İlk gebeliği 30 yaşın üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme riskinin 20 yaş altında olanlara göre 2-3 kat daha fazla olduğuna dikkat çeken Acıbadem Adana Hastanesi’nde görevli Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Demircan, kadınlarda annelik yaşının giderek gecikmesinin gebelikte görülen meme kanseri sıklığını artırdığını ifade etti.
“GEBELİKTE TANI KOYMAK ZORLAŞIYOR”
Gebelik esnasında birçok fizyolojik değişiklik olduğuna değinen Prof. Dr. Demircan, “Bu değişiklikler kansere ait olabilecek semptomları maskeler ve kullanılacak yöntemler de sınırlanınca hastalığın tanısını koymak gecikir. Gebelik ve emzirme döneminde meme dokusunda artan su içeriği, yağ dokusunda azalma ve damarlanmada artış meme muayenesini güçleştirir. Mamografik taramalar da 40 yaşından sonra başladığı için daha küçük yaşlardaki bu grup tarama kapsamı dışındadır” dedi.
“EN ÖNEMLİ BELİRTİ AĞRISIZ KİTLE”
Meme kanserinin en önemli belirtisinin “ağrısız kitle” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Demircan, şunları kaydetti:
“Bu dönemde emzirme dönemi adenomları, süt kisti, fibroadenom, kistler, lobüler hiperplazinin de memede kitle ile ortaya çıkıyor. Gebelik ve emzirme döneminde ortaya çıkan kitlelerin yaklaşık yüzde 80’i iyi huylu ancak bunları kötü huylu kitlelerden ayırmak kolay değil. İki haftadan daha uzun süre devam eden kitlelerin araştırılması önerilir. Nadir olarak da 'milk rejection sign' adı verilen bebeğin sütü reddetme tavrı gizli bir tümörün belirtisi olabilir.”
“ŞÜPHELİ LEZYON VARSA ÜÇLÜ TEST GEREKEBİLİR”
Şüpheli lezyon saptanan gebelere iğne biyopsisiyle tanı konulmaya çalışıldığını belirten Prof. Dr. Demircan, “Üçlü test (muayene-meme görüntüleme-iğne biyopsisi) gebe olmayan kadınlarda olduğu gibi gebelik ve emzirme döneminde de başarıyla kullanılır. Emzirme döneminde mastit ve meme apsesi varlığında tedaviye rağmen düzelme olmuyorsa, inflamatuar meme kanseriyle ayırıcı tanısı için biyopsi yapılmalıdır” diye konuştu.
“GEBELİĞİN SONLANDIRILMASI GEREKLİ DEĞİLDİR”
Anne ile fetusun durumu nedeniyle gebelikteki meme kanserinin tanı ve tedavisinin zorlu bir süreç olduğundan bahseden Prof. Dr. Demircan şunları söyledi:
“Gebelikte meme kanseri tedavisinin hedefi, hastalığın lokal ve sistemik kontrolünün anne ile bebeğin sağlığının korunarak sağlanmasıdır. Tedavi planlaması cerrah, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, kadın doğum ve çocuk hastalıkları uzmanının bulunduğu multidisipliner ekip tarafından yapılmalıdır. Uzun yıllar gebeliğin sonlandırılmasının hastalığın tedavisi için gerekli olduğu düşünülse de, son zamanlarda gebelikle ilişkili meme kanserinin prognozuna etkili olmadığı anlaşıldı. Bu nedenle tedavi planları fetusun da bir birey olduğu kabul edilerek yapılmalıdır.”
Birinci trimesterde kemoterapiden kaçınmak gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Demircan, “İkinci ve üçüncü trimesterde kemoterapi verilebilir. Gebeliğin 35. haftası sonrası ve planlı doğumun üç hafta sonrasında da enfeksiyon riski ve potansiyel hematolojik problemler nedeniyle kemoterapi verilmemelidir. Sistemik endokrin tedavi doğum sonlandıktan sonra verilir” ifadelerini kullandı.