Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci, Türkiye'deki ekran bağımlılığına dair çarpıcı rakamları açıkladı.
Birinci'nin RTÜK İletişim Dergisi'nde kaleme aldığı makale şöyle:
Teknolojinin hızla ilerlemesi sosyal yaşamı ve iletişim kurma biçimlerimizi değiştirmiş; ekranlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiştir. Bunun yanında, ekranlar bireylerin bilgiye, ürün ve hizmetlere, sosyal ortamlara ve oyunlara kolayca erişmesine olanak sağlamıştır. Bu dijital dönüşüm, zaman içinde bireylerin televizyon, akıllı telefon, tablet ve bilgisayar gibi herhangi bir elektronik cihazı izleyerek veya kullanarak geçirdiği toplam süreyi önemli ölçüde artırmıştır. Ancak teknolojinin sunduğu imkânlardan en üst düzeyde faydalanırken normal yaşamımızı da sürdürebilmemiz gerekmektedir. Zira kontrolsüz ekran kullanımı, özellikle son yıllarda “ekran bağımlılığı” olarak kendini göstermekte, birçok sağlık sorununa yol açabilen önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekranları hayatımızdan tamamen çıkarmak ve teknolojinin sağladığı imkânları kenara itmek elbette çağın gerekleri ile bağdaşan, yapıcı bir çözüm değildir. Günümüz dünyasında ekranların sunduğu imkânlardan yararlanırken kendimizi, çocuklarımızı ve ailemizi aşırı ekran kullanımına bağlı olası bağımlılığın olumsuz etkilerinden korumayı başarmak, hayatın her alanında dengeyi korumak hem bireysel hem de toplumsal hedeflerimizin arasındadır.
EKRAN BAĞIMLILIĞI NOKTASINDA DÜNYA VE TÜRKİYE’DEKİ DURUM
Yapılan bir araştırmaya göre, dünya genelinde en fazla ekran izleme süresine sahip ülke %58.21 oranla Güney Afrika iken, en az ekran izleme süresine sahip ülke !.70 ile Japonya’dır. Türkiye’de ise %43.92 olarak tespit edilmiştir. Dünya ortalamasına bakıldığında insanların günde 6 saat 37 dakikayı ekran karşısında geçirdikleri görülmektedir.
Pandemi ile birlikte hem Türkiye’de hem de dünyada ekran izleme süreleri son yıllarda ciddi bir şekilde artış göstermiştir. Türkiye’de yapılan bir araştırmada çocukların neredeyse %72’sinin önceki yıllara göre daha fazla ekran izleme süresine sahip olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, ülkemizde 6-13 yaş arası grupta, ekran süresi ortalama günde 6.4 saat olarak tespit edilmiştir. Yapılan başka bir araştırmada ise, dokuz Avrupa ülkesinde pandemi sürecinde ekrana maruz kalma süresinde %65 artış saptanmıştır. Ancak ekran bağımlılığını tanımlamak ve teşhis etmek için ekran başında geçirilen süreye bakılması yeterli değildir. Ekran başında geçirilen sürenin niteliğine ve kişisel, aile, eğitim, iş hayatındaki etkilerine de bakılmalıdır. Bu kapsamda yapılan bazı araştırmalar ekranların saptanan negatif etkilerinin kullanılan cihaz türüne ve kullanım şekline bağlı olduğunu belirtmektedir
Bir bağımlılık türüyle etkin şekilde mücadele edebilmek öncelikle o bağımlılık türünü tanımlamayı, karakteristik özelliklerini belirlemeyi gerektirmektedir. Bilimsel literatürde ve uluslararası kuruluşlarda, ekran bağımlılığı terimi henüz resmi bir tanıma sahip olmamakla birlikte internet bağımlılığı veya dijital bağımlılık gibi kategoriler altında incelenmektedir.
Japonya’nın internet bağımlılığına karşı ilk mücadele programını 2011 yılında başlatan Dr. Susumu Higuchi, oyun bağımlılığı ile mücadelenin alkol ve uyuşturucu bağımlılığıyla mücadeleden daha zor olduğunu belirtmiştir.
Diğer davranışsal bağımlılıklar gibi üzerinde uzlaşılmış bir tanı kriteri bulunmamakla birlikte ekran bağımlılığını tespit edebilmek için bazı yayınlarda kılavuz ilkeler dikkat çekmektedir.
