İnsan vücudu tam anlamıyla karmaşık ama bir o kadar da düzenli bir yapı ve tabii ki de oldukça kırılgan. Bilimsel araştırmalara göre insan vücudu, en iyi performansını deniz seviyesinde sergiliyor. Aşağı veya yukarı gittiğimizde çeşitli problemler yaşıyoruz.
‘Yukarı çıktığımızda ne oluyor?’ sorusunu yanıtlamak için Everest Dağının zirvesinde bulunan ‘ölüm alanı’ olarak bilinen zirvesinde insan vücuduna neler olduğuna bakabiliriz.
8.848 metre yükseklikte olan Everest Zirvesinde insan vücuduna ne olur?
İnsan vücudu için en ideal oksijen seviyesi, deniz seviyesidir. Burada beynimiz ve akciğerlerimiz zarar görmeden oksijen tüketebilir. Ancak neredeyse 9 kilometre yükseklikte olan zirvede oksijen seviyesi çok düşüktür.
Deniz seviyesindeki hava, ! oranında oksijen molekülü barındırır ancak 3.600 metre yüksekliği geçtikten sonra bu oran %40 oranında düşer. Oksijensizlik de büyük yaşam riskleri taşır. Kanınızdaki oksijen miktarı belirli bir seviyenin altına düştüğünde, kalp atış hızınız dakikada 140 atışa kadar çıkarak kalp krizi riskinizi artırır.
Yüksek irtifada geçen süre boyunca vücut, bunu telafi etmek için daha fazla hemoglobin (alyuvarlardaki oksijenin akciğerlerden vücudun geri kalanına taşınmasına yardımcı olan protein) üretmeye başlar. Ancak çok fazla hemoglobin kanınızı kalınlaştırarak kalbin vücuda kan pompalamasını zorlaştırabilir. Bu, felce veya ciğerlerinizde sıvı birikmesine yol açabilir.
Bu sebepledir ki dağcılar, belirli bir yüksekliği geçtikleri zaman oksijen tüpü kullanmaya başlarlar. Kullanmadıkları takdirde oksijen seviyesi düşük olduğundan beyninizdeki hücreler oksijensizlikten teker teker ölmeye başlar. 2019 yılında 11 dağcı Everest dağında tam da bu sebepten dolayı hayatlarını kaybettiler.