İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Cihan Paçacı ile Bülent Kuşoğlu kıyaslamanız çok dikkat çekti. Kuşoğlu için de istifa mekanizması mı çalışmalıydı, İYİ Parti bunu mu bekliyordu?
Hayır. İYİ Parti belki de o partinin en temel bireylerinden biri olan Cihan Bey’i, sırf bu sürece zarar verdiği için neredeyse feda etti. Bence sayın Kuşoğlu, altılı masanın ruhuna daha çok zarar verecek bir açıklama yapmış ve “Kemal Bey aday olmazsa bu masa dağılır” demişti. Bu açıklamadan sonra herhangi bir istifa mekanizması görmedik. Bu örneği şunun için verdim. İYİ Parti altılı masaya o kadar bağlı ve altılı masanın sürdürülebilir olması, hedeflediği yerlere ulaşması için o kadar kararlı ki gerektiğinde en önemli kurmaylarından birini dahi feda edebiliyor. Oysa biz CHP’den aynı şeyi görmüyoruz.
"TEMEL BEY ADAYI GÖRÜŞÜYOR"
İkincisi, aday belirleme için 12-13 gün süre vermişler. Bu da Temel Bey’in diğer liderlerle konuşması sonrasında bazı isimleri masaya getirmesiyle olacak. Ortak akıl, uzlaşı ve halkın iradesi ilkeleri çalıştırılmamış olacak. Kemal Bey’in adaylığını onaylamak için böyle bir 13 gün geçireceksek bu da akıllara Kuşoğlu’nun yaptığı açıklamayı getiriyor. Bu sürecin oldubittiye getirilmesi, neredeyse bir dayatmaya varması ki ben açıklama yaptıktan sonra CHP’ye yakın basının saldırması bize şunu gösteriyor: “Tamam artık çok da fazla itiraz etmeyin, aday Kılıçdaroğlu, bunu kabul edin. Yoksa buradan büyük arıza çıkar.” Demek ki Kuşoğlu’nun yaptığı açıklama sadece kendisini değil tüm CHP’yi bağlıyormuş.
- CHP’nin bir dayatma içinde olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Asla böyle bir şey yok. Tutup bir yıl çalışmışsınız, bir sürü metin oluşturmuşsunuz geriye kalan 13 günde mi şu ana kadar tartışılmayan ve seçimin kazanılmasında çok kilit rolü olan aday belirlenecek. “13 günde oldubittiye getirelim, bunu zaten bir tane aday var. Geri kalan adaylar da çıkmıyor” deyip bir ortak akıl, uzlaşı ya da halkın iradesi mekanizmaları çalıştırılmadan tek bir adayın o masada belirlenmesine biz soru işareti ile yaklaşıyoruz. İYİ Parti kendi içinden aday çıkarmayacağını söyleyen tek parti. Ordaki hiçbir siyasi parti liderinden böyle bir açıklama duymadınız. İnsanların aday çıkarmayan, imtiyazlı cumhurbaşkanı yardımcılığı istemeyen İYİ Parti’ye topla tüfekle saldırması, onun dışında Ali Babacan’ın cumhurbaşkanı adayı olabilir demesine ya da Kemal Bey’in cumhurbaşkanlığı adaylığına ses çıkarmaması bize bir çifte standart olduğunu gösteriyor. İtirazımız bu.
- İYİ Parti, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı mı?
Buradaki temel itirazımız adaya değil belirlemedeki yaklaşıma. Sürece itiraz ediyoruz. Ortak akıl, uzlaşı, halkın iradesi mekanizmaları çalıştırılır. Orada bunun sonuncunda Kemal Bey’in adı ortaya çıkarsa sonuna kadar kendisine destek oluruz. İtirazımız Kemal Bey’in ismine değil.
TAYYIP ERDOĞAN KAYBEDECEK KAZANACAK ADAYI BULMALIYIZ
- Meral Hanım “koltuk ve hırs” ifadelerini kullandığı konuşmasında ‘Her şey çok güzel olacak’ da dedi. Akıllara İmamoğlu geliyor..
