetin bilimlerini, medeniyetini, bilgisini ve teknolojilerini mi miras aldılar?
Tapınaklarının duvarlarında modern insanlarca üretilen helikopterlerin ve diğer savaş gemilerinin oyma resimlerini onlar mı bıraktı?
Firavunların Atlantis ile ilişkisi hakkında çok fazla anlatı olduğundan ve antik Mısır'ın sırlarının hazinesi olan eski İskenderiye Kütüphanesi yakıldığında büyük olasılıkla birçok gerçek yok edilmiş olduğundan, bu sorulara yanıt verilebilmesi ve kesin bir sonuca ulaşması için yazılı kaynaklara ihtiyaç var.
Bu konuya dair bilgilerin yer aldığı papirüslerden birinde, Yeni Krallık dönemi öncesine ait eski firavunlardan birinin bir bakanını kayıp kıtanın kaderini araştırmak için batıya gönderdiği yer alır.
Yunan filozofu Platon, ünlü kitabı Diyaloglar'da, gelişmiş insan uygarlığı, modern icatlar ve yüksek kaliteli yapılandırılmış binalarıyla kayıp kıtayı masaya yatıran ilk kişiydi.
MÖ 427-347 yılları arasında yaşamış olan Platon'un Mısır'ı ziyaret ettiği biliniyor.
Atlantis hakkında yazdığı her şey bir antik Mısırlı tarafından kendisine verilen el yazmalarına dayanıyor.
FİRAVUNLAR, ATLANTİS'İN HARİTASINI MI ÇİZDİLER?
Bazı kanıtlar, Amerika Birleşik Devletleri Senato Kütüphanesinde korunan bir harita olduğunu söylüyor.
1929 yılında Topkapı Sarayı'nda bulunan bir harita kayıp kıta Atlantis'in tam adını ve yerini gösteriyor.
'Mari's manuscript' (Mari'nin el yazması) adı verilen, 45 metre uzunluğunda ve British Museum'da muhafaza edilen papirüs üzerine yazılmış başka bir Mısır el yazmasının yanı sıra Rusya'nın St. Petersburg kentindeki Ermitaj Müzesi'ndeki üçüncü bir papirüs daha var.
Platon, kayıp kıtanın insanlarının mühendislik ve sulama konusundaki yaratıcılıklarının yanı sıra örf ve adetlerinden, büyük ve ileri bir medeniyete sahip olduklarından bahsediyor.
Antik Mısırlıların kendisine bu konuda verdiği bilgilerden bahseden Platon, Atlantis'in yüksek ruhlu insanlara, yüksek profilli bir medeniyete, eşi ve benzeri görülmemiş zenginliğe sahip, eyaletlere bölünmüş bir kıta olduğunu söylüyor.
Platon'a göre bu zenginliğinin nedeni, verimli topraklar, değerli madenler, kereste, hayvancılık ve meralar dahil olmak üzere sahip olduğu doğal zenginliklerin bolluğundan kaynaklanıyordu.
Çevredeki ülkelere de devasa kanallar ve köprülerle bağlı olan Atlantis'in rıhtımları, limanları ve ticari mallarla yüklü ve bunları komşu ülkelere taşıyan büyük teknelerden oluşan filoları vardı.
Ancak Platon'dan yaklaşık 300 yıl önce, MÖ 600'lü yıllarda Mısır'ı ziyaret eden Atinalı yasa koyucu ve hukukçu Solon, bu civarındaydı.
Amun tapınaklarının rahiplerinin kendisine 9 bin yıl önce Atlantis kıtasında, batmadan önce var olan insan uygarlığının tarihini anlattıklarına dair bir haber bıraktı.
ATLANTİS'İN KAYBOLMASININ BAŞLICA NEDENİ BÜYÜK TUFAN MIYDI?
Sorunun cevabı bilinmese da araştırmalar halen devam ediyor.
Bu da arkeologlara ve düşünürlere tarihi çalışmalar yapabilmelerini sağlayan geniş bir alan açıyor.
İngiliz yazar Graham Hancock da dahil olmak üzere tarihin derinliklerini keşfetmeye çalışan gazetecilere ve yazarların yeni ufuklara açılmasını sağlıyor.
HANCOK VE TANRILARIN PARMAK İZLERİ
Graham Hancock, 2 Ağustos 1950'de Birleşik Krallık'ın Edinburgh şehrinde doğdu. Hancock, kendisini bir arkeolog olarak değil, bir yazar, gazeteci ve insan ırkının, medeniyetlerin başlangıcının ve modern insan medeniyetin türünün ilk örneği mi, yoksa daha önce gelen ve hakkında pek bir şey bilmediğimiz halklar ve uygarlıkların olup olmadığının araştırmacısı olarak tanımlıyor.