Söz konusu ilkeler şu şekildedir:
Ekran karşısında geçirilen süreyi kontrol edememe, kişinin kendini en iyi hissettiği yer olduğu için giderek daha fazla zaman geçirme arzusu,Yakınlarından biri ekran karşısında çok zaman geçirdiğini işaret ettiğinde inkâr etme tutumu,Ekranlardan uzakta kendini boş veya depresif hissetme,Ekranlara erişemediğinde saldırganlık sergileme,Normalde keyif aldıkları şeyler de dâhil olmak üzere (örn. okul, iş, aile veya arkadaşlarla vakit geçirmek) diğer sosyal faaliyetlere karşı ilgisizlik,İlişkilerden ve sorumluluklardan kaçınma. Sonuç olarak, ekran bağımlılığının dünyada ve ülkemizde durumunu anlamak için bu alanda çalışmaların artarak devam etmesi, yetkili kuruluşlar tarafından bu tür bağımlılıkların tanımlanması ve karakteristik özelliklerinin belirlenmesi, ülkelerin etkin strateji oluşturması için elzemdir.EKRAN BAĞIMLILIĞININ SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Ekran bağımlılığı, özellikle son yıllarda dijital cihazların kullanımının artmasıyla daha görünür hâle gelen ve birçok sağlık sorununa yol açabilen önemli bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorun, hem fiziksel hem de ruhsal boyutta insan ve toplum sağlığını etkileyebilmektedir.
Ekran bağımlılığı, davranışsal bağımlılıklar altında sınıflandırılmakta olup beyin üzerinde alkol, tütün veya uyuşturucu gibi madde bağımlılıkları ile benzer etkilere sahiptir. Biyolojik, psikolojik ve sosyal özellikleri içeren çok faktörlü bir davranışsal bağımlılık olan ekran bağımlılığı, kişinin ekranları dürtüsel ve kompulsif şekilde kullanması ve bu davranışın hayatına olumsuz etkilerinin gözlemlenmesi ile tanımlanabilmektedir.
PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Ruhsal sorunlar içselleştirilmiş (depresyon, anksiyete) veya dışsallaştırılmış (dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB), davranış sorunları) sorunlar olarak kategorize edilebilir. Ekran bağımlılığı hem içselleştirilmiş hem de dışsallaştırılmış sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca bir kapsam incelemesi, günlük 3 saatten fazla ekran süresinin ergenlerde ve genç yetişkinlerde daha yüksek depresyon ve anksiyete olasılığına yol açtığını belirtmektedir. Spesifik olarak, günde 4 saatten fazla televizyon ekran süresinin panik atak ve günde 4 saatten fazla bilgisayar kullanımının anksiyete ve sosyal fobi semptomlarına yol açtığı saptanmıştır.
Buna ilaveten, sürekli değişen içerikler ve anlık bildirimler dikkat dağınıklığına yol açarak özellikle çocuklar ve gençlerde dikkat sürelerinin kısalmasına sebep olmaktadır (Yıldırım ve Kişioğlu, 2018). Bu durum, uzun vadede öğrenme güçlükleri ve konsantrasyon problemleri gibi daha ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Bir diğer çalışmada, ekran süresinin Çinli çocuklar ve ergenler arasında duygusal ve davranışsal problemlerin riskini artırdığı, davranış problemleri ve hiperaktivite sorunlarına neden olabildiği saptanmıştır. Buna ilaveten çocukların ekranla ilişkilerinin ebeveynlerini de etkilediğini söylemek mümkündür. Yapılan bir nitel çalışma çocuklarının ekran süreleri fazla olan ebeveynlerin bu durumdan suçluluk duyduklarını ortaya koyarken ABD’de yapılan bir çalışma ve ABD’li ailelerin %71’inin çocukları için endişe duyduğunu ortaya koymuştur. Genel olarak, ekran süresi giderek daha düşük psikolojik iyi olma hâli ile ilişkilendirilmiştir. Yüksek ekran kullanıcıları (günde 7 saatten fazla) düşük kullanıcılara (günde 1 saat) kıyasla kendilerini iki kat daha fazla kötü hissetmektedir.
FİZİKSEL ETKİLERİ
Ekran kullanımı süresinin çocuk ve ergenlerin gelişimi üzerindeki fiziksel etkileri birçok araştırma grubu tarafından tespit edilmiştir. Farklı ülkelerde yapılan farklı çalışmalar ekran kullanımının sınırları aştığı noktalarda, 2 yaşından küçük çocuklarda gelişimsel gecikme, kelime dağarcığının kısıtlı olması, sosyal katılım becerilerinin zayıf olması; 3 yaş civarlarındaki çocuklarda iletişim ve günlük yaşam becerilerinde zayıflık; ilerleyen süreçlerde yürümeye başlayan çocukların motor gelişiminde olumsuzluklar meydana getirebildiğini, dil becerilerinde ve diğer bireylerle iletişimde yetersizliklere, obezite, diyabet vb. kronik hastalıklar gibi durumlara yol açabileceğini ortaya koymuştur. Yapılan bazı diğer çalışmalarda ise özellikle gençlik dönemlerinde aşırı telefon kullanımı, yanlış duruş, sürekli klavye kullanımı, bilgisayar karşısında fazla oturmak gibi sebeplerden ötürü boyun ve sırt ağrısı için bir risk faktörü barındırdığını, göz ve kemik sağlığını olumsuz yönde etkileyebileceğini ortaya koymuştur. Uzun süre aynı pozisyonda oturmak ise musküloskeletal problemlere yol açabilmektedir. Yanlış oturma pozisyonları sıklıkla postür bozukluklarına ve zamanla kronik ağrılara sebebiyet vermektedir. Bu durumlar, günlük yaşamın kalitesini düşürebilmekte ve fiziksel aktivite kapasitesini kısıtlayabilmektedir. Genç yetişkinlerde yapılan bir diğer araştırma ise yaş gruplarına göre sınır kabul edilen ekran süresinin aşımının REM uykusu süresini (beyin hücrelerinin kendini yenilediği uyku evresi) etkilendiğini dolayısıyla uyku düzeninde bozulmalar olduğunu göstermiştir.