Şunu çok net söylüyoruz. “İki tane aday gelirse itiraz etmeyeceğiz” diyoruz. Bu şu anlama gelmiyor: “Başka biri daha gelirse itiraz ederiz.” etmeyiz, kabul ederiz, etmeyiz değil. Bize iki adaydan biri gelirse, herhangi bir şekilde İmamoğlu’nu Yavaş’a tercih etmiş değiliz. Buna itiraz etmeyeceğimizi söyledik. Bu çok net bir yaklaşım. Saraçhane’de ortaya çıkan enerjiyi biz kullanamadık. Müthiş bir enerji ortaya çıkmıştı. Bir mağduriyet yaşandı ve biz bu mağduriyetten çok iyi bir cumhurbaşkanı adaylığı çıkarabilirdik. Oysa biz o meydanlara gittiğimizde tek gördüğümüz, Ekrem İmamoğlu’nun mağduriyetini vurgulamak yerine özellikle CHP’den, Kemal Bey’in neden cumhurbaşkanı adayı olması gerektiğine dair açıklamalardı. O yüzden bizim “Her şey çok güzel olacak” vurgumuz iki adaydan birinin adaylığına hâlâ itiraz etmeyeceğimiz gibi yorumlanabilir.
- Adayda genç kalındı mı, siz nasıl bir takvim öngörüyorsunuz?
Adayda geç kalındı. Martın ortasına kadar zaman var. 13 Şubat’ta bu belirlenecek ve mutlaka bir adayla çıkılacak diye bir şey yok. Sonuçta ben 13 Şubat’ta bu işin oldubittiye getirileceğini düşünmemek istiyorum. Biraz daha uzayabilir bu süreç. O süreçte umarım söz edilen ilkeler çalıştırılır.
- Meral Hanım ile Kemal Bey’in tekrar görüşme ihtiyacı doğdu mu?
İki genel başkanın iletişimi gayet yüksek. İki genel başkan ikili bir görüşme yapmak isterlerse onun yolu açık zaten. O konuda benim yorum yapmam doğru olmaz.
- CHP Genel Merkezi’ne “Ben Kemal geliyorum” afişi asıldı. Siz “onay makamı değiliz dediniz”, Akşener de “Noter değiliz” dedi. Bu noktadan nasıl çıkılır?
Bilmiyorum. Ben bir partinin genel başkan yardımcısıyım. Ortak mutabakat metnine katkıda bulundum. Kalkınma politikalarından sorumluyum. Ama eminim eğer biz daha geniş bir halk kitlesinin koşulsuz desteğini almak istiyorsak sadece siyasi partilerin ikili görüşmelerinden öteye giden bir yaklaşımın olması gerekiyor.
"TEK DERDİMİZ KAZANMAK"
- Bir çıkmaza mı girildi?
Aşarız biz bunları. İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayını belirlerken de isimler vardı. En doğru ismi bulduk ve İstanbul’u kazandık. Ortada bir kriz yok. Mutlaka ortak akılla, uzlaşı ile doğru kararı verebilecek bir mekanizmayı çalıştırmak gerekiyor.
- Halkın iradesi nasıl belirlenecek?
Anketler olabilir. Daha geniş kitlelere sorulabilir. Sadece genel başkanların kendi aralarında yapacakları görüşmelerle kalmayıp biraz daha geniş bir halk kitlesine sorulsa daha doğru bir karar alınır. Burada önemli olan adayın ismi değil. Doğru adayın belirlenmesi. Bu seçimlerde kazanma olasılığı en düşük aday Erdoğan. Biz kazanma olasılığı en yüksek adayı çıkarmalıyız.
- İYİ Parti açısından doğru aday belirlenmezse ne olur?
İyi kötü bir aday belirlenir. O da Millet İttifakı’nın adayı olur. Ben bir CHP’liden daha fazla o aday için çalışırım. İstanbul seçimlerini hatırlayın. İmamoğlu görece daha az tanınıyordu. İYİ Parti neredeyse hiç tanımadığı İmamoğlu’nun arkasında kendi belediye başkan adayıymış gibi çalıştı. Burada da Millet İttifakı bir adaya karar verirse ve bu aday tüm partiler tarafından onaylanırsa bizim birinci tercihimiz de olsa üçüncü tercihimiz de olsa aynı çalışkanlıkla o adayın arkasında dururuz.
