Geçtiğimiz günlerde Google, en çok aranan kelimeleri açıkladı. Bu kelimelerin birçoğuna gülüp eğlenmiş olsak da “Ben neden...” ile başlayan cümlelerin devamında aratılanlar oldukça düşündürücü. Tabii ki bu aramalar tüm ülkeyi genellemek için bir kıstas değil ancak “Ben neden...” diye başlayan ilk 10 aramadaki depresif ruh hali de gözle görülür şekilde belli oluyor.
Siz yapmamış olsanız da çevrenizdeki insanlar bu aramaları yapmış olabilir. Peki neden kendisini kötü hisseden insan sayısı bu kadar attı? Bir şeylerin ters gittiği belli ve bugün o ters giden şeyleri hep birlikte anlamaya, çözmeye çalışacağız.
Öncelikle şu malum Google aramalarına yeniden bir bakalım. “Ben neden...” cümlesini işte böyle tamamlamışız:
Ben neden sevilmiyorum Ben neden bu kadar çirkinim Ben neden doğdum Ben neden dışlanıyorum Ben neden eziğim Ben neden ağlıyorum Ben neden böyleyim Ben neden yalnızım Ben neden yaşıyorum Ben neden evde kaldımŞimdi bu aramaları biraz daha yakından inceleyelim.
İlk 10’da yer alan bu cümlelerin geneline baktığımızda şubat, haziran ve temmuz aylarında yoğun bir şekilde artış yaşandığını görüyoruz. Şubat ayında ‘Sevgililer Günü’ olması sebebiyle bu artışın sebebi oldukça doğal. Baktığınız her yerde kalpler, mutlu çiftler varken kendinizi daha çok mutsuz hissetmenizden daha normal bir şey yoktur.
Haziran ve temmuz aylarında ne olduğuna gelecek olursak; hatırlarsınız ki Covid-19'un hayatımıza girmesiyle birlikte, uzun bir pandemi sürecinden geçtik. Sokağa çıkma yasakları, maske takma zorunluluğu ve kısıtlamalar derken de epey sıkıldık. Haziran ayında son sokağa çıkma yasaklarını yaşadık. Bu süreç boyunca kimimiz ailemizle, kimimiz arkadaşlarımızla kimimiz ise tek başımıza evlerimizdeydik. Evlerimizde kapalı kaldığımız bu son günlerde yalnız olmasak bile kimi zaman kendimizi yalnız hissettiğimiz de oldu. Temmuz ayına geldiğimizde ise dışarıya çıkmaya, sosyalleşmeye başladık. Bu defa da kalabalıklar içinde yalnız hissettik.
Üstelik interneti de daha fazla kullanmaya başladık.
TÜİK verilerine göre; 2022 yılında 16-74 yaş arası bireyler arası internet kullanım oranı %85’e ulaştı. Geçtiğimiz yıl ise bu oran %82,6’ydı. İnternete erişim imkanı olan hane oranı ise yine benzer bir oranda artış göstererek %94,1’e yükseldi.
Ergenlik dönemindeki bireylerde de internet ve sosyal medya kullanımı büyük ölçüde arttı. Hepimizin geçtiği ergenlik döneminde bireyler, kendilerini sosyal dünyadan soyutlamaya, sevilmediğini hissetmeye meyillidir. Bu dönemdeki bireylerin internet kullanımının artması da biraz önce bahsettiğimiz “Ben neden sevilmiyorum?” gibi cümlelerin Google arama motorunda en çok arananlara girmesinde bir etken olabilir.
Her şeyi de Covid-19'a bağlayamayız tabii.
Pandemi süreci boyunca evlerimizde otururken en çok yaptığımız aktivitelerden biri sosyal medyada dolaşmaktı. Kullandığımız uygulama sayısı ve telefon, bilgisayar, televizyon karşısında geçirdiğimiz süre de büyük ölçüde arttı.
Sanal dünyanın bize yansımaları da psikolojimizi olumsuz yönde etkiledi. Çünkü ne zaman Instagram’da, Twitter’da gezsek güzel/yakışıklı insanlar görüyorduk. Bunun sonucu olarak da kendimizi beğenmemeye başladık ve öz güvenimiz giderek düştü.
Öz güvenimizin düşmesi sosyal ilişkilerimizi de etkiledi.
Kalabalık ortamlara girmek, yeni arkadaşlar edinmek konusunda daha çok tereddüt yaşamaya başladık. Çünkü sosyal medyanın hayatımıza soktuğu güzellik algısı hepimizi etkisi altına almıştı ve kendimizi beğenmemeye başlamıştık. Dolayısıyla başka insanların da bizi beğenmeyeceğini düşünüyorduk.
...Ve sonuç olarak depresyona girdik.
OECD verilerine göre 2010-2020 yılları arasında antidepresan kullanım oranlarındaki artış.OECD verilerine göre son 2010-2020 yılları arasında günlük antidepresan kullanımı %50 oranında artış gösterdi. Biliyorsunuz ki bir dönem ülkemizde antidepresan kullanmak, psikolojik destek almak konusunda büyük ön yargılar vardı. Gördüğümüz haberler, ekonomik koşullar, sosyal baskılar derken de depresyon oranları gittikçe artıyor. Yani depresyonumuzun tek bir nedeni olduğunu söylemek yanlış olur.
Bununla birlikte TÜİK verilerine göre boşanma oranları da son yıllarda yükselişe geçti. Yani ikili ilişkilerimizde de başaramadık...
Dedelerimiz, ninelerimiz mektupla haberleşirlerken, çeşmenin başında birbirlerini görmek için beklerlerken ilişki hayatları çok daha kolaydı. Zira ellerindeki küçük bir kutu aracılığıyla her saniye farklı yüzler görmüyorlardı. Çevrelerinde kim varsa onu görüyor, birisini beğendikleri zaman “Daha güzelini görür müyüm?” düşüncesiyle hareket etmiyorlardı.
Günümüzde ise telefonlarımızdaki sayısız uygulamada çeşit çeşit insanla karşılaşabiliyoruz. Bu sebeple de karşımızdaki insandan daha güzeli, daha iyisi, daha düşünceli birisi olabileceği düşüncesi aklımızın bir kenarına yer edebiliyor. Elimizdekinin kıymetini bilmiyor, daha fazlasını istiyoruz. Maalesef ‘daha fazla’sını istememiz de çoğu zaman hüsranla sonuçlanıyor. Sonuç olarak yalnız kalıyor, mutsuz hissediyor ve depresyona giriyoruz.
Yani her şeyi kendimize ‘biz’ yapıyoruz.
Herhangi bir konuda çıkmaza girdiğinizi düşünüyorsanız, kendinizi mutsuz ve depresyonda hissediyorsanız psikolojik destek almaktan çekinmemelisiniz. İnsanız, hepimiz sevmeye, sevilmeye ihtiyaç duyuyoruz. Ancak işe önce kendimizi sevmekle başlamalıyız.
Hiçbirimiz sosyal medyada gördüğümüz ve neredeyse hepsi birbirine benzeyen kadınlar/erkekler gibi olamayabiliriz. Nitekim hepimiz aynı olursak bizi ‘özel’ kılan şeyleri de kaybedebiliriz...
Kaynaklar: TÜİK (Evlenme-boşanma verileri), TÜİK (İnternet kullanım istatistikleri), OECD, EuroNews