Her bir ülkenin çalışma saatleri ve iş koşulları elbette farklıdır ancak bu noktada Japonlar, neredeyse herkesten ayrılmış durumda. Hayatlarındaki tek gaye, işlerinin kusursuz bir şekilde ilerlemesi ve sekteye uğramamasıdır.
Ancak bunun arkasında illaki bazı nedenler olmalı.
Japonya’da uzun saatler çalışmak, âdeta bir yaşam biçimi hâline gelmiştir.
Görev bilinci oldukça yüksek olan Japonlar, işlerine öylesine sadıktır ki bazıları, bu uzun çalışma saatlerinden dolayı ölümle burun buruna gelir. Hatta Japonya’da "aşırı çalışma nedeniyle ölüm" anlamına gelen bir terim bile vardır: Karoshi.
Dünyada en uzun çalışma saatlerine sahip ülkelerden biri olan Japonya’da, şirketlerin yaklaşık dörtte biri çalışanlarını ayda 80 saatten fazla mesaiyle çalıştırmakta. Ayrıca çalışma saatleri dışında kalan mesailer için de genellikle ek bir ücret ödenmemekte.
Hâlihazırda Japonya’nın kurumsal kültürü, sözde maaşlı kişiler tarafından yönlendirilir.
Japon kültürüne göre; çalışanların, daima şirketine bağlı olmaları ve tüm kariyerini aynı şirkette çalışarak geçirmesi beklenir. Ayrıca işçilerin ofiste uzun saatler çalışmasının yanında, iş arkadaşlarıyla çeşitli etkinliklere katılacakları da varsayılır.
Hâl böyle olunca Japonlar, kendilerine ihtiyaçları olan zamanı ayıramaz. 2017’de yapılan bir ankette Japon işçilerin yılda 20 gün izin hakları olmasına rağmen, bu 20 günün yalnızca 10 gününü kullandıkları tespit edildi ve bu durum, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Japonya’nın en az izin yapan ülke olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.
Aslında ülkenin çalışma ahlakı 1950’lerde başlayarak Japonya’yı, dünyanın 2. büyük ekonomisi hâline getiren ekonomik büyümeye kadar uzanır.
Japonya’daki şirketlerde kültür, oldukça önemlidir ve şirketin başarısı, tek bir kişiden ziyade bir gruba bağlıdır. Bu değer yargıları da Japonların %63’ünün ücretli izin aldığı zamanlarda suçlu psikolojisine büründüğünü gözler önüne serer.
Fakat bu noktada endişe verici bir şeyler var. Aslına bakarsanız uzun çalışma saatleri, mutlaka yüksek bir üretkenlik manasına gelmez. Japonya; ABD, Fransa, İtalya, Amerika ve Kanada ile karşılaştırıldığında ne yazık ki en düşük çalışma verimliliğe sahip olan ülke.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi aşırı çalışma sebebiyle ölüm anlamına gelen Karoshi, hükûmet tarafından yasal olarak tanınır ve bu terim; kalp krizi, felç veya strese bağlı intiharla ilişkilendirilir.
Japonya’da her yıl yüzlerce Karoshi vakası rapor edilir fakat bazı kaynaklar, bu vakaların eksik rapor edildiğini ve aslında gerçek sayının 10 katı olduğunu iddia eder.
Örneğin 2015’te, reklam firması olarak bilinen Dentsu şirketinin bir çalışanı vefat eder ve bunun sebebinin aşırı çalışmaya bağlı depresyon olduğu ortaya çıkar. Dentsu, çalışanlarını ayda 100 saatten fazla çalışmaya zorladığı için, çalışma saatlerini ihlal gerekçesiyle para cezasına çarptırılır.
O zamanlar dava, geniş çapta ilgi uyandırır ve Japonya’da bir hayli yaygın olan uzun çalışma saatlerine ve fazla mesailere çözüm yolları aranmaya başlanır. Bu olayla birlikte şirketin genel müdürü, istifa eder ve Dentsu, bu ölümün ardından çalışanlarının 22.00’den sonra çalışmasına izin vermez.
Şimdilerde Japonya hükûmeti ve buradaki şirketler, çalışma saatlerini azaltmaya yönelik çalışmalar yapıyor.
Örneğin hükûmet, ofiste geçirilen saat sayısını azaltmak için yılda en az 5 tatil gününün zorunlu hâle getirilmesine karar verdi. Ayrıca bir iş gününün sonu ile diğer iş gününün başlangıcı arasında bir dinlenme vaktinin zorunlu kılınmasına yönelik çalışmalar da devam ediyor.
Yine 2016’da “Dağ Günü” olarak adlandırılan yeni bir tatil yürürlüğe kondu ve böylelikle Japonya’nın yıllı resmî tatil gün sayısı 16’ya çıktı.
Ek olarak hükûmet 2017’de şirketleri, çalışanlarının saat 15.00’te işten ayrılmasına izin vermelerine teşvik etmek amaçlı, ayın son cuması ofiste daha az zaman geçirmeye yönelik Premium Friday isimli bir girişim başlattı.
Fakat Japonlar yine bildiğini okumaya devam etti ve çalışanların yalnızca %4’ünden azının Premium Friday günü işten erken ayrıldığı ortaya çıktı.
Bu noktada yine Japon kültürünün devreye girdiğini görmek mümkün. Japonlar bireyden ziyade gruba önem verdiği için, hiç kimse ofisten ilk ayrılan kişi olmak istemiyor ve bir bakıma sürü psikolojisiyle cuma günü çalışanların çoğu, ofisi terk edemiyor.
Aslında Japonları uzun çalışma saatlerine boyun eğmeleri noktasında baskılayan bir sebep daha var.
Japonya ekonomisi ne yazık ki tehlikede ve ekonominin sürdürülebilirliği için Japonların bir hayli çaba göstermesi gerekiyor. Bu ülke yaklaşık 42 yıldır “Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip ülke” ünvanını elinde tutmayı başardı fakat 2011 yılında bunu Çin’e kaptırdı.
Japonya bir iş gücü kriziyle karşı karşıya kalmış durumda. Doğum oranları hızla düşüyor, yaşlı nüfusu da aynı hızla artıyor. Bu da toplam nüfusun azalması anlamına geliyor. Japonya’nın önümüzdeki 50 yıl içinde de yaklaşık üçte bir oranında küçülmesi bekleniyor.
Ülkenin iş gücü açığını telafi edebilmesinin şimdilik iki farklı yolu var: Robotlar veya göçmenler.
Japonya, göçmenleri ülkesine kabul etme noktasında genellikle çok istekli değildir ve yabancı işçi yüzdesi, diğer büyük ekonomilere sahip ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça azdır.
Özetle, ülke göçmen almak durumunda kalmamak için robot teknolojisine başvurmayı denemekte. Fakat robotların, Japonya’nın iş gücü için nasıl bir iş-yaşam dengesi sağlayacağı henüz soru işaretleri arasında.
Ayrıca resmi verilere göre Japonya, aslında dünyanın en çok çalışan 22. ülkesi. Başı Meksika çekerken, Türkiye ise 14. sırada. Japonya'yı garipsiyoruz ancak bizler, Avrupa'nın en çok çalışan ülkeleri arasında 1. sıradayız.
Bunun yanında bazı ülkeler, yoğunluğu azaltmak için haftanın 4 günü mesai yapmaya başladı. Sizce de böyle bir uygulama oldukça mantıklı olmaz mıydı?
Kaynaklar: CNBC International, CNBC, Jobs in Japan, The Association for Overseas Technical Cooperation and Sustainable Partnerships