- Masada oy çokluğuna bakılma ihtimali mi var o zaman?
Ben oyçokluğu, oybirliği falan olacağını düşünmüyorum. Partiler mutlaka bir aday üzerinde anlaşır. Bu İYİ Parti’nin birinci, ikinci, üçüncü tercihi de olabilir ama bir aday üzerinde anlaşılır. Şunu vurgulamak istiyorum: İYİ Parti o masadan kalkmaz, İYİ Parti Millet İttifakı’nı bozmaz, zaten biz kurucusuyuz. İYİ Parti’nin tek derdi seçimi kazanmak. Seçimi kazanmak için de Erdoğan’ın karşısına en doğru adayı çıkarmaya çalışıyoruz. Bizi suçladıkları şey aslında bizim titizliğimizi gösteriyor. İnsanlar “Burada bir aday var, itiraz etmeyin” diyorlar. Biz daha detaylı, daha titiz bir yaklaşımla, artık sonuna geldiğimiz bu seçim sürecinde gerçekten bu doğru aday mı, onun araştırılmasını, onun bir masaya yatırılmasını istiyoruz.
PARTİMİZİN İYİ NİYETİNİ KİMSE SORGULAMASIN
- İki aday çıkma ihtimali yok mu?
Ona genel başkanlar karar vereceklerdir. Ama ben İYİ Parti için şunu söyleyebilirim: Bir aday belirlendikten sonra çok çalışırız. Hiçbir şekilde o masayı terk etmeyiz. Millet İttifakı’nın göstereceği adayın arkasında dururuz. Ama lütfen o adayın belirlenmesine kadar hiç kimse ne bizim iyi niyetimizi sorgulasın ne de bizim herhangi bir şekilde bu süreçten bir imtiyaz koparmaya çalıştığımızı düşünsün.
- İYİ Parti’nin fazla mı eleştirildiğini düşünüyorsunuz?
İYİ Parti’ye karşı bir karalama kampanyası var. Biz kendi adayımızı çıkaracakmışız. Hayır çıkaramayacağız. Biz tek cumhurbaşkanı yardımcılığı istiyormuşuz ve o imtiyazlı olacakmış. Hayır onu da istemiyoruz. Bizim seçimi kazanmak dışında bir niyetimiz de talebimiz de yok. Bizi güçlü kılan da bu.
- İYİ Parti için “kilit parti” deniyor. Doğru mu?
Aslında kilitten ziyade kilidi açan parti olarak görüyorum. Şu ana kadar biz Millet İttifakı için çok fazla kilit açtık. İstanbul’un Ankara’nın ve diğer büyükşehir belediyelerinin kazanılmasında çok önemli bir rol oynadık.
- Sizin sözlerinize yönelik Meral Hanım’dan veya partinizden tepki geldi mi?
Bu konuyu çok konuşma fırsatım olmadı. Fakat ben partinin görüşlerine aykırı bir şey söylediğimi zannetmiyorum. Yani partinin görüşleriyle ters düşen bir şey söylemedim.
ANKETLERDE İKİ BELEDİYE BAŞKANININ ADI ÖNDE
- İmamoğlu yargı baskısı altında. Cezasının kesinleşmesi risk teşkil etmez mi?
İlk önce şöyle bir şey yapmamız gerekiyor. Masadaki siyasi parti liderleri, adayların ismi konusunda bir anlaşma sağlarlar. Bu adayların kazanma kazanmama olasılıkları, kazanırsa mazbatayı alma alamama olasılıklarını değerlendirirler. Ama burada benim ve diğer çalışma arkadaşlarımın üzerinde çok durduğu şeylerden biri sonuna kadar getirdiğimiz bu süreçte biraz daha titiz davranılması gerektiğidir.
- İki ismi yaptırdığınız anketlere bakarak mı öne çıkarıyorsunuz?
Genelde anketlerde ortaya çıkan sonuç, bu iki belediye başkanının popülarite, aldığı oy oranının Erdoğan’ın üzerinde olduğu. En çok bu iki belediye başkanın şansının olduğu. Bizim özel olarak yaptırdığımız bir anket yok ama kamuoyuna yansıyan anketlerden gördüğümüz bu.
