Müze'den yapılan açıklamaya göre, İstanbul Modern'in Renzo Piano Building Workshop tarafından tasarlanan yeni binası, festivalin "Tamamlanmış Yapılar – Kültür" kategorisinin kazananı oldu.
Dünyanın dört bir yanından mimar ve tasarımcıların katıldığı 2024 Dünya Mimarlık Festivali, 6-8 Kasım'da Singapur'da gerçekleştirildi.
İSTANBUL MODERN'IN MİMARI RENZO PIANO
Dünyanın önde gelen kültür sanat kurumları ve müzelerinin tasarımında imzası bulunan Renzo Piano yapı hakkında “Bu bina Boğaz’ın sularından henüz su üstüne sıçramış bir deniz canlısı gibi. Yerçekimine meydan okuyarak yerden yükselen, böylece bir tarafındaki deniz manzarası ile diğer tarafındaki park ve tarihi Orta Çağ’a dayanan Galata bölgesi arasında şeffaflığıyla ilişki kuran bir bina yapmak istedik. Bakışı engelleyen hiçbir şeyin olmadığı, adeta havada asılı duran bir mekân tasarlayarak çoklu düzlemler oluşturduk. Projeye böylece güçlü bir nitelik daha kazandırmayı önemsedik. Zemin katta, bir ormandaki ağaç gövdeleri gibi derinlik hissi veren kolonlar bulunuyor. Yukarıya doğru birinci, ikinci katlara ve son olarak terasa çıkıyoruz, burada güneye bakınca Boğaziçi’nin sularıyla bütünleşen su havuzuna ve ışığın tanımladığı sonsuzluğa ulaşıyoruz. Kuzeyde ise park ve kent var. Burada kentin tüm bileşenleri bir araya geliyor. Kent de tam olarak budur: Birbiri ardına sıralanan binalar, sokaklar ve birbirine bağlanan mekânların oluşturduğu bütünlük, çoklu düzlemler yaratan bir panorama.” demişti.
İSTANBUL MODERN BİNASININ ÖZELLİKLERİ
İstanbul Modern, Boğaziçi'nin ışıltılı sularından ilham alan Türkiye'nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesidir. Beş katlı ve 10.500 metrekarelik bu yeni bina, şeffaf zemin katıyla deniz ve Tophane Parkı arasında güçlü bir bağlantı kuruyor. Yapı, depreme dayanıklı çelik destekli betonarme sistemiyle inşa edilmiş ve endüstriyel karakterini yansıtan beton, çelik ve cam malzemelerle tamamlanmıştır.
Müzenin içerisinde büyük sergi salonları, 156 kişilik bir oditoryum, kafe, mağaza, kütüphane ve eğitim atölyeleri bulunuyor. Binanın en dikkat çekici özelliklerinden biri, cephesindeki yaklaşık 300 adet özel tasarlanmış alüminyum panel ve çatısındaki su katmanıyla birleşen seyir terasıdır. Bu tasarım, gün içinde değişen ışıkla birlikte binaya dinamik bir görünüm kazandırıyor.
2014 yılında başlayan tasarım sürecinin ardından, 2019'da inşaatına başlanan bina, 2023 Mart ayında ziyarete açılmıştır. Yapı, sadece bir sanat müzesi olarak değil, aynı zamanda İstanbul'un kentsel dokusuna ve Boğaz'ın eşsiz manzarasına saygı duyan, şehirle bütünleşen çağdaş bir mimari eser olarak dikkat çekiyor.