Yaşanan doğal afet ya da pandemi gibi insanları sıklıkla üzüp sinirlendirebilecek gelişmelerin yaşandığı dönemlerde sosyal medyada uzun süre olumsuz haberleri okuma anlamına gelen felaket kaydırması (doomscrolling), ülkece yaşadığımız depremler sonrası birçoğumuz için günlük akışımızda olmazsa olmaz bir eylem oldu. Bireyler olarak gücümüzün sınırlı olduğu bu gibi durumlarda felaket kaydırması, bize anlık olarak bilgi edinip denetimli hareket ettiğimiz hissini verse de sürekli bir hal alınca ruh sağlığımız için tehlikeye dönüşebilir.
Bu gibi anlarda kendimizi dış dünyadan yalıtılmış hissedip bir şekilde bağlantı kurmak ve olaylara hâkim olmak için ekranı kaydırarak olumsuz haberlere maruz kalmayı sürdürebiliyoruz. Olayları çarpıcı biçimde veren haberler, bir süre sonra bağımlılık yapabiliyor. Bu tür haberlerin daha çok okunduğunu bilen algoritmalar ve bazı medya organları da olumsuz içerikleri daha sık paylaşıma sokuyor. Ancak bizi saldırı ve tehlikelerden korumayı amaç edinmiş beynimiz, gerçek tehlikelerle okuduğumuz haberler arasındaki ayrımı yapamıyor. Bu yüzden olumsuz haberlere sık maruz kaldıkça bedenimiz sürekli tetikte kalıyor ve beynimiz adrenalin hormonu salgılamaya başlıyor.
STRES VE ANKSİYETE
Denetimde ve güvende hissetmek için sürekli haberleri takip etmek istesek de bunun uzun dönemde stres, anksiyete ya da depresyon gibi sonuçları olabiliyor. Üzücü ve yıpratıcı içeriklere maruz kaldığımız süre, günde bir ya da iki saati geçiyorsa bedenimiz yüksek seviyede kortizol üretmeye başlıyor. Bu da baş ağrısı, sindirim, uyku ve konsantrasyon sorunları gibi zorluklarla karşılaşmamıza neden olabiliyor. Felaket kaydırması, tükenmişliğe yol açabiliyor ve kendimizi belirsiz, endişeli veya sıkıntılı hissetmemize neden olabiliyor. Araştırmalara göre, bu duygular iştahımızı, motivasyonumuzu veya genellikle zevk aldığınız şeyleri yapma arzumuzu da çalabiliyor.
KENDINIZE SÜRE BELİRLEYİN
Özellikle anksiyete ve depresyon tanısı almış kişilerin felaket kaydırmasından uzak durması gerekiyor. Bu eylemden şu yöntemlerle kaçınmak mümkün:
-Gün içinde belirli saatleri sosyal medya ve haber okumaya ayırın. Süre kullanımınızı kontrol eden çeşitli uygulamalardan yararlanabilirsiniz.
-Tükettiğiniz içerikleri değiştirin. Sosyal medyada etkin olmayı sürdürmek istiyorsanız ilgi alanlarınızla ilgili içerikleri takip edebilirsiniz. Bu aynı zamanda kullandığınız platformun algoritmasını da değiştirecek ve olumlu içeriklerle karşılaşmanıza neden olacaktır.
- Felaket kaydırması yaptığınız anları fark edin. Bu anlarda nasıl hissettiğinizi anlamak için birkaç dakikanızı ayırın. Kendinizi üzgün ya da stresli hissediyorsanız ara vermeyi deneyebilirsiniz.
-Güncel bir olayın olası en kötü sonucuna odaklanan içeriklerde gerçekçi ve daha az kötü olasılıklar olup olmadığını sorgulayın.
-Sosyal medya akışınızda içerikleri daha yavaş tüketin.
-Yatmadan 2 saat önce sosyal medya kullanmamayı deneyin.
-Sanal dünyadan biraz uzaklaşıp gerçek dünyaya dönebilirsiniz. Sevdiklerinizle vakit geçirebilir, hobilerinizle uğraşabilir veya biraz egzersiz yapabilirsiniz.
‘UZAYLI GİBİ HISSETTİM’
Ülkemizde yaşanan deprem felaketini yurtdışından takip etmek zorunda kalmak da zorlayıcı bir deneyim. Kaliforniya’da yaşayan Gökçe Şencan, süreci ülkesinden uzakta deneyimlemenin hissettiklerini şöyle anlattı:
“Uzaktan takip etmek zorunda kalıyorsun; ulaşamıyorsun, destek veremiyorsun. En fazla bağış toplamaya çalışıyorsun. Zaman dilimleri farklı. İnsanların orada toplumsal olarak deneyimlediği büyük bir travmanın dışında kalma ve olan bitene yetişmeye çalışma… Dışarı çıkınca birkaç gün tuhaf hissettim, insanların normal yaşamını sürdürmesini kavrayamıyordum. Kendimi yaşadığım yerde uzaylı gibi hissediyordum. Gerçeklikle aklımda olup bitenler uyuşmadı, kopukluk oldu. Ben zaten gece uyurken kaçırdıklarımı takip etmek için ‘doomscrolling’ yapıyordum bir de üstüne hem Türkiye’dekilerin hem benim uyanık olduğum anlarda olan yeni haberleri de okumaya başlıyordum. Bu dönemde suçluluk duygusundan yemeğimi ve uykumu çok aksattım. İnsanlar açken benim yemem suçmuş gibi geliyordu. “Buradaki insanlar bu kadar rahat yaşarken benim ülkemdeki insanlar neden aynı rahatlığı deneyimleyemiyor” öfkesi var. Buradaki insanları suçlamıyorum ama Türkiye’de bundan sorumlu olan insanları suçluyorum, çok sinirliyim. Günlük yaşamımda devam ediyorum, arkadaşlarımla gülebiliyorum ama arka planda ‘Bizim buradakilerden neyimiz eksik? Neden bu rahatlığı yaşayamıyoruz?’ duygusu hep var.”
UYKU İLACI İLK TERCİH OLMAMALI
Deprem sonrası birçok kişi uyku sorunları yaşamaya başladı. Bunu çözmek için çareyi uyku ilaçlarında arayan kişiler, ilerleyen zamanda olumsuz bilişsel etkilerle karşılaşabilir. Yaşlıların beyin fonksiyonlarını etkileten bu ilaçlar, bayılma ya da düşmeye sebep olabilir. Uyku sorunları günlük işlerinizi aksatıyor ve git gide kalıcı bir hal alıyorsa uzmanlara başvurmayı düşünebilirsiniz.