- Milletvekili listelerinde adınızı görecek miyiz?
Size çok samimi söylüyorum, bu konu üzerinde 10 saniye bile düşünmedim. Hem genel başkanımızın hem de İYİ Partinin amacı bu seçimi kazanmak. AK Parti iktidarından ve bu yönetim sisteminden kurtulduktan sonra ben şimdikinden daha fazla hangi görev verilirse yaparım. Bunun hangi çatı altında olacağını hiç düşünmedim.
- Mutabakat metni neye yakın, devletçi mi liberal mi?
Bir açıdan bireyselci, çünkü bireyi nasıl güçlendireceğimizi somut biçimde anlatıyoruz. Diğer taraftan da devletin denetleyici, düzenleyici stratejik alanlarda daha fazla işin içine girdiği bir durum söz konusu. İkisinin iyi bir kombinasyonu var.
- KÖİ projeleri sözleşmelere dayanıyor. İptal nasıl gerçekleşecek?
AK Parti hukuku ayaklar altına aldı. Biz bunu yapmayacağız. Bir sözleşme, ülkenin çıkarlarının tersine yapılmışsa, burada haksız kazanç oluşmuşsa uluslararası hukuk bize bunun peşine düşmeyi, bu sözleşmenin şartlarını yerine getirmemek için gerekli koşulları söylüyor. İyi bir hukuk kadrosu kuracağız. Ülkeyi zarara uğrattığını düşündüğümüz KÖİ projelerinde hukuku işleteceğiz.
- Yerel yönetimlerin etkinliği nasıl arttırılacak?
Genelde insanlar kendilerini temsil eden vekillerden çok belediye başkanlarını tanır. Halkın seçtiği belediye başkanı o bölgenin sorununu daha iyi bilir. Bu nedenle yerel yönetimlere daha fazla kaynak sağlayacağız. Daha etkin çalışmaları için kapasite inşası vereceğiz. Bütçeleri artacak. Tüm gelişmiş ülkelerde yerel yönetimlerin kapasitesi güçlendirilir.
- Metinde laikliğin yer almaması, Atatürk’ün olmaması, tarikat ve cemaatlerle ilgili yaklaşımın nasıl olacağının üzerinde durulmaması yönündeki eleştirilere ne yanıt verirsiniz?
Biz temel hak ve özgürlüklerden, Türkiye’nin demokratik, sosyal bir hukuk devleti olacağından, tüm kurumlarının itibarının yeniden kazandırılacağından söz ediyoruz. Ekstradan laikliğe vurgu yapmaya gerek var mı bilemiyorum. Orada iki büyük parti Türkiye’de laikliğin, Atatürkçülüğün, seküler devletin garantörü konumunda. İYİ Parti’nin olduğu yerde Atatürk’ten, laiklikten en ufak bir sapma olmaz.
- Sizce HDP kritik bir parti mi?
Kesinlikle. Yasama faaliyetlerinde zaten birlikte çalışıyoruz. Ben HDP’nin siyaset yapma hakkına saygı gösteriyorum. Bizim uzlaşmacı tutumumuz göz ardı ediliyor. Bir partinin var olma hakkını sonuna kadar savunuyoruz. HDP ve İYİ Parti birbirine hiç benzemeyen iki parti. Çok önemli kültürel ve siyasal farklılıklardan dolayı aynı masada müzakere etmek istemiyoruz. Bu bizim siyaset yapma özgürlüğümüz. HDP de ‘Altılı masaya bizi alın’ diyen bir parti de değil. Biz nasıl aynı masaya oturmak istemiyorsak onlarda da benzer bir tutum olabilir. Bu da HDP’nin siyaset yapma özgürlüğüdür. Kan uyuşmazlığı olan iki partiye ‘Aynı masada oturun el sıkışın’ denmesinin, iki partinin siyaset yapma özgürlüğünü ihlal etme olarak görüyorum.
- Kim diyor bunu?
