Bu esnada saniyelik olarak ışıklar bir anda yoğunlaşır ve o an gözlerimizi açsak bile görüş alanımızın hemen hemen her yerinde parlak renk patlamaları görürürüz. Yine saniyeler içinde de bu gördüklerimiz kaybolur.
Peki anlam veremediğimiz bu çeşitli renk ve desenlerdeki yanıp sönen ışıklar nasıl ortaya çıkıyor? Bilime göre elbette bu sorunun da bir cevabı var.
Bilim insanları bu görsel reaksiyona “fosfen” adını verir.
Fosfenler, gözlerimizin içinden gelir ve ateş böceklerinin parlayabildiği gibi, gözlerimizin içindeki hücreler de biyofotonlar (düşük frekanslı ışık) ve biyolojik olarak üretilen hafif ışık parçacıkları yayar. Gözlerimizde çok sayıda biyofoton vardır çünkü vücudumuzdaki atomlar sürekli olarak küçük ışık parçacıkları üretip emer.
Bu süreç, normal işlevin sadece bir parçasıdır ve gözlerimiz, dış ışıktan gelen fotonlar ile kendi atomlarımız tarafından yayılan düşük frekanslı ışıklar arasındaki farkı ayırt edemez. Her iki durumda da vücudumuzdaki optik sinirler bu ışık sinyallerini beyne iletir.
Aslında gözlerimiz, fosfen olarak gördüğümüzden çok daha fazla biyofoton üretir.
Macar sinir bilimci Bokkon, gözlerimizde meydana gelen ışık patlamalarını şu şekilde ifade ediyor: “Gözlerinizi ovuşturduğunuzda, bu, gözlerin birçok yerinde biyofotonlar üretir.” ve “Fakat çoğunlukla yerel olarak emilirler.”
Özetle bu ışık kümelerinin neredeyse tamamı, gözlerimizin ışığı algılamaktan sorumlu olduğu retinadaki atomlar tarafından hem yayılan hem de emilen düşük frekanslı ışıklardır.
Sinir bilimciye göre fosfenler, görsel sistemin diğer çeşitli bölümlerinden kaynaklı da oluşabilir ve bu görsel reaksiyonun kaynağına bağlı olarak çeşitli şekiller, renkler oluşabilir.
Gördüğümüz ışık kümelerinin çeşitli renklerde oluşuna, farklı atom ve moleküllerin farklı dalga boylarında fotonlar yayışı neden olur. Ayrıca araştırmacılar, beynin görsel korteksinden sorumlu olan bölgedeki fosfenlerin, o bölgeye has şekiller oluşturduğunu tespit etmiş durumda.
Bu noktada beyin, parlak yıldızlar, zikzak desenler, girdaplar, bukleler ve spiraller şeklindeki yapay ışıkların gerçek olup olmadığını ayırt edemez. Bu bir yanılsama olmasına rağmen renkleri, ışıkları ve desenleri gerçekten gördüğümüze inanırız.
1950’lerde Alman araştırmacı Max Knoll, fosfen şekillerini sınıflandırmak için bir şema geliştirdi ve 1000 kişiden fazla gönüllünün gözlerinde beliren ışık kümelerini inceledi. Yıldız, üçgen, nokta, spiral, amorf damlalar dahil olmak üzere 15 kategori oluşturuldu.
Araştırmacılar, bu kişilerin fosfenleri görmesi için genellikle elektrikli sondalar ve süslü manyetik makineler kullandı fakat neredeyse her gün gördüğümüz bu renkli ışıklar, aslında herhangi bir elektromanyetik uyarımla ilgili değil. Aksine çoğu fosfen, gözlerimizdeki atomlar biyofonları değiştirdiğinde kendiliğinden oluşur.
Gözlerimize baskı uygulayarak bu fosfen adı verilen ışıkları istemsiz bir şekilde kendimiz de tetikleyebiliriz ancak bu konuda oldukça dikkatli olunmalı.
Gözlerimizi ovuşturduğumuzda retinadaki hücreler etkinleşir ve bir lamba veya Güneş gibi gerçek ışığı almaya eğilimli hücreleri harekete geçiririz. Retina, gözün en iç tabakasındaki hücrelerden oluşur ve göz küresinin en önemli kısmıdır. Burada göze çarpan ışık, beyinde bir mesaja dönüşür.
Ayrıca bu hareketi yaptığımızda gördüğümüz ışık parçacıkları, basınçlı fosfen grubuna girer ve bunun yanında Bokkon’a göre gözler üzerindeki bir baskı, yoğun görseller yaratan ışıkların fazlaca yayılmasına sebep olabilir.
Kafamıza bir darbe aldığımızda, şiddetli hapşırdığımızda, öksürdüğümüzde veya aniden ayağa kalktığımızda da istemsiz bir şekilde basınç fosfenlerini tetiklemiş oluruz.
Peki doğuştan görme bozukluğu olanlar da bu ışıkları görebilir mi?
Görme yetisine doğuştan sahip olmayan insanlar fosfenleri göremez fakat hastalık veya yaralanma gibi sebeplerle sonradan kaybedilen görmede, kişiler çoğunlukla görsel işlevlerinin tamamını kaybetmez. Bokkon’da bu durumu “Teorik olarak, daha önce görebilen tüm kör insanlar fosfenleri görme yeteneğini koruyabilir” şeklinde ifade eder.
Bilim insanları, kör kişilerde fosfenleri harekete geçirmenin yollarını araştırıyor ve bu kişilere potansiyel olarak görüşlerini geri kazandırmanın yollarını arıyor. Eğer görme yetisini kaybedenlerin bu ışık kümelerini görmesi için bir tedavi bulunursa, belki de gerçek görüntüleri görme konusunda da umut olabilir.
Kaynaklar: Science Norway, Science Focus, Science Line