Hatay... "Kıyamet kopsaydı, sonrasında nasıl bir manzara olurdu" sorusunun enkazlaşan bir yanıtı gibi karşılıyor bizi. Önce otogara yakın Saraycık'taki çadırkente yerleşiyoruz. Çadırkent sakinleriyle iletişimden sonra da Hatay'ın yerlisi tanıdıklar aracılığıyla araç aramaya koyuluyoruz çünkü araç bulmak imkansıza yakın.
Bunun halk kanadındaki nedeni arabaların ev olarak kullanılmaya başlaması. Jandarma kanadında ise uçaklarla gelindiğinden araç yok denecek kadar az. Uzun uğraşlar sonunda bulunan bir araçla yola düşüyoruz. İlk gittiğimiz yer, Rönesans Rezidans'ın enkazı. 2011'de yapılan ve 250 daireden oluşan yapıda yaklaşık bin kişinin yaşadığı belirtilirken ölü sayısı da kayıp sayısı da hala belirsiz. Ancak sarsıcı gerçek şu: İki gün öncesi itibariyle "cennetten bir köşe" denilen ve içindekilere cehennemi yaşatan binaya ilişkin artık yalnızca zemin var. En ufak bir yaşam belirtisi yok. Enkazdan artakalan binanın yan tarafında yıkılmaya yüz tutan yan binanın önünde iki kişi. Riskli değil mi burada oturmanız diyorum, buranın tüm enkazını biz kaldırdık, 6.4'lük son depremde de içeride çalışıyorduk, daha ne olacak ki yanıtı alıyorum. Tuhaf... Vinç operatörü olan kişilerin sıkıca tembihletildiğini aldığımız kaçamak yanıtlardan anlıyoruz. Bizi enkaza getiren kişi iddia ediyor: "Burada çok büyük rant döndü. Fazladan kat çıkıldı. Bizlerin en fazla seyredebileceği kadar pahalı, kodamanların yaşadığı yerdi". Hayatın durmasından da fazlası var, Atatürk yadigarı Hatay'da. Sonra? Sonrası belirsiz, kaygı verici ürperten bir boşluk. Hayalet şehrin hayalet sokağındaki gri ve normalleştirilemeyecek türden büyük bir boşluk.