Büyük Piramit'in içinde yeni keşfedilen geçit duyurduğunda, tüm dünya, Hancock'un 'Fingerprints of the Gods' (Tanrıların Parmak İzleri) kitabını bir kez daha hatırladı.
Hancock tarafından yayınlanan onlarca tartışmalı kitaptan biri olan Tanrıların Parmak İzleri, arkeologların Hancock'a karşı ayaklanmasına ve onu arkeolog olmadığı halde bu alanda çalışmalar yapmakla suçlamalarına neden oldu.
Fakat gerçekçi olmak, Hancock'un arkeologlara kulak asmayıp bazılarının buzul çağının sonunda dev bir asteroit (göktaşı) tarafından silindiğini, bazılarının ise Büyük Tufan sırasında tamamını boğulduğunu iddia ettiği insan ırkı hakkında merak uyandırdığını ve sorular sormaya devam ettiğini söylememizi gerektiriyor.
Hancock'un kitaplarında, eski papirüslerde geçenlerin çoğunu, özellikle de Mısırlıların bilgelik tanrısı Thoth ile olan ilişkisini ve Thoth'un Atlantis kıtasıyla olan bağlantısının boyutunu ince iplikle birbirine bağlamayı başarıyor.
Hancock'un Tanrıların Parmak İzleri adlı kitabında, Etiyopya dağlarının zirvelerine ulaşan ve oradan Mısır'daki Nil Vadisi'ne inen tufandan sağ kurtulanların hikayelerini ve onlarla birlikte Atlantis halkının bilgeliğinden ve bilgisinden geriye kalanları okuyabilirsiniz.
Hancock, bu kitapta ve diğer kitaplarında, Giza piramitlerinin tek bir amaç için tasarlandığını ve bu amacın tıpkı sfenks heykelinin tarihinin antik Mısırlılardan binlerce yıl öncesine dayanması gibi antik çağ döneminde yazılmış bilgilerin korunması olduğunu vurguluyor.
Büyük Piramit'te keşfedilen yeni geçit, Büyük Piramit'in içindeki oyukları, gizli odalar ve geçitler hakkında yeni bir teoriye geniş bir kapı açtı.
Bununla birlikte Giza piramitlerinin, toprağa gömülü eski bir toplumu temsil eden Firavunlara ait dikilitaşların başlarından başka bir şey olmadığı ve bizlerin sadece bu başları gördüğümüz şeklinde bazı teoriler ve görüşler de ortaya atıldı.
Hancock'un okumalarında, kapsamlı ve bağımsızlar konuşmalar yapmasını gerektiren ilginç ve belki de bir tehlikeli olan iki nokta var.
Bunlardan birincisi, modern insan ırkının, yani günümüzün uygarlıklarının, 12 bin yıl öncesine benzer şekilde, bir asteroitin dünyaya çarpması sonucunda bir kez daha yok olacağı teorisi.
Buzul çağının oluşmasına neden olan böyle bir asteroit çarpmasının 2030 yılının da tekrarlanabileceği düşünülüyor.
Burada özellikle ABD Uzay Ajansı'nın (NASA) zaman zaman gezegenimize çarpabilecek asteroitler ve kuyruklu yıldızlarla ilgili uyarılar yaptığı ve sorunun artık bunun olup olmayacağı değil, ne zaman gerçekleşeceği konusundaki birçok öngörüde bulunduğu göz önüne alınırsa Hancock'un bahsettiği olasılıkları kimse inkar edemez.
İkinci nokta, Hancock insan ırkını, ekolojik çatışma ve insanlığın yok oluşuna yönelik mevcut ve gelecekteki çevresel tehditler olarak tercüme edebileceğimiz 'kozmik simetri' dediği şeyden ayrılma nedeniyle olası bir felakete karşı yaptığı uyarı.
Hancock, Platon'un Atlantis'in kaybolan sakinleri ve medeniyetleri hakkında "Bir zamanlar onlar da saf ve iyi olarak yaşamayı tercih ediyorlardı. Fakat sonra kibirli ve zalim insanlar oldular. Ölçülülüklerinden ve refahlarından yüz çevirdiler" şeklindeki sözlerini hatırlatıyor.
Öyleyse tarih tekerrür mü ediyor?