İntörn doktorlar, tıp fakültesi son sınıf öğrencileridir. Fakat öğrenci lafına aldanmayın, aslında onlar doktorluk mesleğine ilk adımı attıkları bir aşamadan geçiyor.
Birçok intörn, gecesini gündüzüne katan nöbetler eşliğinde vatandaşlara hizmet veriyor. Ancak her zaman nasıl koşullarda çalıştıkları ve ne işlerle uğraştıkları pek fazla gündeme gelmeyebiliyor. Biz de bu bireylerin akademik hayat ve çalışma hayatı arasında nasıl mekik dokuduklarını merak ettik. Bu nedenle konuyu sizler için aydınlığa kavuşturmak için bir intörnle görüştük. İşte 24 yaşındaki intörn doktorun cevapları...
İntörnlerin çalışma şartları anabilim dalına göre farklılık gösteriyor.
Aslında "intörn ne yapar" tanımı biraz boşlukta. Çünkü kesin olarak çalışma şeklimizi kapsayan bir yönetmelik yok. Genelde pratisyen hekimin ve doktorların yapmakla yükümlü olduğu basit işleri intörnler yapar. İşte EKG (elektrokardiyografi) çekeriz, kan gazı almak gibi işler yaparız. Bunun dışında intörnler, hastayı bir yerden bir yere götürme gibi (bir bölümden başka bir bölüme götürme) ucuz iş gücü olarak da kullanılıyor. Mesailerimizin nöbetlere göre ayarlanmaması da büyük bir sıkıntı.
Şöyle açıklayayım: 8 saat mesai üzerine 16 saat nöbet, sonra tekrar 8 saat mesai gibi bazen 32 saate varacak şekilde çalışabiliyoruz. Bu bence ciddi bir sorun. İyi yönlerinden baktığımızda, kendini doktor gibi hissetmeye hazırlanıyorsun. Sonuçta bu iş teoride kalabilecek bir iş değil; insanla uğraşan, yani pratikte önem kazanan bir iş. Mesela bizler, hastalarla nasıl iletişim kurulur, nasıl yönetilir, basit müdahale işlemleri nedir, gibi şeyleri de öğreniyoruz. Çoğu zaman bir hastanın tek doktoru olduğumuz durumlar bile oluyor. Bence bunlar, mesleğe geçmeden önce çok öğretici adımlar.
İntörnlerin yaptığı iş çok yorucu.
Nöbetlerimiz hafta içleri 16 saat, hafta sonları ve resmi tatillerde ise 24 saattir. Nöbet konusu yine anabilim dalına göre değişkenlik gösteriyor. Bazı bölümlerde daha yoğunken, özellikle acil servisi olmayan bölümlerde daha sakin geçiyor. Ya şöyle düşünün bir intörn hiç çalışmasa bile nöbetteyken hastanede bulunmak, vakit aldığı için yorucu oluyor.
Nöbetlerdeki en büyük sıkıntı ise nöbet parasının verilmemesi.
Normalde sağlık çalışanlarının nöbet parası adı altında alacağı ücret vardır. Diğer sağlık çalışanlarının tuttuğu nöbet başına ücretleri varken, bizde yok. Bizim maaşlarımız sabit ve maaşımız şu an için 1568 TL'dir. Bir de şöyle bir şey var: İntörnlere asgari ücret verileceği bu sene yazın yetkililer tarafından açıklandı. Bizler de o ücreti bekliyoruz ancak karar daha meclisten geçmediği için ücreti hemen alamadık. Bu para daha elimize geçmemesine rağmen gerek üstlerimiz gerek toplumdaki insanlar, bizim yüksek meblağlar aldığımızı zannederek bize olan bakış açılarını değiştiriyor.
Fakat biz meclisten kararın geçmesini bekliyoruz ki parayı alabilelim. Örneğin ben size bu konuyla ilgili birkaç olay anlatayım: Mesela üç arkadaşımla birlikte kaldığımız evin sahibi, ''zaten asgari ücret alıyorsunuz'' diyerek kiraya haddinden fazla zam yapmak istiyor. Bir diğer durum da asistanlar ve üstlerimiz, ''bu ücreti alıyorsunuz o zaman bunu hak edin'' dercesine bizi psikolojik olarak zorlayarak daha fazla iş yüklemeye çalışıyorlar. Bu anlattığım olay bizzat benim başıma gelmedi, arkadaşların başına gelmiş. Bazı anabilim dallarında hem hocalar hem asistanlar arkadaşlara bu muameleyi uyguluyormuş.
Asistanlar genel olarak intörnlere iyi davranıyor, bir şeyleri öğretmekten çekinmiyor ama bazı asistanların mobbing uyguladığına şahit oldum.
Mesela bir asistan çok küçük sebeplerden yanımdaki arkadaşımı azarlamıştı. Bu kişiler bir şekilde üstlerindeki, işlerin yanlış gitmesinden oluşan gerginliği, en kıdemsiz olan intörnleri azarlayarak üzerlerinden atmaya çalışabiliyor. İntörnün yapması gerekenin sınırını belirleyen resmi bir tanımın olmaması; kişinin verilen her işe, sorgusuz sualsiz koşmak durumunda kalmasına ve bu benim işim değil diyememesine yol açıyor. Bu durum da mobbingi artırıyor haliyle.
Sağlık çalışanlarının en çok zorlandığı şey, insanların ajite (rahatsız) olduğu durumlarda onlarla uğraşmak.
Dizi: The Good Doctor .via-text { background-color: rgb(0,0,0); /* Fallback color */ background-color: rgba(0,0,0, 0.4); /* Black w/opacity/see-through */ color: white; font-weight: 300; font-size: 0.75em; position: absolute; bottom: 0%; right: 0; z-index: 2; padding: 5px !important; text-align: left; }
Mesela bir kişi, bankaya gidip çıkınca mutlu olur ama bize geldiklerinde diyelim, birinci dereceden yakınının ölümünün haberini alıyor. Misal annesinin ölümünü, babasının kalp hastası olduğunu öğreniyor kişi. E bu ne demek, yani kişinin kötü durumları öğrenebilme ihtimali var demek. Bu nedenle her zaman şiddete maruz kalma riskimiz çok fazla. Çünkü psikolojisi kötü insanlarla ilişki içindeyiz. İçinde bulundukları bu gibi durumlarda insanların psikolojisi iyi olmuyor tabii.
Sadece hastalar da değil, hasta yakınları da öyle olduğu için son zamanlarda çok fazla sağlık çalışanının öldürüldüğü haberlerini ne yazık ki duyuyoruz. Mesleğimizin başka bir zorluğu da başta da konuştuğumuz gibi nöbet usulü çalışmamız. Bu koşullarda gecemiz, gündümüz birbirine giriyor ki zaten nöbet usulü çalışan bütün meslekler benim gözümde zor diyebilirim.
www.idrak34.com