Gucci'nin yıllar içindeki dönüşümü, bir ailenin trajik hikâyesinden Hollywood yıldızlarının favori markası olmasına kadar bir dizi olağanüstü olayın birleşimiyle şekillendi. Bizimle Gucci'nin lüksün maskeli balosunda yaşananları keşfetmeye hazır mısınız?
Gucci'nin özgün ve ikonik tasarımlarının ardında, ailenin içinde yaşanan sırlar, entrikalar ve zamanla gelişen karmaşık bir aile dinamiği vardı. Gucci'nin başarılarla dolu yolu, sadece lüks giyim dünyasında bir iz bırakmakla kalmayıp aynı zamanda bir aile destanına dönüştü.
Gucci'nin kökenleri, 19. yüzyılın sonlarına, İtalya'ya dayanıyor.
Gucci'nin babası Guccio Gucci, 1881 yılında İtalya'nın büyüleyici kenti Floransa'da dünyaya geldi. Babası zanaatkâr ve şapkacıydı ve Guccio da bu zanaat geleneğine uyarak erkenden deri işçiliğiyle tanıştı.
Ancak ailenin ekonomik zorluklarından dolayı Guccio, henüz 16 yaşındayken Londra'ya gitmek zorunda kaldı. Savoy Otel'de bellboy olarak çalışırken zengin müşterilerin giyim tarzlarını inceleme şansı buldu.
Bazı kaynaklarda otelde asansör operatörlüğü yaptığı ve Winston Churchill ile Marilyn Monroe gibi ünlü isimlerle tanıştığı belirtiliyor. I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte Guccio, ülkesine geri döndü ve Milano'da Franzi adında lüks deri çanta ve valiz üreten bir şirkette çalışmaya başladı.
Bu deneyim, Guccio'nun deri konusunda edindiği bilgilerle ileride efsanevi markasını kurma yolunda attığı ilk adımların temelini oluşturdu.
Franzi'de edindiği deneyimle kendini geliştiren Guccio, 1921'de Floransa'da kendi markası Gucci'yi kurma kararı aldı.
Gucci'nin ilk günlerinde giyimden ziyade deri çantalar ve valizler satılıyordu. Belli bir süre mütevazı şekilde ilerlerken atölyeye alınan yetenekli zanaatkârlar sayesinde marka, adını hızla duyurmaya başladı. 1932'de de Guccio, markanın ilk loafer ayakkabısını piyasaya sürdü.
1930'ların ortalarında uyguladığı at, gemi ve üzengi motifleriyle Gucci, moda dünyasında önemli bir etki yarattı. Guccio, müşterilerinin değişen taleplerine hızla uyum sağlayan ve sürekli yeniliklere öncülük eden bir vizyonerdi. Atlı arabalardan motorlu araçlara geçiş gözlemlediğinde lüks valiz ve çanta satışına ağırlık verdi.
1938 yılında ise oğlu Aldo'nun önerisiyle Roma'da bir dükkân daha açarak markanın büyüme hikâyesine yeni bir bölüm ekledi.
II. Dünya Savaşı döneminde, Mussolini'nin Nazi Almanyası'na katılması üzerine Birleşmiş Milletler, İtalya'ya ticaret ambargosu uyguladı.
Vasco, Aldo ve Rodolfo Gucci .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Bu ambargo sonucunda deri, kıt kaynak hâline gelmişti ve markayı da bir hayli zorladı. Bu zorlu durumla baş etmek adına Guccio Gucci, ürünlerin bileşimine rafya, hasır, ahşap, keten ve jüt gibi alternatif kumaşları dahil etmek zorunda kaldı.
Ayrıca II. Dünya Savaşı sırasında Gucci, İtalyan piyadeleri için çizmeler üretmiştir. Savaşın sona ermesinin ardından deri üretimine devam etmek de Gucci için bir öncelik oldu.
Oğlu Aldo'nun önerisiyle 1938'de Roma'da yeni bir mağaza açılmasının ardından 1951'de Milano ve 1953'te New York mağazaları da hayata geçirildi. Ancak Guccio Gucci'nin 1953'teki vefatının ardından şirket; oğulları Aldo, Vasco ve Rodolfo liderliğinde devam etmek zorunda kaldı.
1950'lerden itibaren marka, zenginler ve Hollywood yıldızları arasında popülerleşmeye başladı.
Marka, gittikçe ürün yelpazesini genişleterek gözlük, saat ve mücevher gibi lüks aksesuarları da ekledi. Bu da onun başarı grafiğini artırdı. Londra, Palm Beach, Paris ve Monaco gibi dünya genelinde mağazalar açarak küresel bir marka hâline geldi. 1975'te ilk parfümünü çıkaran Gucci, giyim dışında ilk mağazasını da 1970'lerde açtı.
Her şey iyi hoş ama aile içindeki anlaşmazlıklar, özellikle 1969'da Aldo'nun oğlu Giorgio'nun kendi başına Gucci Boutique'i kurması ve Aldo'nun Gucci Plus markasını piyasaya sürmeye çalışması da şirketi olumsuz etkiledi. 1982'de aile içindeki gerilimi azaltmak amacıyla Gucci grubu birleştirildi ve halka açık bir şirket olan Guccio Gucci SpA oldu.
Ancak bu dönemde Aldo'nun Gucci'nin vergi kaçakçılığı suçlamasıyla hapis cezası alması, şirketin zor zamanlar yaşamasına neden oldu.
Şirket kontrolünü ele geçirdikten sonra Maurizio, Aldo ve oğlu Paolo'nun hisselerini zorla alarak Gucci'nin yönetimini devraldı.