SOSYAL ETKİLERİ
Ekranlar aracılığıyla sosyalleşmek, özellikle fiziksel dünyadan kopuk bir şekilde gerçekleştiğinde, bireylerin gerçek dünyadaki sosyal ilişkilerini zayıflatabilir ve sosyal izolasyona yol açabilir. Örneğin, sürekli olarak sanal ortamlarda vakit geçirmek, yüz yüze iletişim becerilerinin ve empati yeteneğinin azalmasına, sosyal çevre ile etkileşimde güçlükler yaşanmasına neden olabilmektedir. Aynı zamanda, ekran kullanımının bağımlılık yapıcı özellikleri de göz ardı edilemez. Bireyler bazen gerçek dünyadaki zorluklardan kaçış olarak sanal dünyalara yönelebilir. Bu durum, zamanla, sanal ortamlarda daha fazla zaman geçirme eğilimi gibi bağımlılık davranışlarının artmasına sebep olabilir. Ekran bağımlılığı, kişinin sosyal, eğitimsel veya işlevsel yükümlülüklerini ihmal etmesine kadar varabilecek ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden, ekran kullanımı dengeli ve kontrollü bir şekilde yönetilmeli, bireylerin sosyal ve psikolojik sağlığı için gerekli önlemler alınmalıdır.
SONUÇ
Teknolojinin sunduğu olanakları bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanarak, hem bireysel sağlığımızı hem de toplum sağlığını korumalı ve geliştirmeliyiz. Ekran sürelerini sınırlamak, sağlıklı alışkanlıklar geliştirmek ve çocuklarımızı bu konuda doğru yönlendirmek, gelecekte daha sağlıklı ve dengeli bir toplum oluşturmanın temel taşları olacaktır. Teknolojinin hayatımızdaki yerini optimize ederek, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı koruyabilir ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimseyebiliriz. T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü’nün 2023 yılında yayınladığı “Teknoloji Bağımlılığı Ebeveyn Rehberi” kapsamında ebeveyn, 4 yaşından büyük çocuğunun teknolojik cihazlarla tanışmasını istiyorsa, mutlaka çocuğun yaşına ve gelişimine uygun eğitici bir içerik seçmesini ve bu süreçte belli ölçüde ebeveynlerin kontrolünün olmasını önermektedir. Ayrıca 4-6 yaş dönemindeki çocuğun teknolojik cihazlarla (tablet, TV ya da akıllı telefon) etkileşimi, gelişimine uygun eğitici bir içerikten oluşan ve günlük 20-30 dakikayı geçmeyen bir aktivite şeklinde olmasını tavsiye etmektedir. Yine 6-12 yaş grubu çocuklar için ise mobil cihazın eğlence ve oyun amaçlı kullanımı, günde en fazla 1 saat ile sınırlandırılmalıdır. Yaş ve içerik sınırlamalarına dikkat ederek çocuklar için uygun oyun seçilmelidir. 12-17 yaş grubu dönem ergen çocuklar, erişkine kıyasla daha kolay bağımlı hâle gelebilir. Bu nedenle, bu yaş grubundaki çocuklarla yaşlarına ve gelişim düzeylerine göre iletişim kurulmalıdır. Teknoloji kullanım süresi ile ilgili açık olarak sınırlama getirilmeli ve bu konuda aile içinde tutarlı olunmalıdır. Sonuç olarak, yeni teknolojiler yaşadığımız dünyayı sürekli olarak değiştirmekte ve bize geniş bir bilgi, eğlence ve iletişim yelpazesine erişim sağlamaktadır. Ekranlar zengin bir kaynak olmakla birlikte ne bireysel yaşama ne de toplumsal yaşama zarar verecek şeklide kullanılmamalıdır. Ekran kullanımının aşırıya kaçması durumu bağımlılığa kadar gidebilmekte ve hem insan sağlığını hem de toplum sağlığını ciddi şekilde etkileyebilmektedir. Bu kapsamda ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tarafından toplumlara rehber niteliğinde hangi yaş gruplarının ne ölçüde teknoloji ile ilişkili olması gerektiği noktasında tavsiyeler verilmektedir. Henüz ekrana fazla maruz kalma ve ekran bağımlılığı konularında bilimsel kapsamda ortak bir fikir birliğine varılamamış olsa da her alana yayılmış olan ekranlar ve beraberinde getirdiği sorunlar gündemimizde daha fazla yer kaplayacaktır.