Biz ‘HDP’le aynı masada oturmayız’ deyip gerekçelerimizi sıralıyoruz. Bunları sıraladığımız zaman Kürt vatandaşların hakkına saygı göstermemekten tutun bizleri Kürt düşmanı ilan etmeye kadar varan, gerçekle bağdaşmayan açıklamalar oluyor. Biz bunu söylemiyoruz. HDP’ye oy veren seçmenin tercihleri başımızın üstünde. Onlara karşı yapılan hukuksuzluklara da tepki gösteriyoruz. Fakat Allah aşkına kamuoyu da bizim siyaset yapma özgürlüğümüzü elimizden almasın.
- Onların aday çıkarması Millet İttifakı’nı nasıl etkileyecek?
Son seçimlere göre Türkiye’nin en büyük üçüncü partisi. Biz Millet İttifakı olarak buna sadece saygı duyarız. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın çıkaracağı aday da demokrasinin zenginliğidir.
- ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ ifadeleriniz metinde yoktu. Neden ihtiyaç duydunuz bunu söylemeye?
Netleştirmek için. Bana bir gazetecinin sorması yerine metinle uyumlu şekilde kürsüden söyledim. Kadına şiddeti, ayrımcılığı önlüyor. Devlete koruma sorumluluğu veriyor. O yüzden de ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ diyoruz.
- SP Genel Başkan yardımcılarından tepki aldınız. Ne dersiniz?
Bir şey demek istemem. Uluslararası sözleşmelere geri dönülecek ifadelerini netleştirmek istedim. Onlardan biri de İstanbul Sözleşmesi idi. İYİ Parti’nin olduğu bir hükümette ne toplumsal cinsiyet eşitsizliği olur ne kadına şiddet bu zamanki gibi olur ne de kadın AK Parti zihniyetinde olduğu gibi eve hapsedilir.
- İlk bir gün, bir hafta, bir ay bir yılda ne göreceğiz?
Birinci günde çok iyi bir kadro göreceksiniz. Şahap Kavcıoğlu’nu görmeyeceksiniz. Onun yerine özgeçmişine baktığınızda orayı dolduran bir isim göreceksiniz. Bu bile insanlara, iş dünyasına, emekçilere bir güven verecek. İlk bir haftada mutabakat metniyle uyumlu bir çalışma takvimi göreceksiniz. Atamalar yapılacak. İlk ayda eylem planının adımları atılmaya başlanacak. İlk altı ay içinde yatırım ortamının iyileştirildiğini, ülkeye tekrar yerli ve yabancı yatırımcının sermayesini getirdiğini, MB’nin rezervlerinin tamir edilmeye başladığını, gıda enflasyonunun ve toplam enflasyonun düştüğünü göreceksiniz. Bir yıl içinde ise ülkede hayat pahalılığının azaldığını, yatırım ortamının iyileştiğini, insanların daha iyi ve daha yüksek ücretlerle çalışmaya başladığına tanık olacaksınız. Türkiye’de üç insandan biri çalışıyor. Bunların dörtte biri güvencesiz. Yarısı da asgari ücret alıyor. Türkiye’nin ücret ve istihdam sorunu var. Bu üç, altı ayda çözemezsiniz. Bir yıl içinde iyileşmeye başladığını, iki üç yıl içinde asgari ücretin toplumun az bir kesimin aldığı ücret olduğunu görürsünüz.
- Bu nasıl sağlanacak?
Doğru mesleki eğitim politikaları ile sağlanacak. Hem iş gücünü hem iş yerlerinin teknoloji ile uyumunu kolaylaştırarak sağlanacak.
PROF. DR. ÜMİT ÖZLALE KİMDİR?
1972’de Almanya’da doğdu. ODTÜ İktisat Bölümü’nden lisans diplomasını, Boston College’dan ekonomi doktorasını aldı. 2006’da doçentlik, 2011’de profesörlük derecelerini alan Özlale, sırasıyla Bilkent Üniversitesi, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ve Özyeğin Üniversitesi’nde çalıştı. Harvard Üniversitesi’nde yaz döneminde misafir öğretim üyesi olarak ders veren Özlale 2003-2011 arasında Merkez Bankası’nda akademik danışman olarak görev yaptı.