Maurizio Gucci'nin bu kararları almasında eşi Patrizia Reggiani'nin etkisi büyük oldu. Patrizia, Gucci'deki yönetimle ilgili hırslı bir tavır sergileyerek şirkete ve aileye manevi anlamda büyük zararlar verdi.
Maurizio, ne yazık ki amcası ve babası gibi başarılı olamadı. 1988'de Maurizio Gucci, Gucci'nin %50'sini elinde tutarken neredeyse %47,8'ini Bahreynli bir şirkete sattı. Bu şirket ise 1984'ten beri Tiffany'nin sahibi olan Investcorp'tu.
Ancak 1991'den 1993'e kadar, Gucci'nin mali durumu hâlâ sıkıntılıydı. Maurizio Gucci, şirketin Floransa'daki ve Milano'daki genel merkezine yüksek meblağlarda para harcaması nedeniyle çokça eleştirildi. Investcorp, 1993 yılında Maurizio Gucci'den Guccio Gucci SpA'nın kalan %50'sini satın alarak ailenin şirket içindeki etkisine son verdi.
Arka planda yaşanan aile sorunları da tuzu biberi oldu.
Eşi Patrizia, kendi görüşlerini dayatarak Gucci'nin yönetiminde zirveye çıkmak için eşini yönlendiriyordu. Ancak beklentileri karşılık bulmayınca öfkesine yenik düşerek kiralık katil tuttu.
Mart 1995'te Maurizio Gucci, Gucci'nin Milano ofisinin lobisinde vurularak öldürüldü. Aldo ve oğlu Maurizio ise maddi zorluklar içinde iken yaşamlarını yitirdiler. Patrizia, daha sonra verdiği bir röportajda durumu şöyle anlatmış:
"Nefret yoktu. Maurizio'dan nefret etmiyordum, hiç etmedim. Sorun ona gıcık olmamdı. Beni sinirlendiriyordu. Kasap dükkânına gidip, insan öldürecek birini tanıyıp tanımadığını soruyordum."
Investcorp, Gucci için Dawn Mello'yu "editör" ve tasarımcı olarak şirkete dahil etti. Mello, özellikle daha önce Bergdorf'un aksesuarlarını denetleyen Richard Lambertson'ı markanın tasarım direktörü olarak atayarak Bergdorf'un en parlak yeteneklerini Gucci'ye kazandırdı. Mello ve Lambertson'ın en önemli kararı, 1990 yılında genç bir Teksaslı tasarımcı olan Tom Ford'u işe almasıyla geldi.
Tom Ford, erkek ve kadın giyimini tek bir koleksiyonda birleştirerek büyük başarı elde etti. Tom Ford'un tasarımları özellikle 1995 ile 1997 arasında Gucci'nin gelirlerini iki katına çıkardı.
Gucci ailesinin hukuk danışmanı ve 1994'ten beri Gucci'nin CEO'su olan Domenico De Sole, Gucci'nin İtalya'daki deri üreticileriyle iş birliğini sürdürmeleri için bir program başlattı.
Marco Bizzarri .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Gucci'nin fiyat politikası gözden geçirildi ve 1993'te 6 milyon dolar olan reklam bütçesi 1997'de 70 milyon dolara çıkarıldı. 1995'te şirket, ilk kez ABD'de hisse değeri ayarlanarak New York Menkul Kıymetler Borsası'nda halka arz edildi. Ardından Investcorp, Gucci'deki hisselerini yaklaşık 1,9 milyar ABD dolarına sattı.
1995 ile 1999 yılları arasında LVMH, gizlice Gucci'nin hisselerini toplamıştı. Tom Ford ve Domenico De Sole, bu durumdan kurtulmak için Gucci'yi satmak istediler. Pinault Printemps Redoute'a ait Kering Grubu, Gucci'nin %40'ını hisse başına 75 dolar fiyatla satın alarak LVMH'nin hisselerini ,7'ye düşürmüştür.
Ancak 2000 yılında Gucci'nin Alexander McQueen'in moda evinin %51'ini satın alması sorunlara yol açmıştır, zira McQueen aynı zamanda LVMH'nin Givenchy'sinin tasarımcısıydı.
2001'de Gucci'deki anlaşmazlıklar, tüm tarafların bir uzlaşma sağlamasıyla çözüldü.
Tom Ford ve Domenico De Sole, 2003 yılının sonunda Gucci-PPR ile sözleşmelerini 2004'te yenilemeyeceklerini açıklamışlardır. Ford'un ayrılmasının ardından onun yetiştirdiği tasarımcılar; yani John Ray, Alessandra Facchinetti ve Frida Giannini, görevi devraldı.
2014'te satışların durgunlaşması nedeniyle Giannini ve Di Marco şirketten kovulmuş, 2015'te Marco Bizzarri Gucci'nin CEO'su olmuş ve tasarımcı koltuğuna Alessandro Michele oturmuştur. Michele'in liderliğinde Gucci; renkli baskılar, retro tarz ve ev giyimi gibi unsurlara odaklanarak yeniden şekillenmiştir.
2017'nin başlarında Michele'in yönetiminde Gucci'nin rekor satışlar elde ettiği ve Kering'in kârında %11'lik bir artış sağladığı açıklanmıştır. Bugün Gucci; renkli baskılar, retro tarz ve özgün tasarımlarla modaya yön vermeye devam ederken şirketin finansal başarıları ve küresel etkisi, markanın güçlü bir konumda olduğunu gösteriyor.
Aileyi anlatan "House of Gucci" filmi de 2021 senesinde gösterime girdi.
Kaynaklar: Gucci, WWD, InStyle, Glam Observer