Peki yıllardır neden ‘sanat dalları’ da olimpiyatlarda yer alırken artık böyle bir uygulamayı görmüyoruz?
Sanat dallarının da tıpkı spor dalları gibi kendi aralarında yarıştığı bu heyecanlı arenada değişen ne oldu gelin birlikte bakalım.
Sanat dallarının olimpiyat programına dahil edilmesinin arkasında pek çok sebep yatıyor.
20. yüzyıla kadar hem antik Yunan'dan gelen gelenekler hem de modern olimpiyat hareketinin kurucusu Baron Pierre de Coubertin'in vizyonu bu gelişmenin altında yatan temel sebepti.
Antik Yunan'da sanat ve spor birlikte ilerliyordu; sporcu ve sanatçı arasındaki uyum hem bedeni hem de zihni eğitmenin en ideal yolu olarak görülüyordu. Baron Pierre de Coubertin, 1896'da modern olimpiyatların yeniden başlaması sürecinde, olimpiyatların sadece fiziksel değil; entelektüel ve sanatsal bir kutlama olması gerektiğini düşünmüştü.
1906'da "Le Figaro"da bu konuda yazdığı makalede, olimpiyatların antik Yunan'daki ihtişamını yeniden kazanması için sanatın da bu büyük etkinliğin bir parçası olması gerektiğini yazıyordu.
Sanat ve sporun bir arada olması gerektiğine dair bu düşünce, olimpiyatların daha kapsamlı ve eğlenceli bir kutlama olmasını amaçlıyordu.
1936 Berlin Olimpiyatları için sunulan sanat eserlerini değerlendiren uluslararası jüri .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Coubertin'in bu düşüncesi, 1908 Londra Olimpiyatları'nda hayata geçememiş olmasına rağmen 1912 Stockholm Olimpiyatları'nda sanat yarışmalarının programa eklenmesiyle gerçekleştirilmişti.
Zamanında gerçekleşen bu yarışmalarda mimari, edebiyat, müzik, resim ve heykel olmak üzere beş ana kategoride madalyalar verilmişti. Sanat eserlerinin sadece sporla ilgili olması ve daha önce hiç sergilenmemiş olması şartıyla ödüllendirilen yarışmalar, olimpiyatların entelektüel boyutunu pekiştirdi.
Sanat yarışmaları, 1920 Antwerp Olimpiyatları'nda geniş bir ilgi görmese de 1924 Paris Olimpiyatları ve 1928 Amsterdam Olimpiyatları'nda büyük bir ilgi topladı.
Jan Wils tarafından tasarlanan Amsterdam Olimpiyat Stadyumu, 1928 Olimpiyat Sanat Yarışması'nın mimari kategorisini kazandı. .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Bu dönemde, sanatçılar arasında Selma Lagerlöf ve Igor Stravinsky gibi isimlerin bulunması, yarışmaların prestijini artırmıştı. Özellikle Amsterdam'da Paul Landowski'nin bir boksör heykeliyle kazandığı olimpiyat altını, sanat ve sporun mükemmel bir birleşimini sergiliyordu.
Ancak, 1949'da IOC'nin yaptığı bir değerlendirme sonucunda sanat yarışmalarının olimpiyatların amatörlük anlayışıyla uyuşmadığına karar verildi. Yarışmalara katılan çoğu sanatçının profesyonel olması, bu durumu daha da belirginleştirdi.
1952'de sanat dallarının olimpiyatlarda olması reddedilince sanat yarışmaları tamamen kategoriden çıkarıldı.
Olimpiyatların entelektüel bir vizyon taşımasının ardında yatan sanat dalları, zamanla tarihe karıştı. Bu alanlarda düzenlenen yarışmalarda verilen madalyalı eserler de istisnalar dışında zamanla kaybolup gitti.
Sizce günümüzde sanat dallarının olimpiyatlarda olması mantıklı olur muydu?
Kaynaklar: Olympics, MutualArtİlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: