Sık sık deprem yaşayan bir ülke olmasına rağmen Japonya, depreme dayanıklı binalar inşa edebilmesiyle ün yapan ülkelerden biri.
Bu başarısının arkasında yatan en temel sebep, devletin genellikle bu tür senaryolara karşı her an tetikte olması ve önlemlerini her daim önceden alması. Gelin, bunu nasıl başardıklarını hep birlikte inceleyelim ve yorumlayalım.
Japonya, "Pasifik Ateş Çemberi" olarak da bilinen bir yanardağ ve deprem kuşağının üzerinde bulunan bir ülke.
Pasifik Okyanusu'na kıyısı olan ülkelerin büyük bir kısmı, Pasifik Ateş Çemberi'ndeki aktif yanardağlar ve gitgide sıkışan levhalar dolayısıyla düzenli olarak depremler ve tsunamiler ile boğuşmaktalar.
Japonya da tıpkı Endonezya, Şili ve Filipinler gibi bundan nasibini çokça kez almış durumda. Öyle ki Japonya, başına gelen Tōhoku tsunamisi ve tsunami sonrasında gerçekleşen Fukuşima felâketi gibi olaylar dolayısıyla daha sık gündeme gelmiştir.
Devlet, şehir planlamasını bizzat üstlenerek neyin nereye inşa edilebileceğini ve faydalanılması gereken teçhizatları önceden belirliyor.
Devlet, deprem riskinin olabildiğince az olduğu alanları yerleşime açıyor. Müsait bir alan bulunamıyorsa da seçilen alanlarda binaların olabildiğince sallantıya ve parçalanmaya dayanıklı inşa edilmelerine öncelik veriliyor.
Tokyo gibi büyükşehirlerde gerçekleştirilen büyük çaplı şehir planlamalarında ise şehirler, belirli bölümlere ayırılıyorlar. Yaşam alanları, sanayi alanları, tarım alanları ve iş merkezleri, alan sıkıntısı yaşanmaması adına genellikle iç içe fakat büyük yıkıntılara sebebiyet vermeyecek şekilde inşa ediliyor.
İnşaat sektörünün kullandığı malzemeler ve teçhizatlar düzenli olarak denetleniyor, devlet tarafından inşa edilmesi planlanan binanın sağlam olacağına kanaat getirilene kadar tek bir çivi dahi çakılması yasak. Devletin getirdiği bu regülasyonlar, uzaktan bakınca her ne kadar devletin sıradan bir vefakârlığı gibi görünse de altında yatan asıl sebepler, II. Dünya Savaşı esnasında Japonya'daki evlerin üçte birinin yok edilmiş olması ve düzenli gerçekleşen depremlerdir.
Tüm bu regülasyonların ve inşaat yönetmeliklerinin denetlenebilmeleri adına belirli standartlar da belirlendi.
Japon inşaat yönetmeliklerine göre binalar, aşağıdaki üç temel standarttan birine uyum sağlamak zorunda:
Tayşin (Taishin): Kirişler, sütunlar ve duvarlar, sarsıntıya direnç gösterebilecek minimum kalınlıkta inşa edilmeliler. Tüm binalar için gereken minimum gereksinimleri kapsamakta.Seyşin (Seishin): Binaların temellerine depremin enerjisini emen amortisörler, kauçuk katmanlar yahut sismik izolatörler yerleştirilerekten binanın kalanı zeminden izole edilmeli. Genellikle yüksek binalar için önerilir.Menşin (Menshin): Bina kurşun, çelik yahut kauçuk katmanlarla zemine olabildiğince sağlam oturtulmalı ve hiç sallanmamalı. Binanın temeli, "Seyşin" kategorisinde olduğu gibi binanın kalanından bağımsız hareket edebilmektedir. Maliyeti en yüksek standart olduğu için, genellikle gökdelenler gibi yapılar için önerilir.Şimdi gelelim teknik detaylara: Binalar sadece depreme dayanıklı değil, aynı zamanda deprem anlarına uyum sağlayacak şekilde inşa ediliyorlar.
Savaştan sonra yaşanan deprem ve tsunami sıklığı dolayısıyla kalıcı binalar inşa etmenin gitgide zorlaştığını fark eden Japonlar, özellikle de 1981 yılı itibarıyla maksimum 37-40 yıl dayanabilecek binalar inşa etmeyi ve zamanı gelince onları yıkıp, yerlerine yeni binalar inşa etmeyi tercih etmeye başladılar.
Bu sebeple, Japonya'daki çoğu binaya 37 yıllık bir kullanım süresi tanımlanmaya başlandı. 37 yılını doldurdukları andan itibaren binaların değerleri sıfırlanmış sayılaraktan satılmaları önleniyor, sonrasında ise yenilerinin inşası için söz konusu binalar yıkılıyor. Öyle ki 37 yılını dolduran 8 milyona yakın ev, artık satın alınmamakta.
Yeni inşa edilen binalar, bulundukları yerde temele sabitlenmek yerine artık deprem esnasında hareket edecek şekilde tasarlanıyorlar. Bunun için en sıklıkla tercih edilen teknoloji ise depremin binalara olan etkisini büyük oranda azaltmaya yarayan sismik izolatörlerdir. Bu izolatörler, deprem esnasında sağa ve sola bükülüyorlar. Bu yöntem, "Seyşin" kategorisine girer.
Tercih edilen bir başka yöntem ise, binanın temelinin kaydırılması. Kaydırılabilen temeller, hareket eden temellere benzer bir mantıkla işleyerek depremin etkisini azaltırlar. Bu yöntem de minimum "Seyşin", daha da geliştirilirse de "Menşin" kategorisine girebilir.
Bu sık kullanılan yöntemlere ilaveten, binanın inşasında kimi zaman şu yöntemler de tercih edilmektedir:
Temelde betonarme çekirdek yerine çelik bir çerçevenin kullanımı.Temelde beton kolonlar yerine çapraz sönümleyicilerin, çelik kirişlerin ve çelik kolonların tercih edilmesi.Binanın çekirdeğine yahut çatısına sarkaçlar yerleştirmek.Yapıyı iyice sağlamlaştırmak adına elek gözleri oluşturmak.Tadilat gerektiğinde sökülebilecek T-bağlantıları eklemlemek.Bina sakinlerini önceden uyarabilmek adına bir deprem uyarı sistemi eklemek.Olası bir afette binadan daha kolay kaçılabilmesini sağlayan akıllı kapılar tasarlamak.İşte bu sağlam yapıların verdiği güven nedeniyle Japonlar bir deprem anında panik yapma gereği bile duymuyorlar. Oysa ne yazık ki Türkiye'de on binlerce insanımızı bu tekniklerin kullanılmaması yüzünden kaybediyoruz.
Kaynaklar: PlanRadar, GDRC, PolyMatter, Japonya Arsa, Altyapı ve Ulaşım Bakanlığı