6 Şubat günü gerçekleşen 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki depremin ardından bölgede arama-kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor. On binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği felaket sonrası depremden etkilenen 10 ilde milyonlarca vatandaşımız için ihtiyaçlara yönelik yardım kampanyaları da sürdürülüyor.
Tüm ülkemiz ve dünya bu acı felaketi konuşurken, ne yazık ki durumun hassasiyetinin göz ardı edildiği, izlerken iliklerimize kadar utancı hissettiğimiz pek çok 'habere' şahit olduk. Unutmamak ve sürecin geri kalanında insani yanımızla, çok daha dikkatli olmak için bu olayları bir araya getirdik...
"Depremzedeler ile nasıl iletişim kurulmaz?" sorusuna cevap veren pek çok 'röportaj' gördük;
Show TV muhabirinin enkaz altındaki depremzedelere mikrofon uzatışı...
''Muhabirlik, habercilik bu mu?'' dedirten görüntülerden biri, Show TV muhabiri Tuğba Södekoğlu'nun enkaz altına seslenip mikrofon uzatmasıydı...
Tuğba Södekoğlu, niyetlerinin bölgeye iş makinesi desteği istemek olduğunu söyledi ancak enkaz altına mikrofon uzatmak bu talebi gerçekleştirmek için gerekli miydi? Arama kurtarma ekiplerinin canlı tespit ettikleri bir enkaza destek istemek için o sesi televizyona aktarmaya gerçekten ihtiyaç var mıydı? Bu soruların cevaplarını bilemiyoruz...
Tuğba Södekoğlu ne yazık ki enkaz altına uzattığı mikrofonu aynı irade ile ailesi halen enkaz altında olan bir depremzedeye uzatamadı;
Ailesinin günlerdir enkaz altında olduğunu söyleyen depremzede, yardım gelmediğinden bahsetmeye başlayınca Södekoğlu, mikrofonunu da alıp uzaklaşıyor...
Yayının devamında ise 'Ekipler Kahramanmaraş'ı karış karış gezmeye çalışıyor ama henüz ulaşılamayan noktalar olduğunun altını çiziyoruz' diyerek iş makinesi isteğini yineledi. Kendisi bölgeye destek talep ettiklerini vurgulayarak bu görüntülerin de yanlış anlaşıldığını söyledi. Fakat yine bir sorumuz var; konuşmak isteyen, ailesi adına yardım isteyen bir depremzedenin sesini kesip, dönüp yürümeye devam etmek doğru bir hamle mi? Bir depremzede ile konuşulurken yapılması gereken bu mu?
Kimi durumlarda sınırlar o kadar aşıldı ki muhabirler arama kurtarma çalışmalarına müdahale eder hale geldi;
Bölgeye dair güncel haber alma ihtiyacı hepimizde var ve biliyoruz, bölgedeki muhabirlerin işi çok çok zor. Ancak arama kurtarma çalışmalarını hiçe sayarak, 'bir dakika, bir dakika' deyip işlerini yapmaya çalışan ekiplerin dikkatini dağıtarak, sessiz olunması gereken bir ortamda inatla aynı soruyu defalarca sorarak çalışmak, büyük bir bilinçsizlik ne yazık ki...
Arkadan tepkiler gelirken bölgedeki depremzedelerin yardım gelmediği için tepkili olduğunu söyleyen NTV muhabirinin önce sesi kesildi, sonra da yayından alındı;
Bunun gibi sayısız örnek gördük; pek çok TV kanalı, ellerindeki imkanları durumun vehametinden şikayet eden depremzedeleri susturmak için kullandı...
Sesini duyurmak isteyen bir depremzedeyi itekleyerek mikrofonunu saklayan bir başka muhabir;
TV100 muhabiri Sertaç Murat Koç, videonun yayılması sonrası bir açıklama yaparak saldırıya uğradığını, mikrofonun elinden alınmaya çalışıldığını sandığını söylemiş ve ardından bölgedeki elektrik ve su eksiği gibi eksiklerden bahsettiği birkaç video paylaşmış.
Ancak videoda açıkça görüldüğü üzere depremzede, Sertaç Bey'in mikrofonuna uzanmıyor; kameraya doğru konuşuyor. Üstelik videonun ilerleyen saniyelerinde açıkça 'ben konuşmak istiyorum' diyor. Tüm bunlara rağmen Sertaç Bey'in, neden saldırıya uğradığını düşündüğünü ve mikrofonunu arkasında sakladığını anlamak mümkün değil.
Kendi fikir ve beklentilerine uygun cevaplar vermeyen depremzedeyi susturmaya çalışan Halk TV muhabiri de tepki topladı;
Acısını yaşayan bir depremzede ile röportaj yaparken cevabın istediği çizgide olmadığını fark eden muhabir, depremzedenin konuşmasını bölüp 'şu tuvaleti bir gösterebilir miyiz?' diyerek görüntüyü değiştiriyor.
Farklı bir görüş de olsa karşısında acısını paylaşan bir depremzedeye böyle davranmak, suratına bakmayı bırakmak ve görüntüsünü yayından almak, nereden baksak yanlış bir davranış...
Yağmacılar ile ilgili pek çok asılsız iddia basında kendine yer buldu ancak paylaşılan görüntülerin neredeyse tamamının eski tarihli ve bambaşka olaylara ait olduğu ortaya çıktı;
Özellikle Suriyeli mülteciler üzerinden yürütülen bir nefret politikasının etkilerini hep birlikte izledik. Böylesi zor bir dönemde, o illerde yaşayan herkes aynı depremden etkilenmişken 'mülteci - vatandaş' ayrımı yapılarak oluşturulmaya çalışılan nefret ortamı, büyük bir utanç kaynağı.
Üstelik yapılan incelemelerde, yayılan pek çok video ve fotoğrafın güncel olmadığı; hatta kimilerinin Türkiye'de çekilen görüntüler bile olmadığı ortaya çıktı. Bu konu hakkında iddiaların detaylarına yakından göz atmak isterseniz buraya tıklayarak Malumatfuruş'ta yayınlanan incelemeye bakabilirsiniz.
Evet, muhabirlerin işi çok zor ve onlar da büyük bir şok içindeler. Evet, sosyal medyada her gördüğümüze inanmak toplumsal psikolojimiz düşünüldüğünde bu dönemde çok daha kolay ama;
Bütün ülkenin kalbi deprem bölgesinde atarken, haber verme sorumluluğunu üstlenen kişi ve kurumların görevi gerçekten sadece enkaz başlarında mucizeler beklemek mi olmalı?Uzmanlar özellikle enkaz altından çıkan insanların görüntülerinin yayınlanmasının büyük bir hak ihlali olduğunu, o insanların ve yakınlarının psikolojisi için büyük bir travma kaynağı olduğunu vurgularken her yerde boy boy bu insanları ısrarla yayınlamak doğru mu?Ailelerini, komşularını, arkadaşlarını ve ellerinde avuçlarında olan her şeyi kaybetmiş; korku ve kaygı içinde büyük bir şoku yaşayan insanları susturmaya çalışmak, suratlarına bakmadan laflarını bölmek ya da inatla acılarını sorup yaralarını deşmek habercilik mi?Zaten bütün ülke kan ağlarken, olmayan olaylar üzerinden sahte gündemler yaratmaya çalışmak, mağdur insanları hedef haline getirmek doğru mu?Kaynağını bilmediğimiz görüntüleri bir saniye bile düşünmeden paylaşmak ve bu zorlu sürece gerçek olmayan haberlerle köstek olmak doğru mu? Her birimizin yaşadığımız felaketin ciddiyetiyle sorumluluk alması gerekmez mi?Depremden etkilenen illerimizde hayatın normale dönmesi ayları, yılları bulacak. Sürecin devamında aynı hataları tekrarlamamak için bu sorulara en insan tarafımızla cevap verip tutumumuzu düzeltmeli; enerjimizi sahte haberlere ya da acı magazinciliğine değil sorumlulardan hesap sormaya ayırmalıyız....